Post image
Yazmak direnmektir


Şirvan ERCİYES

Şekercizade Apartmanı kentsel dönüşümle yerle bir olurken, adeta binalar değil insanların bellekleri dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Yıkılan, bir ev ya da apartman değildir yalnızca. Geçmiş, tarih ve yaşanmışlıklar silinip gitmektedir.

“Cervantes, döneminin yozlaşmış toplumuna eleştirel düşgücünün zaferiyle karşılık vermişti; biz de yozlaşmış bir toplumla karşı karşıyayız ve bu yozlaşmış dünya yaşamlarımıza sızıp bizi kuşatırken, bizi sürekli olarak tarihin, geçip gidişine edebiyatın tutkusuyla karşılık vermek durumunda bırakırken, bu dünya üstüne derinliğine düşünmeliyiz”[1] diyor usta yazar Fuentes. Dünya ve dolayısıyla insan üzerine derinliğine düşünen ve akıp giden tarihe edebiyat aracılığıyla şerh düşen Murat Gülsoy’un son romanı Öyle Güzel Bir Yer Ki [2] işte bu çabanın somut örneği olarak karşımızda duruyor.

Öyle Güzel Bir Yer Ki, Dükkânda, Motelde, Parkta, Hastanede ve Yıkımda başlıklarını taşıyan beş ayrı mekânda geçen, beş ayrı günün hikâyesinden oluşuyor. Anlatı helezonik bir yapıda kurgulanmış. Bir sonraki sözcüğün bir önceki sözcüğün son harfleriyle başladığı helozonik bulmacaları anımsatıyor.

Bir grup lise arkadaşı, yıllar sonra Kerem’in antikacı dükkânında buluşurlar. Yağmur o kadar yağmasa ve siren sesleri duyulmasa herkes bir an önce kendi hayatına koşarak dönecektir. Siren sesleri ile yayılan tedirginliğin nedenini anlamaktan hiç birimiz uzak değiliz. Bombalı terör eylemleri mi yoksa darbe mi? İnsanların huzuru kaçmıştır ülkede ve çekip gitme arzusu hissedilir.

Park bölümlerine seçilen mekân, kalmak ve mücadele etmek isteyenlerin, halkın gücünün iktidarların kâbusu olabileceğinin kanıtı olarak tarihe geçen Gezi Parkı’dır. Romanın merkezlerinden birini oluşturan mim sanatçısı Pierrot, etraftakileri rahatsız eden bir grup serseriyi, hayali bir kılıcı çekerek dağıtır. Tek başına çok güçsüz olan insanların bir arada ne kadar güçlü olabileceklerini anladıkları bir aydınlanma anı yaşanırken, olaylar bu bölümde neredeyse gerçeküstü bir hal alır. Sanatın ve sanatçının dönüştürme potansiyelini ve mücadele aracı olarak sanatı işaret eder gibidir yazar.

Dükkânda mahsur kalan, artık kırklı yaşların sonlarını sürmekte olan eski arkadaşların sohbeti geçmişin hesaplaşmasına dönüşürken, itiraflarla ilerler. Hasbelkader aynı sınıfta liseyi okumanın aslında çokta büyük bir ortaklık yaratmadığını, yıllar sonra bir araya gelindiğinde artık farklı yollar tutturmuş insanların arkadaşlıklarını devam ettirmeleri için pek bir bahane bulamadıklarını sezeriz. Olsa olsa geçmişin ve lise anılarının bellekte kapladığı güzel yeri koruyabilme gayreti öne çıkar. Zaten bu buluşmanın altında yatan neden Kerem’in lise aşkı Hülya’yı görebilme ve ona ulaşabilme tutkusudur.

Kerem, lisede âşık olduğu, ama hiçbir zaman açılamadığı Hülya’yı yıllar boyu uzaktan izleyerek neredeyse hayatının her ayrıntısını öğrenmiştir. Maral isminde genç ve yaşam dolu bir sevgilisi olmasına karşın Hülya onun vazgeçilmez tutkusudur. Bu marazi aşkı, platonik düzlemden reele çekme gayretinde başarılı olur Kerem ancak aradığını bulamaz. Hülya, başlangıçta Kerem’in duygularına karşılık verse de sonrasında bu ilişkiden sıyrılır. Üstelik evli olması değildir bunun nedeni. Romanın sonlarına doğru Hülya’nın kocası artık engel teşkil edemeyecek bir haldedir, buna karşın Hülya, Kerem’i hayatından çıkartma konusunda kararlıdır.

Kerem’in tutkusunun altında kabul görme arzusu yatmaktadır, zengin çocukların gittiği bir kolejde burslu olarak okuyan yoksul çocuk olması yaşam boyu peşini bırakmayan travmanın nedenlerinden biridir. Öğrenim gördüğü okula ait hissetmez kendini, ne yaparsa yapsın arkadaşlarının gözünde eskicinin oğlu olmak dışında bir değeri olmadığına inanır. Babasına yönelik öfkeli ve aşağılayıcı düşüncelerle bulanır zihni. En büyük korkusu babasına benzemektir, onun gibi her durumda gülümseyerek işin içinden sıyrılmaya çalışan, ezik, sinik, aynı zamanda kurnaz olmayı da becerebilen biri olmak. Kerem’in yaşama karışmasına engel olan itki de bu kaynaktan beslenir. Kerem, geçmişinden ve babasından kurtulmak, bir başkası olmak ister adeta. Ait olmadığı sınıftan bir kadının aşkını kazanarak, sınıf atlayacak, değersizlik duygusunu aşacaktır.

Çoktan ölmüş yaşlı Yahudi romanda bir hayalet gibi varlığını hissettirir. Çocuk Kerem’e sorular soran, ona burs verip koleje yollayan adamın ismini bile zorlukla anımsar Kerem. Tüm yaşantısına eşlik eden Moiz Hayim dünya dışı bir varlık gibi tedirginlik yaratır Kerem’de. Farklı aidiyete mensup biri bu ülke için istediği kadar çalışsın, hizmet etsin, vergi versin, istihdam alanı yaratsın, bir Ermeni ya da Yahudi’den öte pek bir anlam taşımaz. Kerem’in, Moiz Hayim’e dönük bu tuhaf tutumunun altında yatan kolektif bilinçaltının yansımalarıdır. Ayrıca Yahudi’nin ölümü ile ilgili olarak komşuların neler düşünüyor olabildiğini sezmektedir Kerem, en sonunda bina yıkılırken manyak Suzan haykırır Kerem’in suratına. Etrafın ne düşündüğünü ya da arkasından konuşulanları az buçuk sezerek yıllar yılı bu sezginin ağırlığı ile yaşayan Kerem belki de bunları duyunca rahatlayacak, vehmin boş yere olmadığını düşünecektir. Etraf onlara, ölü soyucu, köylü kurnazı, sinsi, sefil, fırsatçı olarak bakmaktadır.

Ağır hasta olan yaşlı Yahudi’ye morfin enjekte eder Kerem’in babası ve adamın ağrıları sonsuza dek diner. İşte bu ölüm Kerem’in vicdanında taşıyamadığı yüktür. Kömürlüklerle genişleterek tuhaf bir labirente dönüştürdükleri dükkân onların malı olmuştur artık. Kerem’in evi de olan bu dükkân adeta cehennemin vitrini Kerem’de Kerberos gibidir.

Şekercizade Apartmanı kentsel dönüşümle yerle bir olurken, adeta binalar değil insanların bellekleri dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Yıkılan bir ev ya da apartman değildir yalnızca. Geçmiş, tarih ve yaşanmışlıklar silinip gitmektedir. Topluma yeni bir bilinç yüklemenin en geçerli şekli budur, eskiyi anımsatan her şeyi yok ederek, yalnızca izin verilenlerle yeni bir geçmiş kurgusu denenmektedir. Yazmak bu deneye direnmenin en geçerli yolu değil midir?

[1] Carlos Fuantes-Mario Vargas Llosa, Edebiyata Övgü, Notos Kitap, s.45, 2014, Türkçesi; Celal Üster

[2] Murat Gülsoy, Öyle Güzel Bir Yer Ki, Can Yayınları, 2017

(Birgün,29.03.2018)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN