Post image
“Umudun Öteki Yüzü”

qweqr

Sungu ÇAPAN

Kaurismaki kardeşlerin küçüğü, 1957 doğumlu Aki, kuşkusuz çağdaş Fin sinemasının en önemli yönetmenidir, 1955’li abisi Mika’yla beraber.

Acılar, sıkıntılar, bezginliklerin sarmalındaki bireylerin hikâyelerini bürokrasiyi, kapitalizmi, dışlanmışlığı eleştirip küreselleşmeyi yererek aktaran, her zaman kara mizah, hüzün ve müzikle destekli, o minimalist üslubuyla 1983’ten günümüze dek çektiği, düşük bütçeli, özgün Aki Kaurismaki filmlerine vâkıf olan sinemaseverlerin mutlaka kaçırmayacağı türden “Toivon Tuolla Puolen-Umudun Öteki Yüzü”ne değinememiştim geçen hafta.Vaktiyle Berlinale’de “Leningrad Kovboyları Amerika’ya Gidin”le (1989) tanıyıp sevdiğim, eleştirmenlikten gelen Aki Kaurismaki’nin bir önceki filmi “Le Havre-Umut Limanı”nın (2012) temalarını sürdürdüğü, o bildik ironik yaklaşımı, alaycı, stilize anlatımıyla ülkelerinden kaçıp kapağı Avrupa’ya atmaya çalışan, iç savaş kaosunun mağdur ettiği göçmenler sorununa bakıyor usta yönetmen yine. Beylik bir benzetmeyle, kuzey soğuğundan çıkagelip insanın içini ısıtan bir güney sıcaklığındaki, kara mizah ve müzikle bezeli, oldukça naif bir dostluk- dayanışma masalını perdeye taşıyor usta yeni eseri “Umudun Öteki Yüzü”nde. Bu yılın Berlin festivalinde sinema yazarlarınca en iyi film seçilen ve Aki’ye de en iyi yönetmen ödülünü kazandıran “Umudun”da, yarı fiyatına elden çıkardığı gömleklerinin parasına poker masasında kazandıklarını da ekleyerek 3 personeliyle satın aldığı Altın Kadeh lokantasıyla yeni bir sektöre giren, karısıyla bozuşmuş, yeni ufuklara yönelmiş Helsinkili eski gömlekçi Valdemar Vikström (Sakari Kuosmanen) ile Halep’te yerle bir olmuş evindeki bütün ailesini kaybettiği bir bombalamadan sonra Avrupa yollarına düşüp bir kömür şilebiyle yanlışlıkla geldiği Finlandiya’dan iltica talebinde bulunan, ama bürokratik, komik engellerle talebi reddedilen araba tamircisi Halid’i (Sherwan Haji) buluşturuyor Aki Kaurismaki.

Soğuk, mesafeli, ama iyi kalpli Finliyle, yollarda kız kardeşini kaybetmiş, her fırsatta faşist magandalarca dövülen Suriyelinin dostluğu ekseninde, bir kez daha Avrupa’nın mülteci krizini ele alan bu ‘göçmen masalı’ yönetmenin en iyi filmlerinden değilse de, alabildiğine insani ve duyarlı yaklaşımıyla seyirciyi perdeye bağlayan, seyre değer bir film kuşkusuz.

(Cumhuriyet, 17.11.2017)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN