Post image
Tende canı yanan kadınlar

es1

Türkiye’de çocuk gelinler toplumsal yaramızın önemli bir parçası. Yapılan araştırmalarda ortaya çıkan sonuçlara göre; Türkiye’de 1 milyona yakın çocuk gelin var. Bu çocuklar aile kararlarıyla sevmedikleri, kendilerinden çok daha yaşlı erkeklerle evlendiriliyor. Uluslararası kabul görmüş kurallara göre, Medeni Kanun’un kabul ettiği yaştan önce yapılan evlilikler “çocuk evliliği” ve evlendirilen her kız çocuğuna da “çocuk gelin” adı veriliyor.

Çocuk evlilikleri ve çocuk gelinler çoğunlukla gelişmemiş ülkelerde, siyasal İslam’ın dayattığı yanlış uygulamalarının görüldüğü ülkelerde görülüyor. Ülkemizde çocuk evlilikleri ve çocuk gelinler çoğunlukla batı bölgeleri ve gelişmiş kentler dışında kalan bölgelerde görülüyor. Nicelik olarak az da olsa batıda ve gelişmiş kentlerde görülen bu tip evliliklere de genellikle anılan bölgelerden içgöçler alan yerleşim birimlerinde rastlanılıyor. Gelenler kendi törelerini, inançlarını birlikte getiriyorlar. Kente uyum sağlamanın ötesinde ayrışarak, içe kapalı toplumsal gettolar oluşturarak varlıklarını sürdürüyorlar. Siyasal islam ve onu temsil ettiklerini öne sürenler de söylemleriyle yangına körükle gidiyorlar.

Çocuk gelinlerin ve çocuk evliliklerinin bir diğer gerekçesi de ekonomik nedenlere dayanıyor. Çocuk gelinler küçük yaşlarda doğum yapmakta, oyun oynamak ve kendini geliştirmenin dışında ev işleri yapmaya zorlanmakta koca baskısına ve zorlamasına dayanamayarak intiharı yeğlemektedirler.

Buna bir de toplumsal histeri biçimine dönüşen ve kadını cinsel nesne düzeyine indirgeyen toplumsal travmayı eklersek, erkek egemen geri kalmış sistemin ortaya çıkardığı yanlış toplumsallaşma buna yönelik olarak ortaya çıkmakta, kabul görerek, yaygınlaşmaktadır. Türkiye’de kadın olmak “yasak meyveyi yemek” dinler tarihine “İlk Günah” olarak geçti. Tekvin’de de kadının ilk günahı bilerek işlediği ve sonra yasak meyveyi erkeğe de yedirerek günahına ortak ettiği yazılır.

Erkek egemen toplum ne kadar suç varsa kadına yükler. İngiliz kökenli ilk Hıristiyan ilahiyatçılardan Tertullian, kilisede verdiği vaazlarda kadınlara; “Hepiniz, Havva’nın ilk günahın rezaletini ve insan soyunun düşüşünün nedeni olma utancını paylaşıyorsunuz. Her birinizin bir Havva olduğuna inanmıyor musunuz? Tanrı’nın sizin cinsinize verdiği ceza günümüzde bile yaşamakta; bu nedenle suçun da yaşaması gerek. Şeytana kapıyı açan, yasak ağacın meyvesini ilk koparan, ilahi yasayı ilk terk eden, Şeytan’ın saldırmak için yeterince güce sahip olmadığı Âdemi ikna eden sizsiniz. Tanrı’nın görüntüsü olan erkeği ne kadar da kolay mahvettiniz! Ölum demek olan sizin terk edişiniz yüzünden, Tanrı’nın Oğlu bile ölmek zorunda kaldı” diyerek suçlayacaktır. Tertullian’dan sonra gelip/geçen tüm vaizler; Clairvaux, Aziz Bernhard ve diğerleri aynı masalı anlatırlar, aynı suçlamayı yinelerler.

İslam’da da kadın aklen ve dinen “dûn” yaratıklar olarak gösterilir. Kadın aynı anda, uğursuzdur da. Uğursuzluk üç şeyde vardır; evde, atta ve kadında. Namazı katleden şeyler arasında köpek, eşek, domuz ve kadın gösterilir. Erkekler için zararlı bir fitnedir. Bakara süresinde iki kadının tanıklığı bir erkeğin tanıklığına bedel gösterilir. Nisa Suresi’ne göre mirastan alacakları pay bir erkeğin alacağının yarısıdır. Ebu Hüreyre‘nın anlatımına göre kadınları eğe kemiğine benzer. Öyle ki doğrultmak istersen kırarsın, yapılacak tek şey onu olduğu gibi bırakmak ve ondan yararlanmaktır. Gazali, Kimya-yı Saadefte kadınlara danışabileceğini, ancak söylediklerinin tersinin yapılması gerektiğini yazar. Kadınların sözu ile hareket edilmesi halinde şunları söyler, “Kadının sözü ile hareket edenler için yeryüzünün altı üstünden daha evlâdır.” Gazali Hazretı Ömer’i de tanık gösterir ve onun da, “Kadınlara muhalefet edin, onlara muhalefette bereket vardır” dediğini söyler.

Roma yasalarına göre feodal ve ilkel kapitalist donemde kadınların adı yoktur, onlara hep kuluçka makinesi olmaları uygun görülmüştür. Kapitalizm ise buna çocukları da ekleyerek ucuz işgücü piyasasını belirler. Kapitalizmin dınselliği yedeğini alarak gelişmesi, aynı anda eşitsizliğin de gelişmesidir. Kadınlara uyguladığı ve yeni bir dünya düzeni olarak ortaya koyduğu sistemle, din aracılığıyla da kadını hep ikincilleştirır, öznelliğini ve tekliğini ya da cinsel bütünselliğini yok sayar.

emineKadın sorunsalına kurgubilimle değinmek Emine Supçin “Dokunulmamış Kadınlar”da toplumsal yaramız olan çocuk evliliği, çocuk gelin ve küresel kadın sorunsalına farklı bir kurgu ile yaklaşıyor. Doğruyu söylediği için dokuz köyden kovulmamak adına kurgubilımsel bir romanla okur karşısına çıkmayı yeğliyor. “Dokunulmamış Kadınlar”da bedel olarak eski bir kan davası karşılığı kendisinden elli yaş büyük bir adamla evlenmek zorunda bırakılan Meryem‘in, İsviçre Alpleri’nın eteklerinde kurulmuş kısa adı Ç.YAM olan Çok Yönlü Araştırmalar Merkezi’nde farklı, ama kadın olarak değişik yazgıları paylaşmış dünyanın farklı ülkelerden, farklı kültürlerden gelmiş, hepsinin de daha önce bulundukları yerlerde yaşadıkları ile bir biçimde dokunulmuş, örselenmiş kadınların yaşamlarını anlatıyor.

Ç.YAM bir sağaltım merkezi işlevini görüyor. Dokunulmalarının anlamı örselenmek olan kadınların, yaraları bu merkezde onarılıyor, yetenekleri ile farklılaştırılarak yeniden yaşama tutunmaları sağlanıyor.

es3

“Dokunulmamış Kadınlar” güzel bir biçimde kurgulanmış, anlatımı sürükleyici, akıcı ve gerilimi sürekli tutan toplumsal sorunlardan yola çıkılarak yarıbilimkurgusal olarak yazılmış bir roman. Bir oturuşta okunacak kadar ilgiyi din tutuyor üstelik.

“Dokunulmamış Kadınlar“ı okurken dört ayrı yazarı, tek bir kalemden okuyormuş hissine kapılıyorsunuz. Emine Supçin’de Jean Chnstopher Grange‘ın gerilimini, Dan Brovwn‘ın gizemciliğini, Elif Şafak‘ın mistisizmini, Ahmet Ümit‘in gerçekçiliğe yaslanmış polisiye surükleyıciliğinı buluyorsunuz.

es2Dokunulmamış Kadınlar-Emine Supçin/Destek Yayınları-304 s.

(AYDINLIK KİTAP Tarih, 22.05.2015)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN