Post image
Siyanür…

Siyanürle toplu özkıyım haberleri birbirini izliyor.

5 Kasım 2019. İstanbul Fatih’te dört kişilik aile. Siyanür içerek yaşamlarına son veriyorlar.

8 Kasım 2019. Antalya. Karıkoca, iki çocuk. Siyanürle dördü de yaşamdan kopuyor. Koca 36, karısı 38 yaşında.

Genç insanlar, iki de küçük çocuk.

15 Kasım 2019. İstanbul Bakırköy. Karıkoca ve bir çocukları siyanürle yaşamlarını sonlandırıyorlar.

Nedir bu ölümler? Nedir bu aile boyu yaşamlarına son vermeler?

Yoksulluk, işsizlik, çaresizlik (mi?). Ya da ne, neler?

Yaşamdan umudunu kesmek, gelecekten beklentisi olmamak nasıl bir şeydir?

Özkıyım, geride kalanlara yönelik bir suçlamadır. Çare arayıp bulamayan insanların geride kalanlara yönelen eleştirisidir.

Stefan Zweig, Brezilya’da eşiyle birlikte yaşamına son verirken, barışı koruyamayan herkesi suçluyordu. Elbette en başta Hitler’i ve avenesini. Alman toplumunu da.

Bu toplum “siyanür”ü en çok altın çıkarmak için zeytin ağaçlarını kesen, toprağı zehirleyen “altıncı şirketler”le duydu.

Onlar “siyanürcüler”di. Toprağı, suyu, insanı zehirliyorlardı.

Bu olayda zehirli olan “altın”dı, insanın doymaz hırsıydı.

Şirketlerin doymak bilmez sömürüsüydü.

Ama “siyanür” nedir ki? O, kimyasal bir madde.

Yediğimiz birçok meyvede, sebzede var ve kimseye bir şey olmuyor.

Kiraz, badem, kayısı gibi meyveler, patates, fasulye, turp gibi sebzeler “siyanür” taşıyor ama yediğimiz miktarlarda sadece yarar sağlıyor. Siyanürün bir suçu yok.

Suçlu olan, bize yaşamı zehir edenlerdir.

Yaşamı zehir etmek. Suç da orada, suçlu da.

Yaşamı zehir edenler…

İşsizlik, parasızlık, yoksulluk, umutsuzluk.

Yaşamın zehri budur. Suçlular da, bu ekonomiyi bu topluma reva görenler.

Neden iktidarda sefa sürenler bu özkıyımlardan söz etmiyor?

Tünelin ucundaki ışığı gören Maliye Bakanı neden sus pus?

Cumhurbaşkanı Amerika dönüşünde neden bu konudan söz etmiyor?

İktidarlar “güç zehirlenmesine uğrar” sözü gerçek olmalı.

“Güç”, siyanürden de beter bir zehir gibi etkiliyor iktidarı.

Yıllardır bu toplumu zehirleyenler. Suçlu sizlersiniz.

Bu toplumu yalanlarla zehirlediniz.

Bu toplumu adaletsizlikle zehirlediniz.

Bu toplumu yolsuzluklarla zehirlediniz.

Bu toplumu hırsızlıklarla zehirlediniz.

Bu toplumu ayrımcılıkla zehirlediniz.

Bu toplumu ahlaksızlıkla zehirlediniz.

İnsanlar çaresiz kaldı, tutunacak dal bulamadı.

Ağlayanları duymadınız.

Ezilenleri görmediniz.

Küçük çocukları dogmalarla zehirlediniz.

Her suçunuzu örtbas ettiniz.

Her kusurunuzun üstünü örttünüz.

Söyleyenlere iftiralar attınız.

Ortaya çıkaranları suçlayıp hapislerde süründürdünüz.

Siz suçlusunuz siz.

Gün döner, hesap döner…

Tarih boyunca böyle olmuştur.

Saklanan suçlar ortaya çıkmıştır.

Örtülen yalanlar ortaya dökülmüştür.

Sarsılmaz denilen sarsılmıştır.

Yıkılmaz denilen yıkılmıştır.

Sokrates baldıran zehiriyle öldürüldü. O yaşıyor ama onu ölüme mahkûm edenler yıkıldı gitti.

Bu toplumu zehirleyenler de yıkılıp gidecek.

Kendi zehirleriyle zehirlenecekler.

Yalanlarının, haksızlıklarının, yolsuzluklarının zehriyle zehirlenecekler.

Ölenler boşuna ölmüş olmayacak.

Dökülen kanlar, bir gün gelip konuşacak.

Kan konuşur çünkü.

Ölüler konuşur.

Ölüler canlılardan daha çok konuşur hem de.

Herkes görecek, herkes duyacak.

Bir gün mutlaka…

(Cumhuriyet, 18.11.2019)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN