Post image
Sıradışı bir tarihi film

Sibel Atagün

Gerek oyunculuk gerekse klişe olabilecek bir konuyu çektiği farklı taraf nedeniyle sıradan olmamayı başarması ile 13 Minutes dikkatleri soykırım, göç, mülteci, yabancı, yabancı düşmanlığı gibi günümüzde sıcaklığını koruyan konulara çekiyor.

Dünyada bir tür insan ayrımı olarak ortaya çıkan ırk kavramının kullanma sıklığı neden sömürgeciliğin artmasıyla birlikte yaygınlaşmıştır? Irkçılık deyince neden aklımıza Nazi Almanya’sı gelir?

Irk kavramı birçok bilim adamı tarafından renk ayrımına göre belirlenmiştir. Bazı bilim adamları ırkı etnik ve dil temeline göre bazı bilim adamları da biyolojik temele göre incelemişlerdir. Irk kavramının beraberinde önem kazanan ırkçılık ise 16. yüzyılda ortaya çıkmış, II. Dünya Savaşı yıllarında Adolf Hitler’in Almanlara aşıladığı üstün ırk düşüncesiyle zirveye ulaşmıştır. Yani ırkçılık sadece kendi ırkını sevme değil, kendi ırkını başka ırklardan üstün görme, başka ırkların olumsuz özelliklerini küçük düşürücü bir ayrım olarak belirleme anlamını da içerir.

Tarihin aydınlatılması, bazen çarpıtılması bazında dünyanın en etkili silahı sinema; uzun yıllardır sadece bireyin değil milletlerin de kendi kültürel özelliklerini yüceltmesi, öteki olanı resmederek dışlaması açısından en önemli sanat dallarından biri olmuştur. Bu konuda medya analizcisi Kellner‘in “Kimin güçlü ya da güçsüz olduğunu, kimin güç ve vahşet uygulamaya muktedirken, kimin aciz olduğunu ortaya koyup, hem güce sahip olanların durumunu meşrulaştırır hem de aciz olanlara oldukları yerde kalmaları mesajını verir” ifadesi oldukça manidardır.

Özellikle Hollywood sinemasında ırkçılık meselesi iki temel karşıtlık olarak karşımıza çıkıyor. Ve son dönemde gittikçe klişe haline gelmesine rağmen daima iyi bir hasılat yapacağı garanti olan bir konu olarak karşımızda duran Hitler ve Yahudi soykırımı meselesi… Batı’nın yeri geldiğinde bir günah çıkarma aracı olarak kullandığı sinemada Yahudi soykırımını işleyen birçok film yapılmış ve oldukça iyi hasılat rakamlarına ulaşmıştır.

sinema22

Hitler’e ilk suikast tertipleyen marangoz

Bu uzun girişten sonra gelelim filmimize. Yalnız bu kez konu Hitler değil, Hitler’e ilk suikast girişiminde bulunan Georg Elser adlı herhangi bir siyasi partiyle alakası olmayan, komünist gönüllülere katılan sıradan bir marangoz. Yönetmenliğini Oliver Hirschbiegel‘in yaptığı 2015 yapımı filmde Elser karakterini Christian Friedel canlandırıyor. Ersel, dünya barış günü olarak bize intikal eden bir günde, 1 Eylül 1939’da Führer’in Münih’te konuşma yapacağı bir birahaneye bomba düzeneği kurar. Fakat Führer planlanandan 13 dakika önce salonu terk ettiği için suikast girişimi başarısız olur. Ne var ki Elser yakalanmıştır ve kendisi için fiziksel ve manevi işkencelerle dolu yaklaşık altı yıllık toplama kampı hayatı başlamıştır. Filmin bundan sonrasında Elser’in geriye dönük hatırlamaları sayesinde suikast noktasına nasıl geldiğini izliyoruz. Alkolik bir baba, pasif bir anne arasında marangozluk yaparak bazen akordeon çalarak büyüyen Elser, Nazilerin gittikçe yönetimi ele geçirmesinin toplumda neden olduğu faşizmden ürkmüştür. Özgürlük özgürlük diye bağıran arkadaşlarından bazıları bile partinin iktidar kuvvetlerine katılmıştır. Çünkü insanlar otoritenin kuşatıcılığına ihtiyaç duyar ve bazen Hitler gibi bir diktatöre bile umut bağlarlar. Elser devletlerin Hitler’i durdurmasının beklenemeyecek kadar durumun acil olduğunu fark ettikçe karar verir. Daha fazla kan dökülmeme adına bu işin başındakilerin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Ve hiç kimse dininden ya da renginden dolayı aşağılanmayı hak etmemektedir.

Gerek oyunculuk gerekse klişe olabilecek bir konuyu çektiği farklı taraf nedeniyle sıradan olmamayı başarması ile 13 Minutes dikkatleri soykırım, göç, mülteci, yabancı, yabancı düşmanlığı gibi günümüzde sıcaklığını koruyan konulara çekiyor.

Hitlere-Suikast-13-Minutes-Afis1-729x1024Batı’nın yıllardır insanların gözlerine soktuğu bir mesele olarak karşımızda duran Yahudi soykırımına gösterilen hassasiyeti, tarihsel gerçeklerin gün yüzüne çıkarılma merakı, suçun kabul edilip masumlara hakkının teslim edilmesi gereğinin vurgusunu neden Müslüman toplumların maruz kaldığı kıyımlar üzerinde göremiyoruz. Müslümanlar, yani Batı için sosyal hayatta, siyasette olduğu gibi sinemada da “öteki” olan Müslümanlar. Özellikle sinemada bir yandan Yahudi soykırımı üzerinden yabancı düşmanlığını, ırkçılığı alaşağı eden Batı sineması söz konusu Müslümanlara uygulanan zulüm olduğunda üç maymunu oynamakta. Bilhassa 20. yüzyıl başlarında sinemada Müslümanlar deyince devenin üzerinde, gayri medeni, kendi eşinin yüzüne bakmayan, Batılı süslü kadınlara ağzının suyu akarak bakan, kaba, hırsız kılıklı insanlar olarak resmedilmiştir. Hatta Müslümanların öldürülmesinde bir sakınca yoktur çünkü onlar cihatçı teröristlerdir. Bu nedenle Müslümanlar üzerinde tarihin birçok döneminde uygulanan kıyımlar sinemada da insan hakları ihlali açısından kendine yer edinememiştir.

Bu düşmanlığın ince ince sezdirildiği filmlere birkaç örnek verecek olursak Ortadoğuluların bir terörist olarak ABD elçiliğine saldırı girişiminde bulunduğu Death Before Dishonor (1987), yine Ortadoğulu Müslümanların terörist olarak yok edildiği The Delta Force (1986), çocukların babalarını Ortadoğulu teröristlerden kurtarmaya çalıştığı Iron Eagle (1986) ve daha niceleri. Sinemada yabancı düşmanlığı olarak öteki kavramı sadece Araplar üzerinde işlenmez. Latin Amerikalılar, Türkler, Uzakdoğulular da bu anlamda ötekileştirilir. Türkler barbardır. Barbar, işgalci Osmanlı’nın torunlarıdır.

Görünen o ki Nazi iktidarından günümüze yabancı düşmanlığı açısından değişen çok büyük bir şey olmamıştır. Günümüz Almanya’sında bile hâlâ yabancılar saldırılara uğramaktadır. Uzun süre neonazilerin saldırılarına maruz kalan Türkler, Yahudi düşmanlığıyla bağdaştırılarak, Yahudi’nin geçmişi, Türk’ün geleceği benzetmeleri yapılmıştır. Sinemada da özellikle 60’lı 70’li yıllardaki Avrupa’ya Türk göçü sonrası Türk imgesinin daha da olumsuz hale geldiği görülmektedir.

Sinemada Türkleri ya da Müslümanları iyi-kötü-ben-öteki olarak göstermeleri bir yana bırakılırsa Müslümanlara tarih boyunca uygulanan katliamların bir nebze olsun gösterilmemesi her şeyden daha çok dikkat çekicidir. Velhasıl sinema milletlerin yabancı algısını bu kadar etkileyen bir araçken dünya barışının bu kadar önemli hale geldiği günümüzde daha da önemli bir sanat aracı olarak karşımızda duruyor. 13 Minutes her ne kadar Yahudi penceresinden bakmaya devam eden bir film olsa da hem farklı bir açıdan konuya yaklaşması hem de yabancı düşmanlığına vurgu yapması nedeniyle önemli bir yapım. Yabancı düşmanlığının en büyük acısını çektiğimiz şu günlerde sinemada olsun, ötekileştirmenin son bulmasını ümit ediyor ve size yeni vizyona giren bu sıra dışı tarihi filmi kesinlikle izlemenizi tavsiye ediyorum.

(Zaman Pazar, 10.07.2016)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN