Post image
Silah Korumuyor

Son günlerde kuyumculara yapılan silahlı saldırılar ve soygunlar medyada çokça yer almaya başladı. Pompalı tüfeklerle içeri aniden giren soyguncular, dükkân sahiplerini etkisiz hale getirerek tezgâhtaki takıları alıp kaçıyorlar. Bir haberde yan dükkândaki berber ve oğlu silahlarını alıp soyguncuları durdurmak için arkalarından koşuyorlar. Ancak dışarıda gözcü olarak bekleyen soyguncu çetenin diğer üyesi her ikisini de pompalı tüfekle öldürüyor. Silah sahibi olmak ne yazık ki sizi korumuyor bilakis sizi daha fazla riske atıyor.

Amerika Birleşik Devletlerinde yapılan bir araştırmaya göre (2009) silah taşıyor olmak sizin vurularak öldürülme riskinizi 4.5 kat arttırıyor. ABD sanayileşmiş dünyanın ateşli silah ile ilgili cinayet oranının en yüksek ülkelerinden biri olmasına rağmen, silah kültürü ve şiddet arasındaki ilişki tam anlaşılamamıştır. Yine yeni yapılan bir çalışmada şiddete bir enfeksiyon hastalık gibi yaklaşmak, cinayetlerde dramatik bir düşüşe sebep olmuş. Programın adı Cease Fire ve ilk defa 1999 yılında yürütülmeye başlanmış. Şu anda Chicago’nun dörtte biri ve yakın zamanda da Baltimore’u kapsayacak şekilde genişletilmiş. İstatistikler bölgeler göre %41 ile %73 oranında suç kayıtlarında düşüşlerin yaşandığını gösteriyor. Baltimore’daki Johns Hopkins Silah Politikaları ve Araştırma Merkezi yöneticisi Daniel Webster, sadece silah sahiplerinin güvenliğini düşünerek bulundukları toplulukları göz ardı etmenin çok dar görüşlü bir tutum sergilediğini belirtmektedir. Webster, “Silah aslında topluluktaki diğer insanları silah sahiplerinden daha beter etkilemektedir” demektedir.

Ülkemizde istatistik kıtlığı nedeniyle bu tarz çalışmaların yapılması ne yazık ki mümkün olamamaktadır. Ancak kısıtlı imkânlarımızla basına yansıyan şiddet haberlerini derleyerek oluşturduğumuz istatistikler, ülkemizde silahların en fazla tanıdıklar (eş, akraba, arkadaş) arasında çekildiğini göstermektedir. Yanında silah olması kişiye içi kof bir güven hissi verdiği için çok çabuk silaha sarılmayı ve problemleri şiddetin en uç noktası silahlı şiddet ile çözmeyi kolaylaştırmaktadır. Bu nedenle şiddete bir enfeksiyon hastalığı, bulaşıcı hastalık gibi davranmak, problemlerin çözümünde şiddete başvurmanın hiç de övünülecek bir şey olmadığını bilakis kişiyi aptal durumuna düşürdüğünü ve medeniyetten nasibini almamış olduğunu gösterdiğini ortaya koymak, şiddetle mücadelede psikolojik olarak son derece etkili yöntemler olabilir. Ayrıca zaten denenmiş ve 1999 yılından bu yana çok ciddi suç istatistiklerinde gerileme yaşanmış bir modelin Türkiye’ye uyarlanması olumlu sonuçlar doğuracaktır. Umuyoruz ilgili bakanlıklar (İçişleri, Sağlık, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlıkları) bu konunun ehemmiyetini bir an önce kavrar ve harekete geçerler.

İyi haftalar,

Umut Vakfı

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN