Post image
“Sıfır noktasında kadın”

images

Tahir Canan

Sıfır noktasındaki kadın… Kitabın kurgusu gerçek yaşama dayanmış. Belki de hepimizin bildiği şeyleri bize anlatmış denebilir! Konu örgüsü bakımından çok tanıdık. Mesele, tanıdık olsa da genelde görüp de görmediğimiz ya da bilip de bilmediğimiz şeyler diyerek söze başlayalım.

Toplumlarda genellikle çok rahat kullandığımız bazı kelimeler var. Mesela: Fahişe ya da genelev, randevu evi kadını. Bu tanımlamalar yapılırken çoğu zaman tanımlamanın içeriğinin, nedenlerini hiç sorgulamadan kullanırız. Kendimizi de adeta bir ahlak zabıtası sayarak meseleye yaklaşırız. Söz konusu cinsellik olduğu zaman erkek egemen bir tutumla yere-göğe sığmadan atar tutarız. Ne kadar güçlü ve erkeksi olduğumuzu bir ahlak abidesi edasıyla şişinerek anlatırız.

58706_2Cinsellik konusunda, çoğu zaman kendine kelli- felli beyefendi diyenlerin bir fino gibi bu fahişlerin peşinden koştuğunu unuturuz. Bu beyefendilerin ne kadar beyefendi olduğu ise her bakımdan tartışılır olsa da biz onların peşlerine takıldıkları o fahişlerden bin kat daha fahişe olduğunu bilmek zorundayız. Niye böyle bir tanımlama yapıyoruz: Çünkü, o beyefendi kılıklı baylar eşlerini bilerek, isteyerek aldatırlar. Fahişe dedikleri kadınlarla birlikte olmak için can atarlar. O fahişelerle birlikte olmak için de çok yüklü paralar ödemekten çekinmezler. Yüklü paralar ödeyerek o fahişelerle birlikte olurlar. O birliktelikte paralarıyla mı cinsellik yaşarlar yoksa kadınla mı? Onu da bir tarafa bırakalım. O anda o Yüksek onurlu baylarla! onursuz saydıkları bayanlarla aynı kareye yerleşirler. Demek ki onurda, onursuzluk da silinir, onursuz ve alçak saydıkları kadınlarla cinsel ilişki yaşarlar. Bu beyler yaşadıkları bu durumda ne kadar onurlu kalabilirler? Onu bilemeyiz. Yalnız Genelevine düşen kadınların büyük çoğunluğu gelenek ve göreneklerin ve yoksulluğun bedelini öderler. Yılmaz Güneyin Baba filmi de o gelenek, göreneklerin ve yoksulluğun bir bedeli olduğunu bize anlatır. Yılmaz Güneyin baba karakteri de, zengin çocuklarının keyfi işlediği bir cinayeti üstlenerek, işlemediği bir cinayetin ya da yoksulluğun bedeli ödemek durumunda kalır baba! Geleneklerin bir babaya biçtiği rol bakımından bir baba, bir insanın, çocukları için neyi göze alması gerektiğini de bize göstermiş olur. Aslın da yaşamdan ve film’lerden alacağımız çokça ders olduğunu da söylememiz gerekir.

Filmin bir çok sahnesinde Yılmaz Güney sermayenin ve para babalarının kirli ve ikiyüzlü hallerini bizlerin gözleri önüne serer. Onun için şu saptama yapılır: Sermaye aslında verilmeyen emek demektir. Verilmeyen o emekte çalınan emektir. Sermaye genel anlamda insani değerleri aşındıran özelliği her zaman bağrında, içinde taşır. İnsanı açlık sınırının altında çalışmaya mahkum eden bir sistemin gerçek anlamda bir fahişeden farkı gerçek fahişe olmasıdır. Para ve servetin insanda yarattığı değişimi Shakeaspeare havale edelim.

Burada Shakeaspeare söz verelim:

“altın,sarı,göz kamaştırıcı,değerli altın!

Bunun şu kadarı, karayı ak,çirkini güzel,

Eğriyi doru, adiyi soylu; yaşlıyı genç,korkağı yiğit yapar.
…Ah tanrılar nedir bu? Niçin bu

Rahiplerinizi,(Hocalarınız, imamlarınızı da -bç) uşaklarınızı yanınızdan kaçırır;
çeker güçlü insanların yastıklarını başlarının altından;

Bu sarı köle

Dinde kurar, dinde bozar, kutsar lanetliyi;

Hayran eder herkesi kocamış cüzzamlıya;

Hırsızlara yer, senatörlere kürsüde

Ün, şan, saygınlık kazandırır;

Odur seçkin dullara yeniden koca bulan;

…gel, lanetli maden.

Orta malı orospusu insanlığın”

(Shakeaspeare, Atinalı Timon, Kapitalin Kılavuzu s.101 Alaattin bilgi)

193238

Mısırlı yazar Neval El Seddavi’nin Metis yayınlarından çıkan kitabından bazı tespitlere yer verelim:

“Kadınlar, memur ya da işçi olsunlar, işlerini kaybetmemek için çalışırlar. İşsiz kaldıklarında fahişe olmaktan korkarlar. İşlerini kaybetmemek için kendilerini yetkili, müdür ya da patronlarına sunmaktan çekinmezler. Aslında fahişe olmaktan korkarlar, ama fahişelerin hayatının kendi hayatlarından daha iyi olduğunu da bilmezler.”

Toplumda verilen rollerin gereği olarak herkesin rolünü oynaması beklenir.

“En az aldatılan kadın, fahiş kadın” derken! (s.91) Burada da fahişeliği övüyor gibi bir algı çıksa da aslında sorguladığı şeylere baktığımızda toplumda gizli bir fahişelik yaşandığını görürüz. Aile içi yaşanan enses ilişkilerden Firdevs de payına düşenleri almış. Firdevs alt tabakadan bir ailenin kız çocuğu olarak dünyaya gelmiş. Babası öldükten sonra amcasının yanına yerleşmiş. Amcası orta halli bir aile yapısına sahipmiş. Ama onun bu konumu yeğenine sarkıntılık yapmasını engellemez! Hatta yeğenini evinde barındırmaktan da aciz kaldığı için yeğeni çeşitli evliliklerden sonra randevu evine sığınmak zorunda kalmış! Firdevs’in Evlilikte yaşadığı sorunlarla randevu evinde yaşadığı sorunları karşılaştırır. Firdevs evlilik yaşamının randevu evinde yaşadıklarından daha adi olduğunun tespitini de yapmakta.

Yabancı devletlerden devleti temsilen gelen bir devlet adamı, Devlet Başkanı Firdevs‘in ününü duyduğu için, birlikte olmak, cinsel ilişki yaşamak isteğini polis kanalıyla Firdevs’e ulaştırmışlar. Firdevs bu isteği reddeder. Polis, kadını ikna etmek için çok uğraşır. Ancak kadın, kesinlikle olmaz cevabını verir. polis bu defada kadına yurtseverlik nutuku çekerek kadın milli oruspu derekesine çekmek ister. Memleketin çıkarı için görev yapmasını ister. Kadın yine isteği reddeder! Kadın, polise şöyle der: “Senin devletin bana hiçbir şey vermediği gibi onurumda elimden aldı…

“Evlenmek isteyen bir erkek geldi randevu evine. Benimle cinsel ilişkiye girmek istedi. Reddettim. Çünkü hala kocamın tekme izleri vücudumda duruyordu. Aşkını aradığını söyleyen bir erkek geldi. Onu da reddettim. Çünkü hala eski aşkın acı izleri içimde yaşıyordu”.

“Sonra bir pezevenk geldi. Kocam olacağını, beni koruyacağını söyledi. Haraç istedi.Güçsüz olduğumu söyledi. Polise başvurdum. Pezevengin polis ilişkisi daha güçlü idi. Beni dinleyen olmadı. Pezevenk’i bıçakladım. Onu kanlar içinde bırakıp gittim.”

“Sonra bir prens karşıma çıktı. O da benimle yatmak istedi. Uzun pazarlık sonrasında 3 bin dolara birlimte olduk. İşi bitirdikten sonra Prensten parayı aldım. Parayı, parçalayıp attım… Prensle yaptığım tartışma sonrasında Prens bağırmaya başladı, öyle bir ortamdan sonra yolum cezaevindeki hücreye çıktı” diyor Firdevs.

Sonuç olarak: genel toplumsal ilişkilerdeki cinsel eğilimler Firdevs’in de yaşamında yer almış. O kendi yaşadığı deneylerini aktarmış. O deneylerin hiç biri bizleri şaşırtan olmadığı gibi hala da o deneyimlerin benzerleri sıkça yaşanmaya devam etmekte. Gerek ülkemizde gerekse dünyada sıkça görülen bu türden olaylar Doğu toplumlarındaki kast ve beylik sistemi nedeniyle cinsel sapkınlık daha boyutlu yaşanmakta. Küçük çocuklar cinselliği tanımadan dedeleri ya da babaları yaşındaki insanlara eş olarak verilmekteler. Çocuklar cinsel köle haline getirilmekteler.

“Sıfır Noktasındaki kadını” kitabını okuyan her insan o kitabı okurken sadece gazetelerin üçüncü sayfalarına bakmaları bile yazılanların gerçekliği kavraması için yeterlidir.

17 kasım 2014

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN