Post image
Sevgililer günü münasebetiyle


Sungu ÇAPAN

Çağdaş, Fransız oyun yazarı, tiyatro rejisörü, komedyen (ve muhtemelen 1960-70’lerin, yaşlandıkça arada bir yönetmenlik de yapan oyuncusu Guy Bedos’nun oğlu) Nicolas Bedos’nun senaryosunu da yazıp çektiği ikinci yönetmenlik denemesi olan “La Belle Epoque-Yeni Baştan”, gösterildiği son Cannes festivalinde seyirciye “hem eğlendirici, hem düşündürücü, hem de duygu dolu” dakikalar yaşatıp yarışma bölümünün en ilginç filmlerinden biri olarak dikkat çekmişti.

Sevgililer Günü’ne cuk oturan bir tarihte (yani 14 Şubat’ta) gösterime giren “Yeni Baştan”, uzun yıllara dayanan, artık dikişleri de patlamış, 40 yıllık evliliği nicedir krize girmiş, akıllı telefon gibi akıllara seza, yeni buluşlarla günümüzde şaha kalkmış, nerdeyse yaşadığımız, yaşayacağımız her anımıza, her dakikamıza müdahale edip komutlar yağdıran, çağdaş teknolojinin dayanılmaz egemenliğine bir türlü ayak uyduramayan, yetmişine merdiven dayamış, tanınırlığı pek kalmamış, hatta ıskartaya çıkmış, ününü de yitirmiş, eski günlerini arayan, her içmeye-yemeye oturduğu kafede önündeki kâğıtlara ressamlığını kanıtlayan, güzel illüstrasyonlar çiziktiren, yılgın ve bezgin bir çizer olan Victor’un (Daniel Auteuil), komediyle dram arasında gide-gele, tüm aileye hitap edecek tonlarda gelişerek çoğu kez de taşı gediğine oturtan, gülünçlü, esprili ve de romantik hikâyesini anlatıyor.

Aşk delisi…

Onu hep boynuzlayan fettan karısı Marianne’sa (yılların Fanny Ardant’ı hala hoş ve çekici), Victor’a duyduğu büyük aşkı çoktan tüketip unutmuş, habire yepyeni aşklara-ateşli sevişmelere yelken açan, geçkince, ama tam aşk delisi bir hatun.

Derken özel bir firmanın desteğiyle hayatının aşkı’yla karşılaşacağı, 50 yıl öncesindeki günlere dönme şansını-fırsatını yakalıyor karikatürcü-çizer Victor. Tabii profesyonel bir yönetmen, oyuncu, makyajcı, ışıkcı, sesçi kadrosu ve becerikli bir set ekibinin desteğiyle, öyle zıpır, fantastik zaman yolculuğu filan zırvalarına başvurmaksızın. 1974’teki hayatının aşkıyla tanışacağı günü yeniden yaşıyor Victorumuz, koyverdiği sakallarını kesip üstünü başını düzelterek mazisini, gençliğini bire bir aynen hatırlıyor.

Zaten bu filmin derdi, “zamanda geriye dönebilip ilk aşkını aynen yeniden yaşatabilmek” Victor’a. Filmin adından yola çıkarsak “La Belle Epoque-Güzel Çağ”, resimden edebiyata kadar bütün güzel sanatlar alanındaki, 18. yüzyılın sonundan 19. yüzyıl başına kadar süregelen dönemi tanımlamak için yaygın kullanılan bir deyimdir bilindiği gibi. Yani özetle kendi “güzel çağı”na dönmeyi arzuluyor Victor.

O beylik film içinde film tekniğini maharetle hikâyesine yerleştirip yedirtmenin üstesinden gelmiş yönetmen Nicolas Bedos’nun 115 dakika süresince seyirciye yeni baştan hem oldukça duygusal hem de komik bir seyir deneyimi yaşattığı bu ikinci filminde turnayı gözünden vurduğu söylenebilir sonuçta.

Baştan sona filmi sürükleyen usta oyuncu Daniel Auteuil’e eşlik eden Fanny Ardant, Guillaume Canet, Pierre Arditi, Denis Podalydes gibi Fransız sinemasının kimi deneyimli isimlerini bir araya getiren filmin asıl sürpriziyse hem güzelliği hem de oyunculuğuyla göz doyuran, Margot rolündeki Doria Tiller’in varlığı.

Sezen Aksu…

Gencecik bir Sezen Aksu’nun yıllar öncesinde kalmış o güzelim şarkısı “Şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler”in olanca nostaljik hissiyatını seyirciye geçirerek sinemaseverleri salondan uğurlayan “La Belle Epoque-Yeni Baştan”, zaten aşktan söz etmek konusunda kim Fransızlarla aşık atabilir ki dedirten, “sevmek, yaşlanmak, eskimek, hayal kırıklığına uğramak ve iyileşip her şeye yeniden başlamaya” dair, alabildiğine hoş, eğlenceli, mizahi ve romantik, hatta o klişe deyişle şiir gibi, görülesi bir Fransız filmi özetle.

(Cumhuriyet, 14.02.2020)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN