Post image
Sazını, sözünü esirgememiş bir ozanın öyküsü

59fb249c0f254426ecf9eb41

Murat MERİÇ

muratmeric@gmail.com

Memleketten ayrı düşünmenin mümkün olmadığı bir ozanın, Âşık Mahzuni Şerif’in sürprizlerle dolu hayat hikâyesi, Ali Öztunç’un özenli çalışmasıyla karşımızda. ‘Devr-i Mahzuni’ ozanın daha önce yayımlanmamış özel notlarını ve mektuplarını da, çok iyi bildiğimiz bazı türkülerine gizlenmiş şifreleri de içeren, sadeliğine rağmen ziyadesiyle dolu bir kitap olmuş.

1980 yılının 12 Eylül sabahı, Kenan Evren’in sesiyle uyandık. Çoğul konuştuğuma bakmayın, henüz sekiz yaşındaydım ve neler olup bittiğinin farkında değildim. Babam darbe olduğunu söyledi ve sesinden, bunun hiç de iyi bir şey olmadığını anladım. Yaşım itibariyle bana dokunmadı, ama pek çok hayat, darbenin karanlığından ziyadesiyle etkilendi: Kimi doğrudan, kimi dolaylı… Hapse atılanlar, öldürülenler, kaybedilenler dışında işini yapamayanlar vardı –ki bu, büyük sıkıntıydı: İnsanlar yalnızlığa mahkûm ediliyor, pek çoğu geçim sıkıntısına düşüyordu.

Âşık Mahzuni Şerif, 12 Eylül sonrasında sıkıntıya düşenlerden biri. Türkülerini söyleyemediği bir dönem bu. Geçim sıkıntısını gidermek için daha suya sabuna dokunmayan türküler yapıyor, ancak huyundan vazgeçmiyor: Dışarıdan ‘masum’ görünen türkülerinin bir yerine sözünü sıkıştırıyor, söyleyeceğini söylüyor. Fikret Otyam gibi kimi dostları, onu eskisi kadar keskin olmadığı için eleştiriyor, ancak sazının düzeni kısa zamanda yeniden normal seyrine oturuyor. O dönemde, geçim sıkıntısını, İbrahim Tatlıses’in meşhur ettiği ‘Dom Dom Kurşunu’yla gideriyor. Sonrası, bildiğimiz Mahzuni.

“Bildiğimiz” dediğime bakmayın, aslında ozan hakkında bilmediğimiz çok şey var. Yazılan onca kitaba/yazıya rağmen öğrenemediğimiz kimi bilgiler, Ali Öztunç’un ‘Devr-i Mahzuni’ adlı çalışmasıyla ortaya çıktı. Öztunç, ozanın hayatını didik didik etmiş, ailesinin de yardımıyla yayımlanmamış belgelere ulaşmış ve onları derli toplu bir şekilde okura sunmuş. Kolay okunan, hızlıca akıp giden bir kitap bu. ‘Kolay’lığı, sadeliğinden. Sıkmıyor, gereksiz ayrıntılara boğmuyor ama gerekli bilgileri önünüze koyuveriyor. Sadeliğine rağmen ziyadesiyle dolu bir kitap bu: Bugüne kadar duymadığımıza şaştığımız hikâyelerle dolu.

TÜRKÜLERİN ŞİFRELERİ

Kitap, hafızamızı tazelememize vesile. Sadece Âşık Mahzuni Şerif’in hayatını değil, memleketin geçirdiği değişimleri de hatırlıyoruz. Şüphesiz Mahzuni’yi memleketten ayrı düşünmek mümkün değil. ‘Devr-i Mahzuni’, dillere düşen türkülerin hangi ortamlarda yazıldığını ve ‘Cafer’den ‘Zevzek’e uzanan göndermelerin kimleri işaret ettiğini bize gösteriyor. Üstelik bununla kalmıyor, türkülerin satırlarına gizlenmiş şifreleri çözebilmemiz için bir anahtar veriyor elimize. Bunu yaparken ilk elden tanıklıkları kullanıyor: Âşık Mahzuni’nin hayatı boyunca tuttuğu notlar ve değişik zamanlarda yazdığı mektuplar, ilk kez karşımıza çıkıyor. Kitabı okumak için asıl sebeplerden biri bu.

Bir diğer sebep, kitapta bahsi geçenler: Ahmet Kaya’dan Fikret Otyam’a, Neşet Ertaş’tan Sabahat Akkiraz’a uzanan dostlar ve Nihat Erim’den Süleyman Demirel’e, Murat Karayalçın’dan Abdullah Çatlı’ya Mahzuni’nin hayatına bir şekilde dokunan isimler, art arda karşımıza çıkıyor. Kimini hüzünle anıyoruz, kimini diş bileyerek. Hatırladıkça, okudukça, ona bir kere daha bağlanıyoruz ve şu cümleyi kuruyoruz: Sazını, sözünü iyi ki esirgememiş. Saza söze değinmişken, kitap boyu pek çok şiirini okuma olanağına sahip olduğumuzu da söyleyeyim. ‘Devr-i Mahzuni’, sadece bir anılar toplamı, bir bilgi/belge demeti değil, en iyi türkülerini bir araya getiren bir antoloji aynı zamanda. Fotoğraflar ve hakkında yazılanlar da cabası!

ÜNİFORMADAN SAZA…

Yazı boyunca kitabın içeriğinden söz etmedim. Açıkçası ‘spoiler’ verip sürprizleri bozmak istemem. Yine de, 12 Eylül’den başlattığım lafı 12 Eylül’ün kahramanıyla bitireyim. Benim için, kitap içinde karşıma çıkan bilgiler arasında en heyecanlı olan, bu… Maraş’ın Afşin ilçesinin Berçenek Köyü’nde doğan, komşu köy Alembey’de medreseye giden, ilköğrenimini köyüne atanan bir çavuşun elinden alan Mahzuni, o dönem pek çok insanın hayalini süsleyen üniformanın peşinden gider ve 1956 yılında, Mersin’de Astsubay Okulu’na yazılır. Okul Balıkesir’e taşınınca, Ankara’da Ordu Donatım Okulu’na geçmek zorunda kalır. Kısa süre sonra askerliği sevmediğini anlar, saz çalmak ister ve hayalinin peşinden gider. Bu arada, kuralları ihlal ettiği gerekçesiyle okuldan atılır. Okuldaki (harita derslerini de veren) kurmay başkanı, yıllar sonra bambaşka bir vesileyle karşısına çıkar: 12 Eylül sabahında hepimizin tanıyacağı Kenan Evren!

Söylemiştim, kitap sürprizlerle dolu. İnsan daha ne ister ki?

Sazını, sözünü esirgememiş bir ozanın öyküsü
DEVR-İ MAHZUNİ
Ali Öztunç
Doğan Kitap, 2017
176 sayfa, 17 TL.

(Hürriyet Kitap, 3.11.2017)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN