Post image
Savcıların dünyasına açılan kapı

 

Çağatay YAŞMUT

Ülkemizdeki polisiye yazarların sayısının artmasını, polisiye edebiyat alanında nitelikli eserler verilmesini ve daha çok okura ulaşmasını sevindirici bir gelişme olarak görüyorum.

Su Tunç, polisiye romanlarda karşılaşmaya alışık olduğumuz Cinayet Büro dedektiflerinin ya da özel dedektiflerin dünyasını göstermeyi tercih etmek yerine polisiye yazın açısından alışılmadık bir tavır benimseyerek savcıların dünyasına kapı açmayı tercih ediyor; böyle olunca biz de tüm soruşturmayı savcıların cephesinden izliyoruz.

Ancak bu durumla ilgili bir noktayı değinmek istiyorum: Polisiye yazın açısından az rastlanır bir örnek sunması bir yana ve soruşturmalar daima savcının denetiminde yürütülüyor olsa da bir cinayeti çözmekle görevli birim her zaman Cinayet Büro’dur. Bu sebeple, Tunç’un, anlatısında Cinayet Büro’yu soruşturmaya dahil etmemesi romanın gerçekliğe uygunluğunu sorunlu hale getiriyor.

EN AZILI SERİ KATİL

Hikayemize gelince… Kahramanımız Ethem Boz, cumhuriyet savcısıdır ve Mali Suçlar Bürosu’nda görevliyken bir seri katili enselemesi için Anadolu Adliye Sarayı’nda bulunan Cinayet Soruşturmaları Bürosuna tayin edilir. Bu tayinin, kahramanımızı kişisel olarak ilgilendiren bir nedeni de vardır; adı geçen seri katil yirmi yıl önce Kartal ve Pendik bölgesinde avlanmış, küçük çocukları olan on çifti vahşice öldürmüş, kurbanlarının arasında kahramanımızın anne babası da bulunduğu için bu tayin özellikle gerçekleşmiştir.

Okuyucu ülke tarihinin en azılı seri katili olarak bilinen ve “Savaş” kod adıyla anılan, halkın ve gazetecilerin ise “Ebeveyn Katili” ismini taktığı caninin yirmi yıllık sessizliğini bozarak yıllar evvel cinayetleri işlediği bölgede yeniden öldürmeye başladığını düşündüren olaylara tanıklık eder. Psikopatların bir kez öldürmenin heyecanını tattıktan sonra kendilerini durduramadıkları bilinen bir gerçektir. Su Tunç satır aralarında psikopatların zihinlerinin nasıl çalıştığını akademik bir bakış açısı kullanarak ayrıntılı bir biçimde ve yetkinlikle anlatıyor.

 

 

YİRMİ YILLIK SESSİZLİK

Peki, öyleyse, Ebeveyn Katili’nin yirmi yıl gibi uzun bir süre sessiz kalmasına neden olan şey nedir? Ya da bu seri katile hayranlık besleyen ve işlediği cinayetlerle kendince “ustasına” saygı duruşunda bulunan bir kopyacı mı vardır?

Bu olasılıkları dikkate alan savcımız, soruşturmanın genişletilmesini sağlar; sonrasında yirmi yıl önceki kurbanların çocuklarıyla tek tek yeniden iletişime geçilir. Soruşturma ilerlerken kahramanımızın kendi çocukluğuna dair bölük pörçük hatırladığı karanlıkta kalmış kötü anılar yavaş yavaş netleşir. Zihninde aydınlanan her anı, onu katile biraz daha yaklaştıracaktır.

Polisiye roman ve kent hem sinemada hem edebiyatta daima güçlü bir ikili olmuştur; şehir görkemiyle, tarihiyle, arka sokaklarıyla suça mekân oluşturur. Polisiye romanların dedektifleri şehirde gezinir, cinayetleri çözmeye uğraşırlarken okur da şehir dokusunun bir parçası haline gelir.

Bununla bağlantısında romanının en önemli eksik yönü romanının sürükleyici kurgusuna ev sahipliği yapan bir şehrin bulunmaması olduğunu söyleyebilirim. Yine de yazarın ilk polisiye romanı olarak tatlı bir sevimlilik taşıyan ve gelecekteki romanlarını beklememiz yönünde umut veren bir eser.

Hatırla – Bir Savcının Anıları / Su Tunç / Doğan Kitap / 348 s.

(Cumhuriyet Kitap, 28.05.2020)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN