Post image
Sakal devrimi

Prof. Dr. Mehmet YALÇIN
memyalcin68@gmoil.com

Dünya ülkeleri arasında iyi şeylerde son, kötü şeylerde baş sıralarda yer alıyoruz. Bu sonuçlar doğruyu ne ölçüde yansıtıyor, bilmiyorum. Ama hiç değilse, büsbütün yanlış sayılmaz, örneğin trafik cinayetlerinde, kadına şiddette, çocuk evliliklerinde, yaş ve cinsiyet sınırı tanımayan tecavüz olaylarında, rüşvette, yalakalıkta, vb. ön sıralarda; buna karşılık düşünce özgürlüğünde, hukukta, kadınerkek eşitliğinde, öğretimde, bilimsellikte, vb. son sıralarda yer aldığımız öne sürülüyor. Çok üzücü bir durum! Ama bir üstün özelliğimiz var ki, elin gavuru buna hiç değinmiyor:

“Yüzde doksan dokuz virgül doksan dokuzumuz Müslüman”.

Son yıllarda bir de şu olumlu yanımız öne çıkıyor: Abartmak gibi olmasın, ama yetişkin erkeklerimizin de “yüzde doksan dokuz virgül doksan dokuzu” uzun sakallı. Bir devrim olmalı bu. önce “kirli sakal”ia başladık, sonra iş sakal uzatma yarışına dönüştü. Giderek sakalsıza rastlamak neredeyse olanaksız duruma geldi. Tek tük çıksa da, kuşkusuz onlara “geri kalmış erkek” gözüyle bakılıyor.

Önceki yüzyıllarda da durum böyleydi. Ama çağ gereği, sakal bıyık tıraşı için yeterli araç (ustura, jilet, fırça, vb.) kıtlığından olabilirdi.

Yakın arkadaşlarımdan birisi (bir kadın), “Abi sen hâlâ sinek kaydı oluyorsun, ama, sakallı erkekler sizin gibileri kadına benzetiyor” dedi. “Kendileri de kadından dönme!” diyebilirdim, ama demedim, çünkü böyle bir tartışmadan kadını küçümseme anlamı çıkabilirdi. Ne var ki kadınlar sakal yayılımından rahatsız görünmüyor. Tam tersine, eşlerinin sakallı olmasına ses çıkarmıyor, üstelik onları sakal bırakmaya zorluyorlarmış!

Örneğin bir yeğenimin sakallı eşi, benim sinekkaydı tıraşım karşısında mahcup olur gibi yaparak özür diledi: “Amcacığım, bu sakalı ben değil, yeğeniniz istediği için bırakıyorum” demez mi?

Artık dinin yobazlığını yapanlar da, çember sakallarından dolayı değil, başlarındaki yeşil takkeden ayırt edilebiliyor. Sakal devrimi, bugüne değin gerçekleşmiş olanların belki de en kapsamlısı; buna karşılık en çelişkili olanıdır.

Örneğin bu “devrimciler”, sakal tıraşı olanları kadına benzetiyor olmalarına karşın, “erkekçi” bir amaç peşinde de görünmüyorlar, genelde kadınlar da buna karşı çıkmıyor; tam tersine, yukarıda örneğini verdiğim gibi, bundan hoşlanan kadınlar çoğunluktaymış. Ayrıca sakal devrimcilerinin kadına benzemekten kaçınmak gibi bir dertleri yok: çünkü arkadan tokalı (at kuyruğu ya da topuzlu) saçlarıyla, küpeleriyle, kolyeleriyle, vb. dolaşanlarından geçilmiyor.

Olay salt bir gençlik özentisine de benzemiyor, çünkü her yaştan erkeklerin aynı uygulamaya katıldıkları ortada. Sıradan bir moda gibi de gözükmüyor, çünkü moda hem bu denli uzun sürmez, hem de kapsamlı olamaz…

Bir ara bu gelişmeden en zararlı çıkanların berberler olduğunu düşünmüştüm, aralarında bundan yakınanlarına da rastlamıştım, Ama yanılmışım. Meğer en çok onlardan para kazanıyorlarmış! Kişisel deneyimlerim de bunu gösterdi. Örneğin bir berbere gittiğimde bir sakal devrimcisi benden önce koltuğa yerleşmişse, içimden “nasıl olsa çabuk biter bunun işi, birazdan sıram gelir” diye umardım, öyle olmuyor: Usta, sakal üstünde en az bir saat uğraşıyor. Neredeyse her sakal ya da bıyık telinin ucunu milim milim kırpmaya girişiyor!

Bir o kadar da kıl bitmeyen yerlerdeki görünmez tüylerle uğraşıyor, örneğin kulakları, alnı, yüzün elmacık bölgelerini inceden inceye elden geçiriyor…

Sanki adam berber değil, heykeltıraş!

•••

Ben bu konuyu, sakal bırakanları eleştirmek ya da onlarla alay etmek için ele almadım. Haşa! Burada karmaşık bir olay, bir muamma, bir fenomen görüyorum. Hepsi bu.

(9 Eylül, 03.05.2018)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN