Post image
Okul travmalarından doğan film

ASU MARO

İsveçli yönetmen Anna Odell, kendi deneyimlerinden yola çıkarak yapmış bu yarı kurgu-yarı gerçek filmi. Adı ‘Buluşma’. Çocukluk travmaları, ergen hainliği ve okul deneyimlerimizin üzerimizde bıraktığı izler hakkında çok etkileyici bir film.

Mezuniyetlerinin 20. senesini kutlayan bir sınıf…

Şakalar, kahkahalar arasında eski günleri yad ediyorlar… “Ah, ah ne güzel günlerdi değil mi?” derken bir tanesi, kocaman gözlü bir kadın ayağa kalkıyor…

Adı Anna Odell. “Galiba hepimizin anıları aynı değil, o yıllara dair…” diyor ve başlıyor okul hayatı boyunca nasıl itilip kakıldığını anlatmaya…

Birinin gözünün içine bakarak “Hatırlıyor musun?” diyor mesela, “Senin gibi bir suratım olsa gider intihar ederdim dediğini?”

Şaka olsun diye kendisine ilan-ı aşk eden çocuk da, sürekli ikili gezip ancak bir tanesi hasta olduğunda onunla arkadaşlık eden kızlar da, apış arasına tekme atan oğlan da alıyor nasibini.

Son derece sakin, ama bağırıp çağırmıyor, kontrolünü kaybetmiyor. Sorusu son derece net: “Neden bana öyle davrandınız?”

Bomba atılmış gibi oluyor salona. “Eğlenmeye geldik, sırası mı tadımızı kaçırmanın?”la başlayan huzursuzluk Anna’nın karga tulumba dışarı atılmasına kadar varıyor.

İkinci bölümde anlıyoruz ki, Anna o buluşmaya hiç davet edilmemiş. Ve “Çağrılsaydım neler olabilirdi?” fikrinden yola çıkıp profesyonel oyuncularla o buluşmayı canlandırarak bir film çekmiş.

Muhtelif tepkiler

Ardından tek tek sınıf arkadaşlarını arayıp “Ben bir film çektim, sana izletip fikrini almak istiyorum” diyor.

Aldığı tepkiler muhtelif.

Geleni, gelmeyeni, yaptıklarına üzüleni, Anna’ya kızanı… Ama şunu söylemek mümkün: Kimse yüzleşmeyi sevmiyor, dürüstlük, rahatsızlık veriyor.

İsveçli yönetmen Anna Odell, kendi deneyimlerinden yola çıkarak yapmış bu yarı kurgu-yarı gerçek filmi. Adı ‘Buluşma’.

Çocukluk travmaları, ergen hainliği ve okul deneyimlerimizin üzerimizde bıraktığı izler hakkında çok etkileyici bir film.

“Okulda zorbalığa maruz kaldım ve bu deneyimlerimi kullanarak hiyerarşide bir değişiklik olduğunda grup içinde mevcut ilişkilerin bu değişiklikten nasıl etkileneceğini araştırdım” diye açıklıyor amacını.

İtiraf etmeliyim ki ben, kızların sadece kız oldukları için o hiyerarşinin en altında yer aldığı ve bunun son derece doğal kabul edildiği bir okul hayatı geçirdiğim için iki kat etkilendim filmden.

Neden sınıf buluşmalarına heves etmediğimi, “Ah o güzel günler” edebiyatında eksik kaldığımı bir kez daha düşündüm.

Büyüme çağında yaşananlar kolay unutulmuyor çünkü! Hep öyle öfkeli kalmıyorsun elbette, ama kekremsi bir tat bırakıyor ister istemez… Bir film izliyorsun, hatırlatıyor kendini.

(Milliyet Sanat, 11 Nisan 2014)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN