Post image
Neler oluyor bize?

Nasıl bir toplum haline geldik?

Nasıl bir ülke olduk?

Yapılan araştırmalar ortaya koyuyor ki; Türkiye birinci…

Aman yanlış anlamayın, yatırımlarda, insanlara yeni olanaklar yaratmada, bilimde, yaşam kalitesinin yükselmesinde değil birincilik…

Her gün biraz daha bir Pakistan, Afganistan, Irak, İran olma yolunda ilerleyen Türkiye TÜİK’in arka arkaya açıkladığı istatistiklerin de ortaya koyduğu gibi iş kazalarıyla, cinayetlerle, işsizlikle, internetten pornografi izlemekle birinci…

Hem de ne birincilik… Üçüncü sayfalıktan çıkıp manşetlere taşınan haberlere bir bakın, hemen her gün ülkemizde yaşayan insanların ne kadar “mutsuz” olduklarını göreceksiniz…

775_1

70-80 yaşına gelmiş yaşlılarımız ilgisizlikten, sahipsizlikten, bakımsızlıktan bunalıma girip intihar ediyor. Ya da ninesini, annesini, babasını bıçaklayan, öldüren evlatlar…

Anadolu’nun dört bir yanında da, İstanbul’un göbeğinde de rast gele ateşlenen silahlarla, yani maganda kurşunlarıyla ölen, yaralanan insanlar…

Eşine ilgi, alakayı, sevgiyi, insanca muameleyi esirgeyen, ancak boşanmamakta da direnen, boşansa bile peşini bırakmayıp eşini öldüren erkekler. Geçen hafta İstanbul-Kadıköy’de bir avukatın bile şiddete başvurduğuna şahit olduk. Avukat, boşanmak isteyen eşini öldürdü, sonra da kendisini öldürmeye kalktı…

Gün geçmiyor ki bir kadın öldürülmesin, bir çocuk kaybolmasın, kaçırılmasın, hunharca öldürülmesin…

Bildiğiniz gibi geçen hafta Bursa’da, 52 yaşındaki bir adamın 6 yıldır kayıp olan anne ve babasını vahşice öldürüp bahçeye gömdüğü ortaya çıktı… Adam, 82 yaşındaki babası ile 75 yaşındaki annesini resmen katletmişti. Polisler cani evladın evinde buldukları krokiye göre kazı yaptılar ve 300 parçaya bölünmüş ceset parçalarını topladılar. Polis şimdi de, Kenan Öner’in 9 yıl önce kayıp olduğu bildirilen eşini de yine aynı yöntemle öldürmüş olabileceğini düşünerek, ceset parçalarını evin duvar sıvıların altında arıyor…

Geçen haftanın iki önemli olayı da, Manisa’da 9 yaşındaki Umut’un, Adana’da da 6 yaşındaki Gizem’in kayıp olmasıydı. Maalesef iki çocukta ölü bulundu. Küçük Gizem’i 25 yaşındaki bir akrabasının “pikniğe gidiyoruz” diye kaçırdığı, bıçakla işkence yaptığı ve üzerine benzin dökerek yaktığı ve boğarak öldürdüğü ortaya çıktı. Tutuklanan katili, aileyle birlikte çocuğu arama çalışmalarına da katılmıştı.

fft81_mf215145925 Aralık 2013’te bu göreve getirilen Aile Bakanı Ayşenur İslam, koltuğa oturmasından tam 4 ay sonra bu olay üzerine medyanın karşısına çıktı. Oysa 4 ayda 13 çocuk feci şekilde can vermişti. Bakan İslam, anne ve babalara “Çocuklarınıza çığlık atmayı öğretin” önerisini getirdi!..

41 avukatın savunmayı reddettiği Adana’daki vahşi cinayetin sanığı Süleyman Akdeniz’in itirafı da kan dondurucuydu:

“Koli bandıyla bağladım. Bıçaklarken gözlerimi kapattım, ölmeden benzin döküp yaktım. Kibritle ateşe verdiğimde çığlıklar atmaya başladı. Arabanın yanına gittim. Ağladım…”

Caninin ifadesinde de görüldüğü gibi küçük Gizem çığlıklar atmış, Sayın Bakan ve 1990 yılında altına imza atılan BM Çocuk Hakları Sözleşmesi uyarınca onu koruyup, kollaması gerekenler ne kadar duydu acaba? Çocuklarımızı korumak için hiçbir tedbir alınmayacak mı? Başka Gizem’lerin kaçırılıp öldürülmemesi için daha ne kadar beklenecek?

Ne yazık ki son yıllarda kin ve nefret tohumlarının son sürat ekildiği, insanların mutsuzlaştığı, bazılarının ise iğrençleştiği, evet yanlış okumadınız gerçekten iğrençleştiği (ablasıyla evlenemeyen 25 yaşındaki sapık tarafından işkenceyle öldürülen Gizem’i bir düşünün. Canavar ruhlu nişanlısı tarafından dövülerek ve başı duvara çarpıla çarpıla öldürülen geç kadını düşünün, İstanbul’da belediyenin engelli çocukları için verdiği 300 lirayı kocasına vermediği için sopala dövülerek öldürülen kadını düşünün), hemen her gün kadınların, çocukların cinsel tacize uğradığı, katledildiği bir ülke haline dönüştük…

140105_besiktas123

Geçen haftanın bir önemli olayı daha vardı; 1 Mayıs İşçi Bayramı… 2 Mayıs 2014 günü yayımlanan Sözcü gazetesinin manşeti Aile Bakanı’nın açıklamasına atıfta bulunuyordu: ‘Helal sana Tayyip çocuklara çığlık atmayı öğrettin’… Gazete, evlerinin içine kadar sızan biber gazından etkilenerek çığlık çığlığa bağırıp ağlayan iki çocuğun fotoğrafını yayımlayarak “İlk dersi dün polis verdi. Gazla çığlık attırdı!” diyordu.

Fotoğraflar Doğan Haber Ajansı tarafından İstanbul Beşiktaş’ta çekilmişti. Kutlamalar için Taksim’e gitmek isteyen gruba polisin attığı biber gazları evlerin içine kadar sızmış. Daha sabah 08.00 civarı… Çocuklar biber gazına uykuda yakalanmışlar. Yani İstanbul’daki pek çok insan gibi evlerinin içinde, acımasızca yoğun bir şekilde atılan biber gazının mağduru olmuşlar. Evdeki gazdan kurtulmak için anne-baba çocuklarını alıp sokağa fırlamış. Biri kız, diğeri erkek iki çocuk feryat fiğan “çığlık” atıyor. Ciğerleri, gözleri, ağızları, burunları ateşler içinde yanar, nefes almakta zorlanırken bu korkunç acıdan kendilerini kurtarması için “anne, anne” diye çığlık atıyorlar.

Gazetelerde yine İstanbul Tarlabaşı’ndan bir görüntü. Üç çocuklu bir aile göstericilerle polisler arasında kalmış. Gazdan etkilenen çocuklar çığlık çığlığa ağlıyor. Ancak polis biber gazı sıkmayı durdurmuyor. Acımasızca sürüyor silahının namlusuna biber gazını…

Acımasızlık diz boyu. Bu kez Ankara’da Sakarya Caddesi’nde bir çocuk çığlık çığlığa. Polisin hiçbir kurala uymayarak attığı plastik mermi o sırada caddeden geçen bir çocuğun gözünü isabet etmiş. Acılar içinde kıvranarak yere yığılan çocuğu çevreden yetişenler hastaneye götürüyor…

Bir devlet, devleti temsil edenler bu kadar acımasız olabilir mi kendi çocuğuna, halkına? Anlamak mümkün değil…

Çocukların çığlığı tüm medyanın üstünde durduğu ortak noktaydı: “Dün devlet öğretti çocuklara çığlık atmayı…”

Can Dündar köşe yazısında; “Bakan, çığlık atınca devlet yardıma koşar sanıyordu.

Oysa çocuklar, çığlıklar atarak devletten kaçıyordu” sözlerine yer veriyor.

Yazar Rahmi Turan’ın köşe yazısının başlığı “1 Mayıs zulmü!”, Mehmet Türker’in yazısının başlığı ise “Demokrasinin utanç günü”

Rahmi Turan yazısında, “Meydanlardan korkan iktidar, emekçilerin 1 Mayıs Bayramı’nı ağız tadıyla kutlamasını önledi! Üstelik dün mübarek Regaip Kandili idi… İnsanlara kandilleri de zehir edildi” vurgusunu yapıyor…

A Buddhist monk talks to policemen over the razor wire as protesters gather to mark the International Workers' Day rally at Freedom Park in Phnom Penh

Tüm dünyada 1 Mayıs barışçıl bir havada törenlerle kutlandı. Hatta Avrupa Birliği’nden sorumlu Bakan Mevlüt Çavuşoğlu bile yardımcısıyla Küba’daydı, oruda şenlikler içinde kutlanan 1 Mayıs’ta boy gösterdi, halkı ise işçi bayramında gaza boğulmuştu, Türkiye’nin bazı kentleri savaş alanı haline getirilmiş, engelli milletvekili Şafak Pavey bile şiddet görmüş, yerlerde sürüklenmişti… Özetle dünya coşkuyla kutlarken polis, 1 Mayıs’ta bir Kamboçya’da, bir de Türkiye’de iş başındaydı!..

Art arda pek çok açılımı yapan bu hükümet değil mi?

1 Mayıs’ı resmi tatil yapan keza bu hükümet değil mi?

2010 yılında Taksim’i kutlamalara açan yine bu hükümet değil mi? Resmi rakamlarla 140 bin kişinin katıldığı ve olaysız geçen kutlamayla ilgili Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Dün Taksim Meydanı’nda yaşanan o tarihi an, 2010 yılı 1 Mayıs’ı asla ve asla bir tesadüfün eseri değildir. 1 Mayıs 2010, Türkiye’nin nasıl değiştiğinin, olgunlaştığının, tabularını nasıl yıktığının, statükoyu nasıl aştığının, tahrik ve provokasyon korkularından nasıl sıyrıldığının, somut bir abidesi” dememiş miydi…

karanfil

Peki o zaman neden 1 Mayıs’ı hem işçiye hem de evlerinde oturan yurttaşlara, çocuklara “zehir ettiler!”

Ne değişti de şimdi kendi işçisiyle, memuruyla, halkıyla polisini kıran kırana kavga ettiriyor iktidar…

Devlet şiddetinin olduğu bir ülkede bireysel şiddet nasıl önlenecek, TÜİK rakamlarına göre 2008’de 4 bin civarında olan ve 2012’de 12 bin 474’e çıkan, bugün ise 27 binin üzerinde olduğu belirtilen “kayıp çocuk” sorunu nasıl çözülecek… Çalışma Bakanı Faruk Çelik’in açıkladığı rakamlara göre, 653 bin çocuk işçi bulunuyor Türkiye’de (resmi olmayan rakamlara göre ise 1 milyonu aşmış durumda) ve bunların kayıt dışı istihdam oranı yüzde 82.9…

Çocuk istismarı, kayıt dışı çalıştırılması nasıl önlenecek? İşte iktidarlara, yöneticilere düşen bu ülkenin çocuklarının sorunlarını eğip bükmeden net bir şekilde ortaya koymak ve bu sorunlara ütopik değil gerçekçi çözümler bulmak ve bunların uygulanabilirliğini sağlamaktır.

İyi haftalar

Umut Vakfı

 

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN