Post image
“N’ayır, n’olamaz!”

Tuğçe MADAYANTİ DİZİCİ

Çağan Irmak dönem işleri konusunda en deneyimli yönetmenlerimizden. Üstelik kendisi filmografisinde Yeşilçam hissi en yoğun hissedilen yönetmenlerden. Bu yüzden BluTV’nin yeni dönem dizisi “Yeşilçam” en doğru isme emanet edilmiş diyebiliriz. Ancak dönem dizisi çekmenin kendine göre güçlükleri çoktur.

Geçtiği zamana ve mekâna dair tutarlılık göstermek bu güçlüklerdendir. Kullanılan objelerden tutun da karakterlerin diyalogları, oyuncuların diksiyonları, vücut hareketlerine kadar her şey tutarlı ve inandırıcı olmalıdır. Yönetmenin hem bu tutarlılığı sağlayıp hem de kendi tarzını yansıtarak bir dünya kurması büyük meziyettir. Henüz ilk iki bölümünü izlediğimiz Yeşilçam dizisi genel itibarıyla, bütçesi elverdiğince, geçtiği dönemin estetiği ve ruhunu yakalamış fakat mizansenin bütününe bakıldığında dünyayı tam hakkıyla yaratamamış. Dönemin çalkantılı siyasi atmosferi ile Yeşilçam’ın gösterişli, gelenekçi ama modern yapısının iç içe geçmesi gereken dünyada en büyük yalpalama bana kalırsa oyuncu seçimi ve repliklerde yaşanmakta.

OYUNCU SEÇİMİNİN ÖNEMİ

Akıllı ve hevesli genç sinema oyuncusu adayı rolünde Afra Saraçoğlu’nun kimyasının döneme uyumsuzluğu ile henüz acemilik taşıyan oyunculuğunun göze batması dizinin büyük handikabı olmuş. Sinema âşıklısı Yeşilçam yapımcısı Semih Ateş rolünde Çağatay Ulusoy’un ikinci bölümde karekterini daha iyi üstlendiğini düşünüyorum. Semih karakterinde, Mad Men’deki Don Draper aurasını hissetmek mümkün. Yeşilçam yıldızlarından Mine karakterinde ise Selin Şekerci, iri gözleri ve bakışlarıyla dönemin ruhuna uyumluydu. Dönemin hakkını vererek karakterini en iyi şekilde yansıtan isim ise kesinlikle Yetkin Dikinciler idi. Kamera ona her döndüğünde Yeşilçam dünyasına ait bir hikâyede olduğumu hep hissettim. Duruşu, telaffuzu ile o dünyada gerçek duruyordu ve elbette kaçınılmaz röpteşambır ayrıntısı ile. Ayhan Işık için seçilen oyuncu yakışıklı, ona lafım yok ancak, Ayhan Işık star ışığı diye bir şey varsa bunun en büyük voltajına sahip oyuncudur. Onu böylesine sönük bir şekilde görmeyi yadırgadım.

HANGİ TARİHTEYİZ?

Yeşilçam dizisinin tüm tanıtımlarında hikâyenin 1960’larda geçtiği söylenmekte. Lakin dizide 6-7 Eylül Olayları’nın da kendine yer bulduğunu gördük. 1955’te gerçekleşmiş bu olayların gösterildiği sahneden sonra, herhangi bir zaman atlaması yaşamadan ana karakterimizin, ‘‘The Beatles’ isimli müzik grubu kuruldu’ haberini gazeteden okuması ile 1960 yılına nasıl ışınlandık tam anlayamadım. Dizinin geçtiği tarihi önemsiyorum çünkü bu diziyi duyduğum anda iki sebeple heyecanlandım. Dizinin, çok partili sisteme geçiş yapan Türkiye siyasi döneminde geçmesini ve bu dönem toplumunun yaşadığı değişimleri önemsiyorum. Bunları konuşmadan Yeşilçam ile ilgi söz söylemeyi imkânsız buluyorum. Türk Sineması’nın kimlik oluşturabilme kapasitesi düşünüldüğünde, 1960 ve 1980 arası dönemin öne çıktığını görmekteyiz. Köyden kente göçün artmasıyla, sinemanın seyirci kitlesinin değişmesi Yeşilçam Sineması üzerinde etkili olmuştur. Bu etki hem estetik hem de öyküsel olarak, geleneksel ile modern olanın çatışmasını yüzeysel kodlarla da olsa beraberinde getirmiştir. ABD’ye yakınlaşan Türkiye hesaba katıldığında, Yeşilçam ile Hollywood arasında benzerlik kurulması kaçınılmaz olabilir. Ancak bence bu benzerlik, niyet ötesine gidememiştir. Çünkü 1930’lardan itibaren oligarşik bir sistemle yönetilen Klasik Hollywood Sineması, dikey işletme modeli ile sekiz yapım şirketi tarafından yönetilmiştir ki bu yapı aynen Henry Ford’un işletme modeli Fordizm gibidir. Bu yapı içerisinde yıldız sistemi ile tek tipleşen oyuncular ve yönetmenler doğmuştur.

Hollywood’un bu oligarşik düzeninin kaçınılmazı olarak da Hays Yasaları gibi sansür yönetmeliği çıkarmıştır. Neyse ki, Yeşilçam dizisinde sansür konusuna komünist bir senarist ile güzel bir giriş yapıldı. Aklıma Vedat Türkali’yi getiren bu senarist karakteri ve hikâyesini ileriki bölümlerde yakından takip edeceğim. Göze şenlik, yüze tebessüm veren, öyküsünün açılacağına dair sinyaller gösteren Yeşilçam dizisini izlemesi keyifli geldi. Üstelik Yeşilçam konuşmamız için de iyi bir fırsat doğurdu.

(Birgün, 02.05.2021)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN