Post image
Mükemmeliyetçilik: İyi mi, kötü mü, hastalık mı?

Reyhan OKSAY

Bazı araştırmalar mükemmeliyetçiliğin insanların fiziksel ve ruhsal sağlığını olumsuz yönde etkilediğini ve bu eğilimin son 30 yıldır tırmanışta olduğunu belirtiyor. Bazı aileler de çocuklarını bu beklenti içine sokuyor olay kusursuzluk takıntısını gelip dayanıyor. Mükemmeliyetçiliğin ucunda yaşayanlar başarı karşısında mutluluk duymazlar. Çünkü başarılarını sürdürme kaygısı ağır basar ve hedeflerini hep bir adım daha ileri taşıdıkları için bir süre sonra tükenmişlik duygusuna teslim olurlar.

Mükemmel olmak çoğunlukla hayranlık ve takdirle karşılanır. Ünlü bir solistin sahnede sergilediği olağanüstü permonsmans bir mükemmeliyet göstergesidir; ömür boyu sürecek zorlu bir öğrenme sürecinden elde edilen ustalığın ifadesidir. Ya sporda kırılması imkânsız gibi görünen bir rekoru kıranlar! Onlar bu sonuca ulaşabilmek için kimbilir nelerden vazgeçmek zorunda kalmıştır?

Fakat onların bu başarımlarını büyük bir hayranlıkla alkışlarız. Bunu onlardan bekleriz. Zaten bu mükemmel başarımlar olmazsa hemen her alanda istenen ilerleme olmaz, mükemmeliyetçilik bir yandan da yaratıcılığın ve gelişmenin itici gücü gibi bir toplumsal işlev üstlenir. Ama ne pahasına!

Çoğumuz yaşamımızın bir noktasında mükemmel olmayı arzu ederiz. Sınavlarda en yüksek notu almak için geceyi gündüze katarak çalışmak, ideal eşi bulmak için dağları delmek, bir proje yarışmasını kazanmak için günlerce ter dökmek hep mükemmele erişme arzusunun dışavurumudur.

Çoğunlukla yüksek standartlara sahip olmak başarım için yeterli olsa da, bazı insanlar için başarma arzusu mükemmeliyetçiliğe dönüşebilir.

Yanlış anlaşılmış bir kişilik özelliği

Mükemmeliyetçilik çoğunlukla günümüzde tam olarak anlaşılamayan bir kişilik özelliğidir ve göz ardı edilemeyecek kadar tehlikeli sonuçlara yol açabilir.

Son araştırmalara göre son 30 yıldır mükemmeliyetçiliğin görülme sıklığı gittikçe artıyor ve özellikle gençleri tutuyor. Her alanda beklenti çıtasının sürekli yükseltildiği dünyamızda, milenyum gençliği mükemmel bir yaşamın peşinde koşarken, kendilerine zihinsel ve fiziksel olarak zarar verecek bir eğilimin içinde olduklarının farkına bile varamıyorlar.

Bu tehlikeli gelişmeyi inceleyen bilim insanları, bunun toplumda giderek yayıldığını ve ağır hasarlara yol açabileceği yönünde uyarılarda bulunuyor. Ancak paniğe kapılmaya gerek yok, zira çözümsüz değiliz. Peki, gerektiğinde iyinin yeterli olduğunu, daha fazlasını gerçekleştirecek güç yoksa, bunun yeterli olduğunu gençlere nasıl anlatacağız? Hedefe ulaşma çabası içinde tükenmişlik riskinden kendimizi nasıl kurtaracağız?

Mükemmeliyetçiliğin tanımı

İngiltere, Bath Üniversitesi’nden Thomas Curran, mükemmeliyetçiliğin tanımının zorluğuna işaret ediyor ve tanı koymak için birden çok yöntemin bulunduğunu söylüyor. Tanıya yardımcı olması için Çok Boyutlu Mükemmeliyetçilik Ölçeği (ÇBMÖ) kullanılıyor. 30 yıl önce geliştirilen bu ölçekte 45 ifade yer alıyor. Örneğin “Yaptığım her işte en iyisini yapmak isterim”, “Birinden bir iş istediğimde, kusursuz yapılmasını beklerim”, “İnsanlar benim her zaman mükemmel bir iş çıkartmamı beklerler” gibi. İnsanlar bu ifadeleri ne kadar onayladıklarını 1 ile 7 arasında bir sayı ile belirtirler. Bu ifadelere yüzde 100 katılıyorsanız, siz de mükemmeliyetçiler kervanına katılmışsınız demektir.

Mükemmeliyetçilik çeşitleri

Bilim insanları bu ölçekten yararlanarak mükemmeliyetçilerin 3 ana gruba ayrıldığın ortaya çıkarttı:

• Kendine yönelik: Bu tür insanlar ilişkilerinde ve çalışmalarında çıtayı hep yukarılarda tutarlar. Her zaman rakiplerinin kendilerinden üstün olmasından, sınavı geçememekten veya yeterince ödüllendirilememekten kaygı duyarlar.

• Diğerlerine yönelik: Çevrelerindeki insanlardan mükemmel iş çıkartmalarını beklerler. Herkesi yargılarlar, eleştirirler, sonuçta kaçınılmaz olarak ilişki sorunları yaşarlar. Hatta bazen tümüyle dışlanma riski ile karşı karşıya kalırlar.

• Toplumun dayattığı: Bu insanlar mükemmel olmak için çevrenin üzerlerinde çok büyük baskı kurduğunu düşünürler. Ve bu insanlar aynı zamanda çevreden sürekli onay beklerler. “Bu insanların erişmeye çalıştığı standartlar o kadar yüksektir ki bunlara ulaşmak mümkün değildir. Sonuçta kendilerini reddedilmiş hissederler” diye konuşan Curran, “Sonuç olarak öz güvenleri her gün yeni darbelere maruz kalır. Bu da, çok sayıda olumsuz duygunun, suçluluğun ve utancın içice geçtiği gerçek bir savaştır” diyor.

Yükek standartlar ve mükemmeliyetçilik arasındaki fark

Mükemmeliyetçileri tespit etmenin bir diğer zorluğu da yüksek standartlara sahip olmakla mükemmeliyetçi olmak arasındaki hattın çok da net olmamasıdır. İngiltere’deki York St. John Üniversitesi’nden Andrevv Hill bu farkı şöyle açıklıyor:

“Yüksek hedeflere sahip olan bir kişi ile mükemmeliyetçi arasındaki fark, başarı ve başarısızlık durumunda ortaya çıkar. Örneğin çalışkan ve titiz bir insan başardığında mutlu olur, başaramadığında ise hedeflerini yeni koşullara göre ayarlar. Oysa mükemmeliyetçi, başarı karşısında çok da mutlu olmaz. Öyle ki mükemmel bir sonuca ulaşmış olsalar dahi, bu dereceyi nasıl sürdürecekleri kaygısı ağır basar. Hatta hedeflerini hep bir adım daha ileri taşır.”

Eğilim tırmanıyor

Kaç kişinin mükemmeliyetçilik eğilimi taşıdığını tespit etmek bilimsel olarak oldukça zor. Ancak bu eğilimin sürekli olarak tırmanmakta olduğu biliniyor. 41.000 ABD’li, ingiliz, Kanadalı öğrenciye 1989 ile 2016 yılları arasında ÇBMÖ testi uygulayan Hill ve Curran, öğrencilerin üçte ikisinin 2016 yılında aldıkları puanın 1989’dan daha yüksek olduğunu gördüler. Ve ne yazık ki en fazla artış en tehlikeli mükemmeliyetçilik tipi olan toplumun dayattığı mükemmeliyetçilikte kendini gösteriyordu.

Peki bu eğilim niçin yükselişte? Bir kere mükemmeliyetçiliğin genetik ile ilgisi var. İspanya’da La Fe Üniversitesi Hastanesi’nden Carmen Irabzo-Tatay ve ekibi 258 ikizi inceleyerek, genlerin bu eğilimde önemli bir rol oynadığını tespit etti. Ancak ekip, çevrenin bu eğilimin ortaya çıkmasında ve hangi tipinin daha baskın olduğunda ciddibir etkiye sahip olduğunu da gördü.

Son yıllarda işte bu çevresel faktörler değişim geçiriyor. Curran çevresel değişiklikleri şöyle sıralıyor:

• Akademik baskılar: Çok genç yaştan başlayarak öğrenciler standart testleri almak zorunda bırakılıyor. İyi bir okula girmek için kıyasıya bir rekabetin içine itiliyorlar.

• Sosyal medya baskısı: Sosyal medya gençlerin önüne yaşamın her alanında hiç de gerçekçi olmayan hedefler koyuyor. Gençler bunların aşırı şişirilmiş olduğunun farkında değil.

• Öngörülemeyen ekonomik koşullar: Geleceği belli olmayan ekonomik koşullar ve artan işsizlik gençleri herkesten daha iyi olmak zorunda bırakıyor.

Gizli salgın

Akıl ve ruh sağlığı: HİN ve Curran araştırmalarının gizli bir salgını ortaya çıkarttığına inanıyor. Bunun genç insanların ruhsal sağlığı üzerinde derin yaralar açacağını düşünüyor. Mükemmeliyetçiliğin psikiyatrinin el kitabında (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders (DSM-5)) yer almıyor olması, önemsiz olduğu anlamına gelmiyor.

Münih’teki Ludwig-Maximilians Üniversitesi’nden Karina Limburg ve ekibi daha önce yapılmış olan ve 57.000 katılımcıyı kapsayan 284 araştırmayı inceledi. Yemek yeme bozuklukları, anksiyete bozuklukları, obsesif-kompulsif bozukluk (OCD) ve depresyon hastalarında mükemmeliyetçilik düzeyinin, bu hastalıkların görülmediği kişilere göre daha yüksek olduğunu keşfetti. Öyle ki mükemmeliyetçilerin intihar eğilimi de daha yüksekti.

Fiziksel sağlık: Mükemmeliyetçi insanların yaşadığı yoğun stress yüzünden fiziksel sağlıkları da zarar görüyor. Örneğin kalp-damar hastalıkları riski artıyor. Ayrıca hastalıkla mücadelede de başarılı olamıyorlar, çünkü öfke, depresyon ve anksiyete düzeyleri çok yüksek.

Gelecek için büyük tehdit

York St. John Üniversitesi’nden Martin Smith, insanlar yaşlandıkça mükemmeliyetçiliğin daha büyük sorunlar çıkartacağını düşünüyor. Mantığa ters geliyor gibi görünse de bu düşünce bir gerçeği yansıtıyor. Çünkü mükemmeliyetçi insanlar yaşlandıkça tükenmişlik sendromu baş gösteriyor; eskisi kadar çalışkan, dikkatli ve titiz olamadıkları gibi, verimleri de düşüyor, nevrotik davranışlar sergilemeye başlıyorlar. Smith bu insanların en ufak bir başarısızlık karşısında ağır yaralar aldıklarını, motivasyonlarının dibe vurduğunu, kendilerini dünyaya kapatıp, ellerini yaptıkları işten çektiklerini söylüyor.

Çare?

Stockholm’deki İsveç Spor ve Sağlık Bilimleri Okulu’ndan Sanna Nordin-Bates, ilk olarak mükemmeliyetçiliğin olumlu bir özellik olmadığını vurgulamakla işe başlanılmasını öneriyor: “Mükemmeliyetçiğin pek çok olumlu yönü olduğunu iddia edenler aslında bu özelliği çalışkanlık, dürüstlük, yaptığı işe özen göstermekle karıştırıyor.”

Neyse ki mükemmeliyetçilikle mücadele yolları var. Önce ne olduğunu öğrenmek ve tanımak gerekir ki, bu işin en zor kısmı. Özellikle mükemmeliyetçi bir insana bazı şeylerin yanlış olduğunu kabul ettirtmek zor. Mükemmeliyetçiliğin tedavisinde uzman Kanada, Dalhousie Üniversitesi’nden Simon Sherry, en önemli adımın sorunun kabullenilmesi olduğunun altını çiziyor. Sherry’ye göre genellikle bu tip insanlar yolun en sonunda yakalanıyorlar ve bu aşamadan sonra da tedaviden başarı sağlamak güçleşiyor.

Sorunun derecesine bağlı olarak bu konudaki bazı kitapların yardımcı olabileceğine dikkat çeken Sherry, bazı vakalarda profesyonel yardımın şart olduğunu belirtiyor. Konuşma terapisi veya bilişsel davranışsal terapiden (cognitive behavioral therapy (CBT)) olumlu sonuçlar alınabiliyor.

Ebeveynlerin rolü önemli

Ebeveynlerin çocuklarını mükemmeliyetçiliğe karşı korumaları gerektiğini söyleyen Smith, ailelere şu önerilerde bulunuyor:

“Çocuklarımızın bu gizli tuzağa düşmelerini önlemek ailelere düşüyor. Ebeveynlerin bu konuda sorumlulukları çok büyük. Aşırı talepkâr veya eleştirel anababalar, farkında olmadan çocuklarına mükemmeliyetçiliği aşılayabilir. Bu yatkınlığı önlemek için çocuklarını spesifik bir başarıdan dolayı değil, koşulsuz sevmeyi öğrenmeliler. Gençlere modern yaşamın baskılarıyla baş etmeyi öğretmeliler. Örneğin sosyal medyanın olası tehlikelerine karşı uyarmalılar; sosyal medyanın yaşamın gerçekçi bir yansıması olmadığını, genellikle aşırı abartılı ve yanıltıcı olduğunu işlemeliler.”

Nordin-Bates ise yaşam boyu öğrenme alışkanlığının her zaman sürdürülmesi gerektiğine inanıyor: “İnsanlar 80’li yaşlara ulaştığında sınavlarda aldığı notlarla değil, deneyimlerinden kazandıklarıyla mutlu olduklarını fark ederler.”

https://www.newscientist.com/article/mq24332430-600the-misunderstood-personalitv-trait-that-is-causinq-anxietvand-stress/

https://psvchcentral.com/bloq/10-steps-to-conquer-perfectionism/

https://www.psvcholoqytodav.com/us/bloq/science-and-sensibilitv/201003/break-perfectionism-procrastination-connection

(Herkese Bilim Teknoloji, 06.09b2019)

 

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN