Post image
Mandela ve Diyarbakır Cezaevi – Fikret İLKİZ

95 yaşında ölen Nelson Rolihlahla Mandela ırkçılığa karşı verdiği mücadele nedeniyle dünyada iz bırakan ve herkese örnek olan en ünlü mahkûmdu. Özgürlük mücadelesini kazandı. Belki de Kunu köylüsü Mandela olmasaydı Obama ABD’nin “ilk siyah başkanı” seçilemezdi. Obama, Mandela’nın oluşturduğu örnek olmadan kendi yaşamını hayal bile edemeyeceğini söyledi.

Güney Afrika Cumhuriyetinde “Madiba” olarak bilinen Mandela’nın 27 yıl kaldığı Robben Adası’ndaki cezaevi müzeye dönüştürülmüş ve tarihi bir miras olarak korunuyormuş…

Güney Afrika Cumhurbaşkanı Jacob Zuma, Mandela için halkına ilginç bir çağrıda bulunmuş: “Özgürlük ruhunu canlı tutan ve yeni bir toplum yolunda bize öncülük eden bu olağanüstü devrimcinin yaşamını kutlamak için, yas tutarken, aynı zamanda en yüksek sesimizle şarkı söylemeli, dans etmeli ve ne yapabiliyorsak yapmalıyız. Madiba için şarkı söylemeliyiz!” (Acar, Özgen. Cumhuriyet 10 Aralık 2013)

O zaman başka bir dilek ve belki de Madiba için bir şeyler yapmak adına akla gelen bir şey…

Diyarbakır’ın tam ortasındaki Diyarbakır Cezaevi müzeye dönüştürülsün.

Robben Adasındaki cezaevi nasıl müzeye dönüştürülüp korunmuşsa, Diyarbakır Cezaevi’de korunsun ve hem de geçmiş acı tarihimizin “mirası” olarak korunsun… Aslında isterseniz ağzına kadar insanla dolu cezaevi inşatlarının hız kazandığı günümüzde 12 Eylül 1980 sonrası yakın tarihimizin utancı olan bazı diğer cezaevleri de “koruma altına” alınsın. Ulucanlar cezaevi örneğinde olduğu gibi muhafaza edilsin… İçine insan konulmadan onarılarak utancımızın mirası olsunlar…

12 Eylül 1980’in en karanlık tarihi oluşturan Diyarbakır Cezaevi’nde olup bitenler işkencedir, yapılanlar insanlık dışı muameledir. İnsanlara uygulanan onur kırıcı davranışlarla bu cezaevinde insanlığa karşı suç işlenmiştir. Aksi düşünülemeyecek olan bu gerçekle Türkiye yüzleşmelidir. Türkiye geçmiş acıların yaşandığı bütün cezaevleri gerçeğinin tarihini ortaya çıkarıp gerçeklerle yüzleşmek için bir başlangıç ve bir yol bulmalıdır. Diyarbakır Cezaevi suç soruşturması tamamlanmalı ve suç failleri hakkında ceza davası açılarak geçmişle hesaplaşma yargı yoluyla gerçekleştirilmelidir.

Yargı yoluyla adaleti aramanın bir yerlerinde Diyarbakır Cezaevi’nin acı gerçeği duruyor.

Ama önce bunca acı, kan ve gözyaşı çekenlerin bu cezaevinde gördüğü eziyetin sürekli hatırlanması, bu cezaevinde ölenler, sakat kalanlar ve insanlık onurları ezilen insanlarımız için yas tutmaya başlamadan evvel, cezaevini müzeye çevirmek de gerçeklerle yüz yüze gelmenin geçmişle hesaplaşmanın yollarından biri bile olabilir…

Diyarbakır Cezaevi özelinde yaşananların hatırda tutulması için utancımızı acı çekenlerle birlikte paylaşmış oluruz. Belki o gün geldiğinde ellerimiz ceplerimizde müzede dolaşırken Mandela için bile şarkılar söyleriz.

Hafızaları taze tutmak, hafızada kalarak geleceği kurmak için geçmiş acılarla yüzleşmek ya da hesaplaşmak için bu topraklar üzerinde ne kadar da çok şey birikmiş.

Hakikat Adalet Hafıza Merkezi’nin Hukuk Ekibi, zorla kaybedilen 252 kişi üzerinden yaptığı çalışma sonucuna göre; Türkiye’de kaybedilenlere ilişkin “adalet” işlemiyor. Hatırlatıyorlar.

12 Eylül 1980 askeri darbesinden bu yana doğrulanmamış rakamlara göre 1500-2000 arasında insan kaybedilmiş.

Tespitlerine göre, açılan soruşturmaların yüzde 89’u sürüncemede kalıyor… Davalar ise sürekli devam eden ve bir türlü bitmeyen davalar olarak sürüyor.

Kaybedilenlerle, zorla kaybedilenlerle ilgili soruşturmalar?

Çok daha endişe verici tespite göre; “bu davalar için ortalama soruşturma süresinin 18 yıl 8 ay olması davaların sonuçlandırılmaktan çok 20 yıllık zaman aşımı süresine bırakıldığını ortaya koyuyor”.

Türkiye’de açılan davaların % 89’u ortalama 18 yıl, 8 ay sürüyor. Sonuçlanan soruşturmalarda verilen takipsizlik kararı oranı % 7. Buna karşılık kaybedilenlerin bulunabilen failleri hakkında açılmış davalar %2 zamanaşımı, % 2 beraat, %1 mahkûmiyet kararı ile sonuçlanıyor.

Bir başka deyişle Türkiye’de “kaybedilenlerin” soruşturulmaması nedeniyle ülkede adalet kayboluyor, kaybedilenler üzerinden “cezasızlık” bu ülkenin kaderi oluyor.

AİHM önünde Türkiye’den giden 115 “kaybedilme” başvurularından % 79 Türkiye aleyhine mahkûmiyetle sonuçlanmış. % 9’u ise Devletin sorumluluğunu kabul etmesi üzerine dostane çözümle bitmiş. % 10’u ise usul eksiklikleri nedeniyle kabul edilemez bulunmuş. Bu davaların yüzde 2’si ise artık Anayasa Mahkemesi’ne yapılan bireysel başvuruya konu olmuş durumda.

Hakikat Hafıza Merkezi, hafızaları canlandıran geçmiş zorla kaybedilenler konusuna geri dönüş yaparak yakın tarihimizin bir diğer utancını hatırlattı. Hafızalar yeniden yazıldı.

Bazen gözümüzün önünden kaybolanlar, “zorla kaybedilenler” için hafızaların tazelenmesinde ve tekrarında yarar vardır.

Hepimiz, hafızalarımızı silerek sanki bu topraklar üzerinde yaşanmamış gibi unuttuklarımızla yaşamaya alıştırıldık. Belki de en büyük kabahatimiz, biz kendimiz alıştık.

Belki bir gün Madiba’nın yolu buralardan da geçer. Hiçbir şey için çok geç değil…

16 Aralık 2013

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN