Post image
Kusursuz dadı amansız katil

 

Hakan DENİZ

Amerika 2012’de korkunç bir cinayetle sarsıldı. Yoselyn Ortega, bakıcılığını yaptığı 2 ve 6 yaşlarındaki iki kardeşi öldürdükten sonra kendi boğazını keserek intihara kalkıştı.

Olay aylarca kamuoyunun gündeminde kaldı. Cinayet, Fas kökenli yazar Leila Slimani‘nin, kendisine genç yaşta Fransa’nın en saygın edebiyat ödüllerinden Goncourt’u getiren kitabının da hareket noktası olmuş. “Bebek öldü. Birkaç saniye yetti de arttı” cümlesi ve iki çocuğun can verdiği dairenin tasviriyle başlayarak olay örgüsünün zirvesini daha ilk sayfadan yapan Slimani, romanı boyunca okuru “Neden?” sorusunun peşinden sürüklüyor. Dolayısıyla elimizdeki aslında bir cinayet romanı değil ve Slimani asıl olarak modern Fransız toplumunda bireylerin içinde sıkıştıkları ekonomik ve sosyal açmazlara Myriam-Paul çifti ile iki çocuklarının bakıcısı Louise üzerinden ayna tutuyor. Bunu yaparken, özellikle kadınların toplumdaki yer ve ilişkilerine dair ezberlere de saldırıyor:

Hayır, doğum, annelik saf bir güzellik değildir… Çoğu kadın için anksiyete, depresyon ve hayattan dışlanmışlık hissi anlamına da gelebilir. Hayır, modern hayat ve kadının çalışması eşler arasındaki ilişkilerde yeni bir forma işaret etmiyor… Çoğu beyaz yakalının birlikteliğinde ev ve çocuk yükü hâlâ kadınların üzerinde.

Slimani zor olanı seçerek okuru, daha en baştan affedilemez bir suçun faili olarak konumlandırdığı Louise ile empati kurmaya zorluyor.

Fas kökenli annenin yakınlarına “İlk görüşte aşk gibiydi” sözleriyle tarif ederek işe aldığı ve her yönüyle mükemmel bir bakıcı olan Louise’in ailenin görüş açısının dışında kalan fakirlik, yalnızlık, hor görülme ve çaresizliğinin bir hezeyana dönüşmesine tanık oluyoruz 200 sayfa boyunca. Alışılagelmiş hiyerarşiyi tersine çevirerek göçmen patron-beyaz çalışan olarak kişileştirdiği kahramanlarıyla sömürü ilişkilerinin temellerine farklı bir noktadan bakması da, kurgunun dikkat çekici başka bir özelliği.

Romanın Avrupalı okurlarının, “düşük profilli finalin yarattığı hayal kırıklığına” dair eleştirilerinde haklılık payı var. Ancak zirveyi ilk başta yapan yazarın roman boyunca gerilimi yüksek tutabilmesi, bu kusuru “ihmal edilebilir” kılıyor. Ve siz kitabı elinizden bırakırken sadece önünüzdeki çıplak görüntüye değil, o görüntünün arkasına bakarak şu kadim soruyu sorduğunuzda, aslında Slimani ,hedefine ulaşmış oluyor:

Gerçekten, aslında kim suçlu?

(Habertürk, 11.05.2018)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN