Post image
Kanun namına eşitlik…

 

Sungu ÇAPAN

“Eşitlik Savaşçısı”, kadın hakları mücadelesini konu edinen bir biyografik film.

Son dönemde Amerikan sinemasında peşpeşe patlak vererek ortaya çıkan, bazı ünlü erkek yapımcı, oyuncu, yönetmenlerin kahramanı olduğu birtakım cinsel taciz olaylarının bir kez daha kanıtladığı gibi, erkek-kadın eşitsizliği, Hollywood’da büyük çapta süregeliyor yıllardan beri, malum. 40 yaşını aşan kadın oyuncuların rol bulamaması, gişe başarısızlığına uğramış bir kadın yönetmenin yeni bir film çekememesi falan artık neredeyse çoktan kabullenilmiş, sıradan durumlar. İşte bu durumun mağdurlarından yönetmen Mimi Leder, 1990’ların başlarında kimi bölümlerini yönettiği “China Beach”, “ER” gibi TV dizileriyle adını duyurduktan sonra Spielberg’in desteğiyle yeni parlamaya başlayan George Clooney ile Nicole Kidman’ı bir araya getirdiği DreamWorks yapımı “The Peacemaker-Barışçı” (1997) ve hemen ardından yaptığı felaket filmi “Deep Impact-Derin Darbe”yle (1998) dikkati çekmişti. Ama ‘yoğun duygu sömürüsü’ içerdiği eleştirileriyle karşılanarak milenyumlu yıllara talihsiz bir giriş yaptığı, Kevin Spacey-Helen Hunt’lı romantik-dram denemesi “Pay It Forward-İyilik Bul, İyilik Yap”la (2000) gözden düşmüş, adeta kariyerine set çekilmişti. Birkaç TV filmi ve dizisiyle geçirdiği yıllardan sonra sonra, ancak Morgan Freeman-Antonio Banderas’lı soygun flmi “Thick As Thieves-Son Oyun”la (2009) setlere dönebilmiş Mimi Leder, işte kadınların da erkeklerin sahip olduğu bütün hakları elde etmesinin mücadelesini yapmaya tüm hayatını adamış, Ruth ‘Kiki’ Bader Ginsburg adındaki hukukçu bir kadının gerçek yaşam hikâyesini anlattığı, bugün gösterime giren “On the Basis of Sex-Eşitlik Savaşçısı”yla, sadece televizyona çalışmaya mahkûm edildiği 9 yıllık bir aranın ardından sinemaya dönüyor sonunda.

Annesi piyanist, babası bağımsız filmler çeken bir yönetmen (Paul Leder) olan ve tabii ki feminist saflarda yer alan, 1952 doğumlu Mimi Leder’in 1956’da New York’ta başlayan yeni filmi “Eşitlik Savaşçısı”, konusunu Harvard’da hukuk eğitimi gören, 1959’da iftihara geçerek mezun olan, kısa boylu ama azimli Brooklyn’li kız Ruth Ginsburg’un (Felicity Jones, tüm hikâyeyi omuzlayan performansıyla filmin lokomotif oyuncusu), erkek baskın zihniyetteki ABD hukukunu değiştirebilmiş gerçek yaşamöyküsünden alıyor. Erbezi kanseri tanısı konan, aynı okulda bir üst sınıftaki kocası Marty (Armie Hammer) tüm varlığıyla destek olup o eğitiminden geri kalmasın diye Marty’nin derslerine de girecek kadar fedakâr, cefakâr Ruth’umuz, hayatın her alanındaki erkek egemenliğinin tam gaz sürdüğü 1970’lerde avukatlık yapmak yerine öğretmenliği seçip akademisyenliği yeğliyor. Kimisi hocası olan, nerdeyse kemikleşmiş erkek egemen zihniyetlere sahip Yüksek Anayasa Mahkemesi üyelerince sürdürülen cinsiyet ayrımcılığına karşı savaş açıyor, anne olup iki çocuk yetiştirmesinin yanı sıra, var gücüyle hayatın her alanında kadınlara da adil ve eşit davranılması için mücadele ediyor, elinden geldiğince kadın haklarını savunuyor…

Kimi senaryo zaaflarına karşın başarılı plan sekanslarla orta karar mizansenlerin öne çıktığı, Justine Theroux ile Kathy Bates gibilerin düzeyini artırdığı oyuncu kadrosu sayesinde ilgiyle izlenen, kadından yana, işlek ve kıvamında bir anlatım temposuna sahip “Eşitlik Savaşçısı”, Hollywood’un nicedir görmezden geldiği bir kadın yönetmenin elinden çıkmış, seyre değer bir biyografik film olarak kayıtlarımıza geçiyor. Yılın bu son ama zayıfça haftasının en ilginç filmi de denebilir. (Bitiriken not: Aquaman (Jason Momoa) denen denizlerin süper kahramanının, Atlantis krallığını ondan gasp etmiş kardeşiyle ölümüne savaşımı üstüne göz alıcı IMAX teknolojisi cilasıyla kotarılmış yeni bir çizgi roman uyarlaması “Aquaman”ı da seyretmeden edemedim. Jules Verne’e rahmet okutarak günümüz teknolojisinin ve su altında aksiyonun dalağını yaran “Aquaman”, Amerikan çizgi roman tekeli DC’nin perdeye sürdüğü şimdilik bu son ‘inanılmaz’ süper kahraman seyirliği. Çarpıcı görselliğiyle seyirciyi fantastik bir masal âleminin derinliklerine çekiyor ama özel efektleri, çok şamatalı temposuylada resmen serseme çeviriyor 140 dakikanın sonunda. Yönetmense korku-gerilim türüne yeni bir soluk getirmiş , ‘gişelerin efendisi’ James Wan.)

(Cumhuriyet, 28.12.2018)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN