Post image
Kadına şiddette ilk 7 yaş önemli!

 

Doğukan Fikri FİDAN

Kadına şiddetle ilgili önemli bilgiler veren Uzman Psikolog Selin Tabak, “Şiddet uygulayan bir kişi, kadın olduğumuz için değil, insan olduğumuz için ceza almalı. Biz kurban değiliz” diye konuştu

Uzman Psikolog Selin Tabak ile kadına şiddetin önlenmesi konusunda, erkek çocukların nasıl yetiştirilmesi gerektiğiyle ilgili konuştuk. Özellikle annelerin çocuklarına sınır koyabilmeleleri gerektiğine dikkat çeken Tabak, “Çocuk, size kötü davrandığında çocuk deyip geçmeyip, ‘hayır bana bu şekilde davranamazsın’ diyebilmelisiniz. Çocuk yetiştirirken ilk 7 yaş çok önemli. Bir çocuk istediği kadar üniversite okusun, ilk 7 yaşta aldığı öğreti neyse, diğer aldığı bütün bilgiler buna alet oluyor. İlk 7 yaş beyin gelişiminin en yoğun olduğu dönemdir. Bu dönemde beyne ne işleniyorsa, çocuk her şeyi onun üzerine kuruyor. Dolayısıyla çocuğun anneyle olan ilişkisi çok önemli” dedi.

Kadına şiddetin önlenmesi noktasında, ailelerin çocuk yetiştirirken nelere dikkat etmesi gerekiyor?

Çocuğun anneyle olan ilişkisi çok önemli. Eğer anne, babanın ve çocuğun uzvu gibiyse, her çağrıldığında hizmet eden, sınır koymayan, ses çıkarmayan bir konumdaysa, çocuk her şeyi yapmaya hakkı varmış gibi algılıyor. Çocuk, anneyi ezerek buna başlıyor. Çünkü baba da anneyi dövüyor veya kötü davranıyor olabiliyor. Kadın evde saygı duyulması gereken birisi gibi değil. Evde herkesin kolu bacağı gibi. Böyle bir imaj oluşuyor. Çocuk da bunu böyle algılıyor. Kadın, erkeğe hizmet etmek zorundadır gibi bilinç dışı bir inanç var. Kadınlar da bunu normal algılayabiliyor. Onun için katlanma kapasitesi artıyor. Başka bir seçeneği olduğunu görmüyor kadın. Hayata bir yerinden tutunan da pek çok kadın var. Bir şekilde kendini de, çocuğu da adamın elinden kurtarabilen, başka seçeneği olduğunu görebilenler de var. İnanılmaz güçlü kadınlar çıkabiliyor. Bizim toplumuzda çok fazla kültürel dayatma var. Mesela kadınlarla ilgili çok fazla kötü atasözü var. Bu, kültürümüzde değişmesi gereken bir bakış açısı, ancak değişmesi uzun yıllar alabilir.

ANNE, ÇOCUĞA SINIR KOYABİLMELİ

Anneler çocuk yetiştirirken sınır koyabilmeli. Çocuk ona kötü davrandığında çocuk deyip geçmeyip, ‘hayır bana bu şekilde davranamazsın’ diyebilmeli. Çocuğa bu eğitimin verilmesi gerekiyor. Çocuk yetiştirirken ilk 7 yaş çok önemli. Bir çocuk istediği kadar üniversite okusun, ilk 7 yaşta aldığı öğreti neyse, diğer aldığı bütün bilgiler buna alet oluyor. İlk 7 yaş beyin gelişiminin en yoğun olduğu dönemdir. Bu dönemde beyne ne işleniyorsa, çocuk her şeyi onun üzerine kuruyor. Dolayısıyla değer yargıları çok değişebilen şeyler değil. Yani size kötü davranan bir erkek düzelmez. Değişir belki diye beklememek lazım. Terapilerde de ilk 7 yaştaki değer yargılarını kolay kolay değiştiremiyoruz. Ama yine de genellemek yanlış olabilir. Bazıları gerçekten bazı şeyleri değiştirebiliyor, ama yine de içinde o yan hep kalıyor. Tetikleyici bir unsur olduğunda o yanı çıkabiliyor. Anneler çocuklarına evde bir sorumluluk vermeli. Evde bir iş yaparken
çocuğuna bir tabak taşıtabilmeli. Maalesef bunu eğitimli anneler bile yapmıyor.

ŞİDDET VE EĞİTİM DÜZEYİ

Eğitim düzeyi, şiddeti önlemede belirleyici bir unsur mu peki?

Alt kültür o kadar etkili ki, çok modern görünen bir anne dahi erkek çocuğuna sorumluluk vermiyor. Böylece entelektüel kapasitesi biraz daha iyi olan çocuklar narsist oluyor. Aklıyla şiddeti kamufle ediyor, fakat kadınları ezebileceği başka kanallar buluyor. Kadına şiddetin
eğitim düzeyiyle bir ilgisi yok. Eğitim seviyesi düşük olan insanlarda şiddet daha yaygın olabilir belki, çünkü kamufle değildir. Ancak eğitim seviyesi yüksek kesimde bu şiddet daha kamufle. Dolaylı yollardan ortaya çıkıyor. Şiddetin pek çok farklı biçimi var sonuçta.

“ANNE ÇOCUĞUNA REHBERLİK ETMELİ”

Bir erkeğe hayatı boyunca annesi tarafından hiç sınır konulmamışsa ve daha sonra bir kadın gelip sınır koyduğunda çok öfkeleniyor, şaşırıyor. Kadınlarımızda da bir sıkıntı var bizim. Bu çocukları kadınlar doğuruyor, kadınlar büyütüyor sonuçta. Kadın üzerine düşen rehberliği erkek çocuğuna vermiyor. Evde babanın anneyi aşağılamıyor olması lazım ki çocuk, annenin ezilen birisi olduğunu görmesin. Çünkü bir süre sonra çocuk da anneye babası gibi davranmaya başlıyor.

Toplumumuzda kadınların şefkatli olması ne yazık ki zayıflık olarak algılanabiliyor. Bununla ilgili neler söylemek istersiniz?

Kadının şefkati zayıflık değildir, bilgeliktir. Kadının bir kavgada yapıcı olmaya çalışması, alttan alması zayıflık değildir. Erkek dünyasında, erkeğin erkeğe bunu yapması zayıflık olarak algılanabilir. Kadının bilge olduğu konu empati ve şefkattir zaten. Bu nedenle kadın bilge olduğu, güçlü olduğu yanını kullanıyor. Şiddetten daha güçlü bir yan bu. Erkekler bunu zayıflık olarak algılamamalı. Erkekler her şeye hiyerarşik olarak bakıyor. Kadınlar bu tavrı yanlış gördüğü için karşılık vermiyor. Erkeklerdeki güçlü yan başka, kadınlardaki güçlü yan başka. Dünyadaki kadın buluşlarına bakıyoruz, insan hakları bir kadın tarafından ortaya atılan bir proje. Wi-Fi bir kadın tarafından bulunan bir şey. Dünyadaki pek çok şeyin arkasında başarılı kadınlar var. Kadınlar daha çok günlük ihtiyaçlara yönelik hümanist buluşlar yapmışlar.

Ülkemizdeki kadın – erkek eşitliği tartışmalarıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Kadın – erkek eşitliği yanlış anlaşılıyor. Kadın erkeksileştirildi. Rekabetçi hale getirildi. Bizler sevmiyoruz bunu. Erkeklerle mücadele etmek için böyle olmak zorunda kaldık. Bizim sabahki hormanlarımızla akşamki hormonlarımız tutmayabiliyor. Bizler şefkat enerjisiyle, zarafetle, nezaketle gidebilmeliydik işe. Böylece o iş yerine de bir şefkat enerjisi giriyor aslında. Rekabetin yumuşatılması lazım. Kadın nezaketlidir, ama cesurdur. O cesurluğu da nazik bir şekilde yapar. Kadınlar meseleye herkes için adaletli mi diye bakabiliyor. Bu durum erkeklerin dünyasına yabancı olduğu için zayıflık olarak algılanıyor. Kadınlara alan açmak lazım. Kadın enerjisiyle iş yerine gidip oradaki kavgayı bitiren kadınlar var. Dişi enerjimizden, kahkahamızdan, neşemizden utanmadan çalışabilmemiz gerekiyor bizim.

Toplumumuzda kadın cinayetleri, çocuk cinayetleri, hayvan cinayetlerinin bir daha yaşanmaması için kadının kesinlikle güçlenmesi gerekiyor. Özellikle şefkat enerjisi olan kadınların güçlenmesi gerekiyor. Kadın hakkı diye bir kavramın oluşmaması gerektiğini düşünüyorum. Kadın hakkı dediğimiz anda biz bir sıfır aşağıya koyuyoruz kendimizi. İnsan hakkımızı istiyoruz diyerek yola çıkmalıyız. Şiddet uygulayan bir kişi, kadın olduğumuz için değil, insan olduğumuz için ceza almalı. Biz kurban değiliz.

 

 

“MUTSUZ EVLİLİKTENSE YALNIZLIK HUZURLUDUR”

Son yıllarda boşanma oranlarında ciddi bir artış yaşanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Pek çok kadın iş hayatında güçlendikçe maalesef özel hayatta düşüş yaşıyor. Çünkü erkeğin maço yönüne hitap etmiyor oluyor. Kadınların iş hayatında güçlenmesiyle birlikte evliliklerde bir sarsılma yaşanıyor. Entelektüel seviyenin daha yüksek olduğu yerlerde boşanma oranlarının daha yüksek olduğunu görebiliyoruz. Mutsuz bir evliliktense yalnızlığın daha huzurlu bir şey olduğunu dünya çapında yapılan araştırmalar ortaya koyuyor. İnsanların kadınlara yönelik bakış açısını değiştirmesi lazım artık.

Pek çok insana danışmanlık hizmeti veriyorsunuz. Çiftler arasındaki anlaşmazlıklar genel olarak neden kaynaklanıyor?

Kadınların erkeklerle iletişim kurarken ‘savunucu’ yanı ortaya çıkabiliyor. Karşısındaki insan ona çok değer verse bile, o yaşa kadar erkeklere karşı biriktirdiği öfkesini onu seven erkekten çıkarabiliyor. Bütün güvensizliğini, haksızlığa uğramışlığını ondan çıkarmaya başlıyor. Öyle olduğu için bir türlü ortada buluşamıyoruz. Kadının da burada erkeğin beynini tanıması lazım. Erkeğe ‘şunu yapmana ihtiyacım var, yaparsan çok mutlu olacağım’ dese zaten erkek gidip onu yapıyor. Bu noktada biraz ben diliyle konuşmak lazım. Ama erkeğe ‘şunu yapmıyorsun, bunu yapmıyorsun’ diye azarlamaya geçtiğinde, erkek zaten hiyerarşik olarak baktığı için kaçıyor oradan. Burada kadın beyni ile erkek beyni arasındaki farklılıkları iki tarafında bilmesi, eski jenerasyonlardan gelen öğretilerden iyi olanları ayıklayıp ilişkisine ve evliliğine bunu yansıtması gerekiyor. Kötü olanların da geride bırakılması gerekiyor. Erkek beyni ile kadın beyni karşılıklı uzlaşmaya çalıştığında çoğu zaman bir yere varılamıyor. Bizler karşı tarafı kendi cinsiyetimize benzetme çabasına giriyoruz. Karşı cinsin farklılıklarını kabul etmiyoruz. Bu cinsiyetçilik değil. Bizler haklar açısından eşitiz. Ama beyin yapısı olarak ve hormonal olarak farklıyız. Bunları bilerek hareket etmek gerekiyor. Birbirimizin aynısı olamıyoruz. Ufak şeyleri sorun etmemek gerekiyor.

“DİZİLER ŞİDDETİ KÖRÜKLÜYOR”

Şiddetin körüklenmesinde dizilerin çok büyük etkisi var. Diziler yanlış düşünceleri derinleştiriyor. Kadınlar karaktersiz, zayıf varlıklar olarak gösteriliyor. Toplum buna inandırılıyor. İşlevsel olmayan ve şiddet içeren inançları gerçek kabul etmekten kaynaklı sıkıntılar yaşıyoruz. Biz bunlara inanıyoruz diye gerçek anlamına gelmiyor. Onu değiştirmek lazım. Televizyon kanallarının, medyanın, dizilerin bunları değiştirmesi lazım. Halk eğitim merkezlerinde bunlarla ilgili eğitimler vermek lazım. Kadınlara avukatlar aracılığıyla haklarının öğretilmesi lazım. Manevi tazminat davaları daha çok açılmalı. Ayıp olduğu düşünülen şeylerin de konuşulması lazım. Her kadın kendi mutluluğunu aramalı ve bir mum gibi kendi etrafını aydınlatmalı.

ÖFKE KONTROLÜNDE EMDR TERAPİSİ

Öfke problemi olan kişinin öncelikle tedavi olmayı istemesi lazım. İnsanlar ne kadar isterse o kadar tedavi oluyor. Basamaklı bir tedavi uyguluyoruz. Öfkelendiği yerleri belirliyoruz. Kişinin çocukluğundan gelen birtakım travmaları olabilir. Şiddet görmesi gibi, şiddete şahit
olması da travma yaratabilir. Travmalarını tespit edip bununla ilgili EMDR terapisi uyguluyoruz. Gayet bilimsel ve 90 dakika süren bir terapi. Kişinin travmalarından gelen, öfkeyi tetikleyen tetikleyicilerini çok çabuk sönümlendirebiliyoruz. Sağ beyin ve sol beyin uyarılarak kişinin beynindeki nöronlarını aktif edip, geçmişten gelen ve bugüne yansıyan tepkilerini ölçüyoruz. Tepkinin çok büyük bir kısmı geçmişle ilgili olabiliyor. Geçmişteki o sahneleri çalışarak kişinin duyarsızlaşmasını sağlıyoruz. Hatırlasa bile silik hatırlıyor. Beyin, gereksizler deposuna kaldırıyor. Artık o anı tetiklenmiyor. Pek çok travma bölgesinde, deprem bölgelerinde de kullanılan bilimsel bir yöntem. Kişi terapiye uygun bir yapıdaysa, entelektüel anlamda davranış kapısı açıksa bu yöntem çok başarılı sonuçlar veriyor.

(Yeni Gün, 1.10.2019)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN