Post image
İstinaf ve Anayasa Mahkemesinin İptal Kararı

 

Fikret İLKİZ

Yazı konusu Anayasa Mahkemesinin iptal kararı ile sonucu hakkında bir sorudur.

Anayasa Mahkemesi ilk defa Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilen iki yıla kadar hapis
cezalarının temyiz edilemeyeceği hakkındaki düzenlemeyi iptal etti.

Ceza Muhakemesi Kanunu hangi hallerde Yargıtay’a başvurulabileceğini düzenlemektedir. İlk derece mahkemelerinin görevine giren ve kanunda üst sınırı iki yıla kadar (iki yıl dâhil) hapis cezasını gerektiren suçlar ve bunlara bağlı adli para cezalarına ilişkin her türlü Bölge Adliye Mahkemesi (istinaf) kararlarına karşı temyiz yoluna başvurulamaz (5271 Sayılı CMK Madde 286/ 2 -d).  Yargıtay’a yani temyize başvuramazsınız ama; cezası iki yıl dahil hapis gerektiren suçlardan birisiyle yargılanır ve hakkınızda iki yıla kadar hapis cezası verilirse bir üst mahkeme olarak (istinaf) Bölge Adliye Mahkemesine başvurabilirsiniz. Davanıza bu Mahkemede yeniden bakılarak hüküm kurulabilir. Bölge Adliye Mahkemesinin vereceği bu hükmün bozulması için Yargıtay’a başvuru yapamazsınız, hüküm temyiz edilemez ve kesinleşir.

Dolayısıyla bölge adliye mahkemesi ceza dairesi “ara inceleme yapan” mahkeme olarak mahkûmiyet kararı vermesi hâlinde temyiz yolunun kapalı olması yüzünden ilk defa verilen mahkûmiyet kararına karşı kanun yoluna başvurulamaması hakkındaki kanuni düzenlemenin yarattığı sonucun Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

İşte bu düzenleme Anayasa Mahkemesinin 27.12.2018 tarih 2018/71 Esas, 2018/118 Karar sayılı kararıyla iptal edilmiştir (RG 15.2.2018 tarih /30687 sayı).

Anayasa’nın 36. Maddesi hak arama özgürlüğünü korur. Bu özgürlük hakkınızda verilen hüküm ne olursa olsun; isten mahkûmiyet ister beraat ister başkaca bir hüküm olsun herkes hakkında verilen kararın “denetlenmesini talep etme” hakkının güvencesi olan yargı teminatıdır.

Herkesin hakkındaki mahkeme hükmünün denetlenmesini talep etme hakkı kanun koyucu tarafından çıkarılacak kanunlarla sınırlandırılabilir Anayasaya göre “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlandırılabilir. Bu sınırlamalar, anayasanın sözünü ve ruhuna, demokratik toplum düzenin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz” (Madde 13) O halde kanun koyucu tarafından konulan sınırlandırmaların da sınırı vardır ve temel hakların sınırlandırılma koşulları  Anayasanın  13. Maddesinde gösterilmiştir. Bu yüzden kanunla getirilecek sınırlandırmaların Anayasanın 13. Maddesinde öngörülen ölçütlere uygun olarak yapılması şarttır.

Sonuç olarak temel hak ve hürriyetlerin özünü dokunulamaz. Sınırlandırmalar getirilebilir ama kanunla getirilecek bu sınırlandırmaların hiçbirisi; anayasanın sözünü ve ruhuna, demokratik toplum düzenin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.

Ceza Muhakemeleri Kanun’un 286 ıncı maddesinin (2) numaralı fıkrasının (d) bendi ile getirilen sınırlandırma Anayasaya uygun mudur?

İlk derece mahkemelerinin görevine giren ve kanunda üst sınırı iki yıla kadar (iki yıl dâhil) hapis cezasını gerektiren suçlar ve bunlara bağlı adli para cezalarına ilişkin her türlü bölge adliye mahkemesi kararlarına karşı temyiz yoluna başvurulamaz. Kurala göre bu sınırlandırma bakımından madde metninde yazılı olduğu üzere “her türlü bölge adliye mahkemesi kararları” arasında bir ayırım yapılmadan Yargıtay yolu kapalıdır.

Bu nedenle ilk derece mahkemesinin mahkûmiyet kararı hakkında Bölge Adliye Mahkemesinin mahkumiyetin “onanması” hakkındaki kararına karşı kanun koyucu temyiz yolunu kapatmıştır. İlk derece Mahkemesi kişi hakkında “beraat” kararı vermesi üzerine Savcılık tarafından istinafa başvurulduğunda Bölge Adliye Mahkemesi beraat kararınınım bozulmasına karar verdikten sonra kendisi mahkûmiyet kararı verirse bu karar da kesin karardır ve bu karara karşı da temyiz yolu kapatılmıştır

Kanun koyucu getirdiği düzenlemeyle; davaların kısa sürede bitmesi amacıyla Bölge Adliye Mahkemeleri tarafından iki yıl hapis cezası ile ilgili verilen onama veya mahkûmiyet kararlarına karşı temyiz yolu kapatılmıştır.

İstinaf yolu, ilk derece mahkeme kararlarının üst mahkeme tarafından denetimidir ve ilk hüküm Bölge Adliye Mahkemesi tarafından istinaf yoluyla incelenmiş olmaktadır.

Ancak Anayasa Mahkemesinin kararına göre ilk derece mahkemesinin verdiği beraat kararına karşı istinaf yoluna örneğin Savcı tarafından başvurulması üzerine bölge adliye mahkemesi yaptığı inceleme sonunda beraat kararı yerine bu kez istinaf incelemesinde sanık hakkında mahkûmiyet kararı verirse durum farklıdır. Çünkü bu mahkûmiyet kararı ilk derece mahkemesi tarafından verilmemiştir. Bir üst mahkeme tarafından bu kararın denetimi yapılmamıştır. Oysa ilk derece mahkemesinin beraat kararının denetimini yapan bir üst mahkeme sıfatıyla Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilmiş bir mahkûmiyet hükmü ortaya çıkmaktadır.

“Dolayısıyla beraat kararının bölge adliye mahkemesince bozularak sanık hakkında ilk kez mahkûmiyet kararı verilen durumlarda bu hükmün başka bir mahkeme tarafından denetlenmesini talep etme hakkı doğar. Bu durumda sanık hakkında ilk kez verilen mahkûmiyet kararına karşı temyiz yolunun kapalı olmasının hükmün denetlenmesini talep etme hakkını sınırladığı açıktır.” (AYM kararından)

Kanunla getirilen ve temyiz yolunu kapatan böyle bir sınırlandırma davaların makul sürede sonuçlanmasını hedefleyen bir anlayış olarak kabul edilebilir. Ancak Anayasa Mahkemesi “sınırlandırma” kuralının hak arama özgürlüğü hakkındaki Anayasa’nın 36. maddesine aykırı bulmuş ve düzenleme iptal edilmiştir. Mahkemenin kamuoyuna yapılan açıklamasındaki gerekçesi şöyledir:

“Yargılamanın makul bir sürede sonuçlandırılması ve usul ekonomisinin sağlanması amacıyla da olsa hapis cezasına ilişkin mahkûmiyet hükümlerinin denetime tabi kılınmamasının sanığa aşırı bir külfet yükleyeceği açıktır. Hürriyeti bağlayıcı cezaya ilişkin mahkûmiyet hükmünün denetletilmesiyle elde edilecek bireysel yarar, makul sürede yargılanma hakkı ve usul ekonomisi ilkesine feda edilemez.

Bu itibarla bölge adliye mahkemesince ilk defa verilen ve hürriyeti bağlayıcı ceza içeren mahkûmiyet hükümlerine karşı denetim imkânının bulunmamasının hükmün denetlenmesini talep etme hakkına yönelik orantısız bir sınırlama getirdiği sonucuna ulaşılmıştır.

İtiraz konusu kuralda bölge adliye mahkemesinin sadece hükmün denetlenmesini talep etme hakkını sınırlamayan ilk derece mahkemesinin beraat kararının onanmasına ilişkin kararlarına değil, ilk derece mahkemesinin beraat kararının bozularak ilk defa verilen mahkûmiyete ilişkin kararlarına karşı da temyiz yolu kapatılmıştır.

Bu durumda ilk derece mahkemesinin mahkûmiyet hükmünün onanmasına ilişkin kararlar ile beraat kararının bozulması üzerine ilk defa verilen mahkûmiyete ilişkin kararlar arasında ayrım yapılmaksızın bölge adliye mahkemesinin kanunda üst sınırı iki yıla kadar (iki yıl dâhil) hapis cezasını gerektiren suçlar ve bunlara bağlı adli para cezalarına ilişkin her türlü kararına karşı temyiz yolunun kapalı olmasını öngören kuralın bütünüyle iptali gerekir.”

Sonuç olarak adil yargılanma hakkının gereği olarak; Ceza Muhakemesi Kanunu Madde 286/ 2 -d ile düzenlenmiş olan ilk derece mahkemelerinin görevine giren ve kanunda üst sınırı iki yıla kadar (iki yıl dâhil) hapis cezasını gerektiren suçlar ve bunlara bağlı adli para cezalarına ilişkin her türlü Bölge Adliye Mahkemesi (istinaf) kararlarına karşı temyiz yoluna başvurulamayacağı hakkındaki kanuni düzenleme iptal edilmiştir.

Acaba Anayasa Mahkemesinin bu iptal kararından önce geçmişte verdiği Bölge Adliye Mahkemelerinin ilk derece mahkemelerinin vermiş olduğu iki yıllık mahkûmiyet kararlarının onanması veya beraat kararının bozulması ile verdiği iki yıla kadar “mahkûmiyet” kararları için de geçerli sayılabilir mi?

18 Şubat 2019

 

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN