Post image
İnsan için notlar

Onur AKYIL

İnsana itiraz edilebilir mi? Elbette edilebilir; (örneğin) sanat yaratıcılıktan önce itirazı, insana itirazı gerektirir. Şimdi burada açık olan şu; insanın itirazı insanın getirdiklerine ve insanın götürdüklerine itirazdır. Her şey insanın süreçlerinden geçer, insani süreçlerden geçmese de.

Bu ayrım, bu karışık gibi duran, ama son derece basit olan ayrım başından beri aydınlanma denen şeyin, uğraşın, işin, kavganın merkezidir. Tarihin bize öğrettiklerine bakmak bizi biraz da bundan yanıltıyor olabilir; çünkü tarih çoğu zaman bize insanın aydınlanma serüvenine başlayışı anlamında epey eski zamanları işaret eder. Böyle midir gerçekten? Hayır. Bunun böyle olmadığını bilmek için dahi ya da en azından entelektüel olmaya gerek yok. Sadece biraz kurcalamak gerekiyor derli toplu duran şeyleri; Taylan Kara’nın tüm kitaplarında yaptığı da budur; derli toplu olana bir yanılsama olduğunu kanıtlamak. Üstelik itiraz sözcüğünün itibarını ucuz kitaplarına, ucuz hayatlarına, ucuz üretimlerine bir başlık olarak atmaktan çekinmeyen onlarca aydın varken…

Gerçek teşhis

Taylan Kara’yı Vasatlığa Giriş Dersleri ile tanımıştım; Kadıköy günlerimin elimden düşmeyen çalışmasıydı. Üstelik ilk baskısının kapağını da ben hazırlamıştım kitabın. Hal böyle olunca başka bir yakınlık vardı kitapla aramızda ve okuma eylemi ister istemez kendisini tüm olanaklarıyla ortaya koyan bir süreç oldu benim açımdan. Bu ne demek? Bu şu demek; Taylan Kara sizden her zaman kendi bilginizi sınadığınız bir süreç ister, yalnızca yazdıklarını okumanızı değil.

Çünkü onun derdi biraz da hiç bilmeyenden sıyrılmış bilenledir; ne tehlikeli bir alandır o, her şey sıradanlaşa da bilir gittikçe daha karmaşık bir hal de alabilir. Tam da bu noktada Taylan Kara, doktor olmasından kaynaklı belki de, karşısına gelmiş birine, bir hastaya, durumunu özetliyor gibidir, korkunç ama gerçek teşhisi açıklıyor gibi… Ocak 2018’de Hayal Yayınları’ndan çıkan, okumakta ve üzerine yazmakta epey geç kaldığım Var Olma Notları bu anlamda benim açımdan Vasatlığa Giriş Dersleri’nin devamı niteliğinde; her iki kitabın dokularının aynı olduğunu düşünüyorum.

Doğum bitmemiş

Taylan Kara Var Olma Notları’nı açarken, Kitabın Kısa Otobiyografisi’nde bu kitabın her cümlesinin başkalarından esirgenen zamanın ürünü olduğunu söylüyor. Bu size de aynı şeyi çağrıştırmış olabilir; hani tamamlanmış her sanat eserinin vazgeçilmiş bir intihar olduğu meselesi… Öyle de aslına bakarsanız; belki intihar fazlasıyla irite edici, bir kitap tanıtım yazısı açısından. Fakat görünen o ki düşünme bunalımından düşünmeme bunalımına sürüklenmiş bir toplumun içinde yarım olan her ne varsa, bu en başından beri böyle. Taylan Kara da bunu söyleyerek, bunu işaret ederek, bunu göstererek bu yüzden başlıyor olsa gerek kitabına: “İnsan türü, tamamlanmamış bir doğumun tam ortasında duruyor; doğumu başlamış, kafası dışarı çıkmış, bedeni içeride kalmış. Doğum başlamış ancak bitmemiş.”

Buradan yürüyor kitap, buradan yürüyor Taylan Kara’nın düşünceleri ve notlar almaya başlıyor var olma üstüne. Bu anlamda notları birer ‘fragman’ olarak da okuyabilirsiniz; çünkü en azından bir okuma durumu başlamıştır, bu önemli bir tercihtir, ancak bu tercih yalnızca başka bir tercihe, daha büyük bir tercihe giriş niteliği taşıyabilir. Tercihlerimiz de şeyler dünyasında başlayan ve biten birer durum olarak görüldüğünde, Taylan Kara’nın “Bitirdiğiniz şey neye başladığınızı da gösterir” deyişi daha sağlıklı bir noktaya yerleşebilir zihninizde.

Açıkçası sarsılmayı sevmek lazım Var Olma Notları ile gerektiği biçimde bir ilişki kurabilmek için. Elinizdeki, gözlerinizin önündeki şey yalnızca bir kitap değildir; yalnızca bir kitap değil çünkü, size, bize sıkça anımsatılması gereken onlarca şeyin açık, net ve kullanmayı sevmesem de çarpıcı bir biçimde aktarılması. Bir kitabı okurken kendinizi hedef olarak görmek, kitabın hedefinde kendinizin olduğunu kavramak! İşte sıra dışı olan bir şey varsa, sanırım tam olarak budur. Neden? Neden olabilir ki? Bilmeyen bilmiyordur ve ona baktığınızda, onu değerlendirdiğinizde, bilmeyenin bilmediğini bildiğinizde, o gediği açtığınızda, bilmeyenden bilmiyor diye uzaklaştığınızda, bilmeyişten de uzaklaşmaya başlarsınız. Bu cümleyi böyle kırmak istemezdim, ama tam olarak durum bu; Taylan Kara bu yüzden bilmeyenden çok bilmeyişten uzaklaşana, bunu bir tavra, bir zekâ oyununa çevirenlere seslenmeyi tercih ediyor.

Ölmeyi bilmek

Bugüne değin burada üzerine yazdığımız kitaplardan başka bir kitabın elimizde olduğu artık yeterince açık sanırım; öyle ki bir yargılamanın, bir mahkemenin tam ortasında, suçlu ya da suçsuz oluşunuzu çok da umursamadan, yüzünüze, direk yüzünüze konuşan biri, bir canlı, bir insan, bir varlık… İşte burası işin önemli kısmı; bütünlüğe dair bir ses olmak; insan tarihinin, gelişim yasalarının, gelişim yasalarına rağmen gelişemeyen insanlığın, sürekli ve artarak yalan söyleyen düşünme biçimlerinin, yalınlıktan yalnızlığa uzanan bir zincir oluşturmanın sesi. Elbette bütün bunların bize gösterdiği şeylerden biri de insanın ve toplumun ve her ikisinin birlikte hayata sunduğu binlerce şeyin, şu var olma odağından bakıldığında ne denli korkunç olduğu. Bu korkunçluğun üstesinden gelmenin tek bir yolu var; Taylan Kara çalışmasında bunu ironik bir biçimde özetlemiş: “İnsan entelektüel olarak çok kısa ömürlüdür. Tarihi bir dönemde öznelliği ile birleştirerek yaptığı bir işe, sonrasında kırk yıl ulaşamayabilir. Muhteşem bir şiir yazmış bir şairle tanıştığınızda hissettiğiniz hayal kırıklığı biraz da bundandır. Herkes zamanı geldiğinde ölmeyi bilmelidir. Bu anlamda her sanatçı, düşünür, yazar için dilenecek en iyi temenni, onun ‘zamanında’ ölmesidir.”

Ve biri çıkıp mutlaka şöyle diyecektir bütün bunlardan sonra: Var olmanın notu mu olur?

(Birgün, 08.11.2018)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN