Post image
Hayal gücü, hatalar ve yalan

Betül KANBOLAT

‘Arkadaşımı çok seviyorum ama bazen yalan söylüyor’ dedi oğlum. ‘Nasıl bir yalanmış bu’ diye sordum ona. ‘Taşların gözleri varmış, arkadaşım görmüş, taşın gözü olmaz ki’ dedi. Bir an durdum. Yaşamın idrak çizgisinde, yalan ile hayal gücünün sırt sırta verdiği bir yamaçta buldum kendimi. Biz yetişkinler, içimizdeki anlayış cevherini büyüttükçe yamaçta güvenle durabiliyoruz. Çocuklarımızın bizden destek almaksızın durabilmesi zor görünüyor. İki kavramı birbirinden ayırt etmelerine yardımcı olmak istiyorum. Bir pedagog ya da psikolog değilim dolayısıyla bana yol gösterecek kaynaklara ihtiyaç duyuyorum. Bu ihtiyaç beraberinde araştırma sorumluluğunu getiriyor. Bir anne olarak bu sorumluluğu almaya gönüllü oldum. Kitaplığımıza yeni kitaplar ekledim.

Yazıma bunlardan biriyle, ADRIAN’IN ATI YOK ile başlamak istiyorum. Adrian konuştuğu herkese atından bahseden kendi halinde bir çocuk. Bazı çocuklar Adrian’a inanıyor fakat Cloe bu duruma karşı oldukça tepkili. Öyküyü Cloe’nin anlatımıyla takip ediyoruz. Küçük kız, Adrian’ın yaşam koşullarının bir atı olmasına imkan vermeyeceğini düşünüyor. Adrian atını anlatıyor, fakat Cloe bir yalana katlanmak istemiyor. Öfkesini annesiyle paylaşıyor. Annesi kızını sakince dinliyor. Bir gün birlikte dışarı çıkıyorlar. Annesi yolunu değiştiriyor. O andan itibaren bilinmezi öğrenme merakımız artıyor. Öyküde bir annenin zarif rehberliğini göreceksiniz. Adrian’ın atı var mı yok mu söyleyemem! Atının olması ya da olmaması bizim öğrenmek istediğimiz asıl cevap mı? Sanmam. Biri hayalin ‘kaygan’, diğeri gerçeğin ‘sert’ zemininde duran ve doğruluğuna inandıkları şeyde ısrarcı olan iki çocuğun karşılaşmasına tanık olacaksınız. Bence görkemli bir karşılaşma bu. Kitap bize anlayış, düşünceyi törpüleme, iyiliğin objektifinden hayata bakma üzerine ipuçları veriyor. Öyküyü okuduktan sonra kendinize şu soruyu sorabilirsiniz. Bir atı alacak “paranın milyoneri” mi yoksa o atı kazandıracak “kavrayışın milyoneri” mi olmak isterdim? Galiba en güzel atlar kavrayışın yurdunda yaşıyor…

YALAN SÖYLEMENİN YÜKÜ

Yalana gelecek olursak işte bu bambaşka bir sarmal. İsteyerek ya da istemeyerek söylenmiş olsun, gerçeğin kısmen ya da bütünüyle değiştirildiği ve sonuçları itibariyle söyleyeni de dinleyeni de derinden etkileyen bir sarmal. Sonunda samimi bir yüzleşme yok ise ayrılığa uzanan bir kaybediş. İnsanın, talihini ve ruh hallerini gerekçe gösterip gökkuşağının istediği rengine sorumsuzca boyadığı tehlikeli kusuru. Kimisi için bir alışkanlık yalan. Kimisi için vicdanında birkaç kez ağırladığı yönünü kaybetmiş bir konuk. Bizim için doğru olmayan yönün, başkasının doğrusu olabildiği karmaşık demiryolundaki ihmalkâr makasçı. Sıradaki kitap KOCA BİR YALAN. Kırdığı camın suçunu kız kardeşinin üzerine atan Mert’in hikayesi. Babasının öfkesi karşısında Mert’in çözümü yalan söylemek oluyor. Sonrasından ailenin ceza anlayışı devreye giriyor (Ceza ve ödül yaklaşımları günümüzde oldukça tartışılan bir konu. Bu açıdan bakınca başka kitaplar bulup karıştırmaya hevesleniyorsunuz). Çizerin mavi bir sarmal gibi resmettiği yalan, çocukla birlikte sayfalar arasında dolaşıyor ve bir sabah ilginç bir şekle bürünüyor. Kitap, yalan söylemenin yükünü çocuklara yalın bir şekilde anlatıyor. Pek çok yalan, kesinliği meçhul bir geleceği, varsayımlarımızla biçimlendirme yanılgımızdan doğuyor. Mert ile babası öykü sonunda nasıl bir anlaşma zemininde buluşuyor bilmiyoruz. Yazar bunu okura bırakıyor. Düşünürken kendimize de ayna tutabiliyoruz. Yanlış kararlarımla yüzleşme cesaretini ömrümün ortasında gösterebildim. Cesaretimin iyileştirici gücünü gördüm. Çocuklarımın benim kadar gecikmesini istemem. Yalan ve doğrular üzerine kurgulanmış çocuk kitaplarının ışığını önemsiyor, bizleri olduğumuz gibi kabul eden aile, dost ve arkadaşlarımızın varlığını büyük şans sayıyorum. Sefiller romanında geçen bir cümledir. “Amansız bir yalanın sorumluluğunu üstlenmenin de bir yüceliği vardır” der yazar. Siz ne düşünüyorsunuz? Çocuklarımız yaşamı bu yönüyle deneyimlemeye hazır mı?

EŞİTSİZLİĞİN AÇTIĞI YARALAR

Günümüzde romanların bazı bölümleri çocuklar için öykü kitabına dönüştürülüyor. KALEMLER bunlardan biri. Yaşar Kemal’in Sarı Sıcak romanından alınmış bir öykü. Şehirlerin en önemli yerinin çöplükler olduğunu anlatarak başlıyor büyük yazar. Her şehri en iyi anlatacak yerin yine çöplükler olduğunu vurguluyor. Büyük şehirde çöpçülük yapan Rüstem Çavuş’un ailesini tanıyoruz. Emekçi ailenin temiz ve mutlu evine konuk oluyoruz. Çöplüklerin içinden bir şehrin tüm eşyasının çıkabildiğini görüyoruz. Çöpçüler çöplükte buldukları sağlam eşyaları aralarında paylaşıyorlar. Kalemler hariç. Bulunan tüm kalemler Rüstem Çavuş’a veriliyor çünkü Rüstem Çavuş’un okula giden iki çocuğu var. Öyle ya, çocuklar kalemler sayesinde yazıp okuyacak ve babalarıyla aynı kaderi paylaşmayacaklar! Kalemler o kadar güzel ki; hayatı boyunca sahip olduğu hiçbir şeyi gururla arkadaşlarına anlatamamış olan Rüstem Çavuş’un kızı Neriman bir gün kalemleri okula götürüyor. Onca kalemi nereden bulduğu sorulduğunda kızın içinde talihsiz bir korku beliriyor. Utanma duygusu o an bir yalan doğuruyor. Neriman arkadaşlarına ne söyledi dersiniz? Günler geçiyor. İyi niyetten yoksun insanların suçlamaları konuya dahil oldukça, yalan yalanı doğuruyor. Çözümsüzlüğe doğru sürüklenişi hüzünle izliyoruz. Kızının ruh hali ile dürüstlük arasındaki tekinsiz çıkmaza giren bir babanın çaresizliğini görüyoruz. Yalan bir günü mü etkiler, koca bir hayatı mı? Rüstem Çavuş’un mis kokulu evi şimdi ne durumda? Acımasızlığın, eşitsizliğin, eşitsizlikten doğan çaresizliğin ve buna bağlı yalanların açtığı toplumsal yaralar dün de vardı bugün de varlığını sürdürüyor. Martıların apak gövdeleri çöplüğün üzerini örtüyor örtmesine, ama burnumuza gelen koku vicdanlarımızı rahatsız ediyor. Bireysel ya da toplumsal hatalarımızın bir çöplüğe dönüşmesine izin mi vereceğiz, yoksa onları daha anlamlı bir yaşam için dönüştürme gayreti mi göstereceğiz? Yalanı, affediciliğin bilge bahçesine bırakarak düşünüyorum…

EVDEYİM OKUYORUM

Son olarak Türkiye Yayıncılar Birliği’nin hayata geçirdiği Okuma Kültürünü Yaygınlaştırma Platformu’ndan bahsetmek istiyorum. OKUYAY PLATFORMU’nun okuma kültürü ve alışkanlığına dair önerileri farkındalık yaratıyor. #evimdeyimokuyorum etiketi ile yürütülen kampanyalarını takip edebilir, evde uygulanabilecek birçok etkinlik önerisine ulaşabilirsiniz. Dostlukla kalın…

(Birgün, 22.05.2020)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN