Post image
‘Hatırlamama’yı seçmek…

 

Margit Schreiner’in ‘İnsan Dengesi’, kişisel algıyı eleştiren, ‘hatırlamama kararı veren’ ile ‘hatırlayanlar’ arasındaki yüzleşmenin trajedisini ortaya koyan derin bir roman.

“Herhalde insan, yapısı gereği doğaya uygun değil. Karşısında el değmemiş doğa bulursa o doğadaki yaşam ona çok yorucu gelir, dolayısıyla daha iyi duruma getirmek amacıyla o doğayı bozar. Onu iyileştirince, yani bozunca, bozulmamış bir doğaya özlem duyar. Aynı şey duygularımız için de geçerli.”

‘İnsan Dengesi’nin anlatıcısı böyle başlıyor günlüğüne, 11 ay sabırsızlıkla beklediği tatiline çıkmadan hemen önce. Bize de ipucunu hemen birinci paragrafından aldığımız, belleğin güvenilmezliği ile kişisel algının sınırları hakkında yenilikçi ve sürprizlerle dolu bir roman okumak kalıyor.

Romanın orta yaşlı saygın bir yazar olan anlatıcısı ve kocası, tatillerini her yıl eylül ayında başka bir aileyle toplumdan izole, elektrik ve suyu olmayan bir adada geçiriyor. Şimdi adaya yedinci kez gidecekleri sırada evlerinin kapısından çıkarken İsrail’den gelen 20 yaşındaki Sarah’ı görünce şaşkına dönerler. Şaşkına dönerler, çünkü İsrail’de ‘Yom Kippur Yortusu’ arifesinden üç gün önce anne ve babası, üvey kardeşi uyuşturucu bağımlısı Daniel tarafından öldürülen Sarah’tan üç yıldır haber alamamışlardır. Anlatıcı büyük bir trajedi yaşayan Sarah’ı geride bırakamayacaklarını düşünüp adaya gelmesi yönünde teklifte bulunur. Sarah’la birlikte uzunca bir yolculuğun ardından adaya vardıklarında, ilk düşünülen, adanın eskisi gibi olmadığıdır.

‘Yazar’ın sadece yüzmek ve yazmak için geldiği bu adada Sarah’ın varlığıyla birlikte gerginlik de hüküm sürmeye başlar. Dış dünyanın tehditlerini geride bıraktıkları bu muhteşem manzarayla birlikte gelen barış duygusu, Sarah ile birlikte yerini kısa sürede grup içindeki bölünmelere bırakır. Ada, krizler ve kendi kendini sorgulamalarla istikrarsız bir yerdir artık. Fakat aynı zamanda şiddetli zihinsel yaraların iyileşmesine de izin verir bu küçük kara parçası. Anlatıcı kafasını boşaltmak için geldiği adada ne bir kulaç atar ne de tek bir satır yazabilir. Aslında adadakiler hâlâ en az Sarah kadar o gece yaşanan korkunç olayın etkisi altındadır. “Hava berrak ya da saydam ya da floresanlı ya da bulanık, gümüşsü, tertemiz, karanlık, kaygan, hafifçe mavi, yeşil, mor, pembe ya da sarıya çalıyor. Sürekli değişiyor. Her gün.”

Adadakiler için şehir yaşamından sıkılıp geldikleri doğa parçası her an kendilerinden uzaklaşmaktadır. Sarah adadaki sakin ve bir o kadar da gergin günlerden birinde, beklenmedik bir biçimde günlüğünü anlatıcıya gösterir. Sarah’ın tedavi gördüğü psikiyatri kliniğinde yazdığı anlatıları ile birlikte kitap iki ayrı günlüğü okuyucuya ulaştırmaya başlar. Anlatıcı Sarah’ın yaşadığı travmatik olayla nasıl başa çıktığını ya da çıkamadığını okuyacağını düşünürken, aslında Sarah çoktan o gün gözünün önünde gerçekleşen cinayetleri ‘hatırlamama’yı seçmiştir. Sarah klinikte uygulanan yanlış tedavileri anlattığı günlüğünde acılarının sebebinin ‘gerçek’ değil de diğerlerinin onunla ilgili düşündükleri olduğunu anlatıyordur. Aslında çevresindeki insanların ona bakışı gerçek bir trajedidir. Onu en çok yaralayan Daniel’ın yaptığından çok bu bakışlardır.

Anlatıcının özeleştirisi niteliğinde söylediği gibi ben de “Sarah’a hatırlamama kararı verdiği için hayranlık duyuyorum. Yaşamaya karar verdiği için hayranlık duyuyorum”. Belki biz de bu tatil günlerinde dertlerden kaçmak yerine ‘hatırlamama’yı seçmeliyiz.

İNSAN DENGESİ ‘Hatırlamama’yı seçmek…
Margit Schreiner
Yapı Kredi Yayınları, 2018
Çeviren: İlknur Özdemir
140 sayfa, 12 TL.

(Hürriyet Kitap, 06.07.2018)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN