Post image
Hafızasını Silen Yargı ve Hepimizin Hukuku

 

Fikret İLKİZ 

Sil baştan, yeniden…

Eski bir soruşturma, altı yıl önce olayların soruşturulması bitmiş.

Üç yıl önceki Anayasa Mahkemesi kararı…

AYM kararı yokmuş gibi, yeniden altı yıl sonra ve AYM kararından üç yıl sonra verilmiş tutuklama kararı…

Aynı olaylarla ilgili olarak, aynı sanık hakkında, altı yıl sonra yeniden tutuklama kararı…

Evveliyatı…

Anayasa Mahkemesi Genel Kurul kararı olan Ayhan Bilgen (B.No. 2017/5974 Tarih 21.12.2017) kararı 2017’de verilmiş.

Evvelce başvuru; o yıllarda eskiden milletvekili olan başvurucu Ayhan Bilgen tarafından yapılmış.

Hakkında verilmiş olan tutuklama kararının hukuki olmaması ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, tutuklama dolayısıyla milletvekilliği görevinin yerine getirilememesi nedeniyle seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

AYM kararında soruşturma konusu olaylar ve olgular anlatılmış.

 “Suriye’nin Türkiye sınırında bulunan Ayn el Arap (Kobani) kentinde -PKK’nın Suriye kolu olduğu kabul edilen- PYD ile DAEŞ arasındaki çatışmalar, 2014 yılının Eylül ayı sonunda ve Ekim ayı başında yoğunlaşmıştır. Bu sırada PKK’nın üst düzey yöneticilerinden Murat Karayılan’a ait olduğu belirtilen bir sosyal medya hesabından 5/10/2014 tarihinde saat 00.07’de “Gençleri kadınları 7’den 70 e herkesi Kobane’ye sahip çıkmaya onurumuzu namusumuzu korumaya metropolleri işgal etmeye çağırıyoruz.” şeklinde bir açıklamada bulunulmuştur.

PKK güdümünde yayın yaptığı belirtilen bir internet haber sitesinde 6/10/2014 tarihinde “Komalen Ciwan Koordinasyonu” (PKK’nın gençlik yapılanması) adına bir açıklama yayımlanmıştır. (…)

6.10.2014 tarihinde Halkların Demokratik Partisi (HDP) Merkez Yürütme Kurulu (MYK) da aynı olaylara ilişkin bir toplantı yapmıştır. Toplantı sırasında HDP’nin sosyal medya hesabından “HALKLARIMIZA ACİL ÇAĞRI! ŞU ANDA TOPLANTI HALİNDE OLAN HDP MYK’DAN HALKLARIMIZA ACİL ÇAĞRI! Kobané’de durum son derece kritiktir. IŞİD (DAEŞ) saldırılarını ve AKP iktidarının Kobané’ye ambargo tutumunu protesto etmek üzere halklarımızı sokağa çıkmaya ve sokağa çıkmış olanlara destek vermeye çağırıyoruz”, “Kobané’de yaşanan katliam girişimine karşı 7 den 70 e bütün halklarımızı sokağa, alan tutmaya ve harekete geçmeye çağırıyoruz” ve “Bundan böyle her yer Kobane’dir. Kobane’deki kuşatma ve vahşi saldırganlık son bulana kadar SÜRESİZ DİRENİŞE çağırıyoruz.” şeklinde açıklama ve çağrılar yapılmıştır.”

AYM kararında internet haber sitesinin yayınlarına yer verilmiştir.

Sonra kararın 16.ncı bölümünde: “Kamu makamlarının ve soruşturma mercilerinin tespitlerine göre (aralarında İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin, Şanlıurfa, Van, Erzurum, Diyarbakır ve Gaziantep gibi büyük kentlerin de olduğu) 36 ayrı ilde gerçekleştirilen şiddet eylemleri sonucunda (2’si güvenlik görevlisi) 45 kişi hayatını kaybederken (331’i güvenlik görevlisi) 769 kişi yaralanmıştır. Ayrıca çatışmalar sırasında 5 örgüt mensubunun hayatını kaybettiği, 3 örgüt mensubunun ise yaralandığı belirtilmiştir. Öte yandan ülke genelinde gerçekleştirilen 2.389 şiddet eylemine 121.899 kişinin katıldığı, olaylarda (737’si güvenlik güçlerine ait olmak üzere) 1.881 aracın zarar gördüğü, (27’si kaymakamlık, 52’si emniyet, 283’ü okul, 73’ü siyasi parti, 12’si belediye binası olmak üzere) 2.558 binaya saldırıda bulunulduğu ve zarar verildiği tespit edilmiştir. Olaylara ilişkin olarak 4.291 şüpheli gözaltına alınmış, bunlardan 1.105’i hakkında tutuklama tedbiri uygulanmıştır.”

Başvurucu 7 Haziran 2015 ve 1 Kasım 2015 tarihlerinde HDP’den Kars milletvekili seçilmiştir.

Başvurucu hakkında iki ayrı fezleke düzenlenmiştir. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının yetkili olduğundan bahisle yetkisizlik kararı ve “Soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebileceği” gerekçesiyle müdafinin dosya içeriğini incelemesinin ve belgelerden örnek almasının kısıtlanmasına karar vermiştir.

“Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı 29/1/2017 tarihinde başvurucunun yakalanarak gözaltına alınmasına karar vermiştir. Aynı gün gözaltına alınan başvurucu, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına getirilmiş ve burada ifade vermiştir.”

Başvurucu “29/1/2017 tarihinde tutuklanması istemiyle Diyarbakır 4.Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilmiştir. Tutuklama talep yazısında HDP’ye ait olan sosyal medya hesabından atılan tweetlerin terör örgütün çağrı ve talimatı ile atıldığı, bu suretle olay tarihinde HDP MYK üyesi olan başvurucunun terör örgütünün hiyerarşik yapısına dâhil olmak suretiyle üzerine atılı silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunduğu, müsnet suçun katalog suçlardan olduğu, dolayısıyla başvurucu yönünden tutuklama nedenlerinin bulunduğu belirtilmiştir.”

Diyarbakır 4. Sulh Ceza Hâkimliği 29/1/2017 tarihli kararıyla başvurucunun tutuklanması talebinin reddine karar vermiştir. Kararın ilgili bölümü şöyledir: “… şüpheli tarafından söz konusu twettin atılmasına katılma veya talimatı olduğuna dair, kendi beyanının aksini gösterir, herhangi bir beyyine olmadığı anlaşılmakla, bu aşamada tutukluğun ölçülü olmayacağı ancak meydana gelen olayların iç ve dış bağlantılarının olabileceği, soruşturmanın ve meydana gelen olaylar ile ilgili diğer dava ve soruşturmaların daha devam ettiği değerlendirildiğinde, şüphelinin adli kontrol hükümlerine tabi tutulmasının ölçülü olacağı tutuklamanın bir ceza değil tedbir olduğu dikkate alınarak C.Savcılığının şüphelinin tutuklanması hakkındaki talebinin reddine [karar verildi.]”

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tutuklama talebinin reddine ilişkin karara itiraz etmiştir.

Diyarbakır 5. Sulh Ceza Hâkimliği 30/1/2017 tarihinde itirazın kabulüne karar vererek başvurucu hakkındaki adli kontol kararının kaldırılmasına ve tutuklamaya yönelik yakalama emri çıkarılmasına karar vermiştir.

Başvurucu 31/1/2017 tarihinde Diyarbakır 5. Sulh Ceza Hâkimliği önünde hazır edilmiştir.

Diyarbakır 5. Sulh Ceza Hâkimliği 31/1/2017 tarihinde başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar vermiştir. Anılan kararda, başvurucuya isnat edilen eylemlere ilişkin olarak aşağıdaki değerlendirmelere yer verilmiştir.

“… Her ne kadar şüpheli savunmasında bu tarihte yapılan MYK toplantısında yer almadığını beyan etmiş ise de bundan önceki soruşturma dosyasındaki beyanlarında söz konusu toplantıda Kobani eylemlerinin konuşulduğunu ve görüşüldüğünü ancak tweet atmaya dönük bir karar alınmadığını kendisinin böyle bir kararın altında imzasının bulunmadığını beyan ettiğinin anlaşıldığı yine şüpheli müdafi tarafından sunulan belgelerde şüphelinin 07.10.2014 tarihinde Muş iline hava yolu ile seyahat ettiğine dair belge sunulmuş ise de söz konusu MYK toplantısının yapıldığı tarihin 06.10.2014 tarihi olduğu hususları nazara alındığında bu yöndeki şüpheli ve müdafi savunmasına itibar edilmemiş, Bu şekilde 6-10 Ekim 2014 olaylarının PKK-KCK Terör Örgütünün çağrıları ile şüphelinin üyesi olduğu parti MYK’sının çağrıları üzerine başladığı, HDP Genel Merkezine ait resmi twitter hesabından MYK Toplantısının sonucu olarak söz konusu çağrıların yapıldığı, soruşturma dosyası içerisine bir haber sitesinin aslı gibidir yapılarak alınan 15 Ekim 2014 tarihli HDP Genel Başkanı Selahattin DEMİRTAŞ ile yapılan röportaj içeriğinde ‘O eylem çağrısını yapan da ben değilim. Partimin MYK’sının kararıydı. Üstlenirim tabii ama o çağrıyı tek başıma yapmışım gibi benim üzerimden bir algı operasyonuna girişildi.’ şeklinde beyanatının bulunduğunun anlaşıldığı,

Yukarıda belirtilen gerekçelerle şüphelinin üyesi olduğu ve katıldığı MYK toplantısı sırasında ve sonrasında yapılan çağrı neticesi gerçekleşen olaylar ile yapılan çağrının PKK-KCK Terör Örgütünün çağrıları ile aynı zamanda yapılması ile sonrasında yaşanan vehamet arz eden öldürme yaralama yağmalama olayları bir arada değerlendirildiğinde şüphelinin üzerine atılı suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesi oluşturan somut deliller bulunduğu … anlaşıldığından … tutuklanmasına [karar verildi.]”

Başvurucu 2/2/2017 tarihinde tutuklama kararına itiraz etmiş, Diyarbakır 1. Sulh Ceza Hâkimliği 6/2/2017 tarihinde itirazın kesin olarak reddine karar vermiştir.

Başvurucu 15/2/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 8/2/2017 tarihli iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma, suç işlemeye tahrik etme, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet etme suçlarını işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.

Davanın ilk duruşması 8/8/2017 tarihinde yapılmış ve Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu bulunan başvurucunun ifadesi Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) vasıtasıyla alınmıştır. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi bir ay sonra 8/9/2017 tarihinde resen yaptığı tutukluluk incelemesi sonucunda başvurucunun tahliyesine karar vermiştir. Başvurucu aynı gün serbest bırakılmıştır.

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tahliye kararına itiraz etmiştir. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi 15/9/2017 tarihinde Başsavcılığın itirazını kabul ederek başvurucu hakkında yakalama emri çıkarılmasına karar vermiştir. Başvurucu, anılan karara itiraz etmiş; itirazı değerlendiren Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi 27/9/2017 tarihli kararıyla yakalama emrinin kaldırılmasına kesin olarak karar vermiştir.

Tutuklama halini inceleyen Anayasa Mahkemesi tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliğini düzenleyen Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Başvurucu hakkındaki davada 8/9/2017 tarihinde başvurucunun tahliyesine karar verilmiş ve başvurucu aynı gün serbest bırakılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun tutukluluk hâli sona ermiştir. Bu durumda tazminat dışında ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gereken bir hususun bulunmadığı anlaşılmaktadır.

AYM kararı ve Ayhan Bilgen kararı tek bir örnek, ama çoğaltacaklardır.

Aynı olaylar nedeniyle altı yıldan beri sürdürüldüğü anlaşılan Kobani olayları hakkındaki soruşturma sonucunda düzenlenecek iddianamelerde anlatılacak “olaylar”, tekrarın tekrarı olacaktır.

Bir siyasi parti olan HDP üyelerinin yargılanacağı ceza davalarında, mahkemelerde yapılacak tartışmalar, iddialar ve savunmalar ve hükümler; bizlerin geleceği olacaktır.

Tekrar tekrar yapılacak olan bu yargılamalarda; yargının yargılanmasına tanık olacağız.

Demokrasi ve insan haklarını kendi açtığı ceza davalarında tartışmaktan bıkmayan ve yorulmayan yargının kendine bile hayrı kalmamıştır.

Siyasal görüş ve düşünce açıklama, farklı görüşlere sahip olma, görüş edinme hakkı, bir siyasi partiye katılma, seçme ve seçilme hakkı ve siyaset yapma hakkı ve kısacası; insan temel hak ve özgürlüklerinin ceza davalarında ceza tehdidi altında tartışılacağı bir demokrasi anlayışı hukuku, adaleti ve kanunları eskitecek, fakirleştirecektir.

Kanunların, hukukun, adaletin ve vicdanın ruhu silinmeye çalışılacaktır.

Yargı, bunu yapar mı yapar; geçmişten biliyoruz… Şimdi geleceğimizin zamanı.

Yargı, kendi kararlarına karşı körlük yaratmakla başlattığı “yeni hukuk düzeni” yüzünden kendi hafızasını bile kendisi silmeye başlamıştır.

Ya bizlerin, hepimizin hukuku, geleceği, haklarımız, demokrasimiz ve adaletimiz hangi yargıya emanet?

5.10.2020

 

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN