Post image
Festivalin uzun metraj filmleri: Aşk, ölüm, politika vesaire…

Murat TIRPAN

Bu yıl festivalde öne çıkan üç filmi şöyle sıralayabilirim; elbette herkesin merakla beklediği Ercan Kesal’ın ilk yönetmenlik denemesi ‘Nasipse Adayız’, özellikle hikâyesindeki kadın cinayetine yaklaşımı açısından zaman zaman eleştirilen ‘Ceviz Ağacı’, Ümit Ünal’ın adada geçen bir aşkı anlatan son filmi ‘Aşk, Büyü, Vs.’ ve -biraz zorlarsak- ölümden yaşam çıkarma peşindeki ‘Soluk’…

NASİPSE ADAYIZ FESTİVALİN FAVORİLERİNDEN

‘Nasipse Adayız’, belediye başkan aday adayı olmaya kalkan hastane sahibi bir doktorun adaylık sürecindeki kritik bir geceyi anlatan, Kesal’ın daha önce kitap olarak da yazdığı, kendi yaşam deneyimlerinden beslenen bir film. Karakterleri gayet inandırıcı, kara mizah dozu yüksek, memleketteki reel politik alanın hal-i pür melalini ifşa eden trajikomik bir hikâye bu. Filmin bir numara denilen parti liderinin bir gazinoda verilen adaylık yemeğine gelip gelmeyeceği dışında büyük bir çatışması yok. Buna gerek de yok, filmdeki gerçekçi kamera kullanımı, figüranlar da dâhil tüm yan karakterlerin tam da olması gerektiği gibi olması, özellikle adaylık yemeği verilen düğün salonundaki ortamın kaotik kistchliği, elbette Kesal’ın kendisinin canlandırdığı ana karakterin giderek artan çaresizliği ‘Nasipse Adayız’ı festivalin favorilerinden haline getiriyor.

Ümit Ünal ise ‘Aşk, Büyü Vs.’de gençliklerinde büyük bir aşk yaşamış iki kadını Büyükada sokaklarında tekrar bir araya getiriyor. Oyunculukları, Ünal’ın görsel stilinde değişiklik yaparak sallanan kamerayı seçtiği anlatım tarzı, erkek karakteri konumlayış şekli, etkileyici finali ile film son derece güçlü.

Kadınlardan birinin aşkından zorla vazgeçirildikten sonra geleneksel bir çözüme başvurarak, sevgilisinin dönmesi için yaptırdığı büyüyü şimdi yıllar sonra bozdurmaya çalışması, ancak erkek karakterin kadınların seçimi karşısındaki ‘onurlu’ duruşu bu anaakım olmayan ‘aşk filminin’ en güçlü yanlarından. Filmde aşk büyüsü tüm toplumsal ve kişisel baskıları yenip eninde sonunda tutuyor. Aşkın büyüsüne ihtiyacımız var, Ünal’ınki gibi filmlere de.

CEVİZ AĞACI’NDA YAN KARAKTER DEFOSU VAR

Faysal Soysal’ın ‘Ceviz Ağacı’ filmi bazı izleyiciler ve eleştirmenler tarafından eleştirildi. Çünkü tam da Pınar Gültekin’in trajik sonunu konuştuğumuz günlerde karşımıza çıkan film bir kadın cinayetiyle başlıyordu. Üstelik bu taşrada yaşayıp taşranın ‘düzgünlüğüne’ aykırı kadının ölümü finalde erkeğin iyileşmesine neden oluyordu. Bunları yazarken spoiler olmasından çekinmiyorum çünkü tuhaf bir şekilde katalogdaki metinde filmin tüm hikâyesi açıklanmış durumda. ‘Ceviz Ağacı’ özellikle Serdar Orçin’in oyunculuğu, görüntüleri ve hikâye anlatımıyla düzgün bir iş, hele de bu seçkideki diğer filmlerin yanında. Ne yazık ki filmin süresinin biraz sarkması, diyalogların ve yazarlardan alıntıların fazla uzaması, yan karakterlerin inandırıcılığının az olması gibi ‘defoları’ da var. Tartışmak için kuşkusuz daha uzun bir yazıya ihtiyacım var, ama son tahlilde ben kadının suçlandığı ve ölümünün erkeği güçlendirdiği yorumuna pek de katılmıyorum. Meseleye tersten bakmakta fayda var, erkeğin tüm kadın cinayetlerinin suçunu üzerine alması, şiddet uygulamayı kafasından geçirdiği için bile suçlu hissetmesi bence filmin özgün ve güçlü yanı. Hele bazılarının politik doğruculuğu nedeniyle çok sevdiği ‘Bilmemek’ gibi bir filmle karşılaştırırsak buradaki tartışmanın daha faydalı olduğunu düşünüyorum. ‘Bilmemek’ bize parmak sallayarak doğru yolu gösteren, çocuğunuzla ilgilenmezseniz sonu felaket olur diyerek final yapan bir filmdi ve meselesine ne kadar hak veriyorsak anlatım şeklini de o kadar eleştirmek gerekli. Özkan Yılmaz’ın ‘Soluk’u ise ilginç bir film. Tanatos’tan Eros, ölümden yaşam çıkaran bir hikâye. Ölmekte olan bir adama bakan iki yalnız karakterin adamın ölüme yaklaşmasıyla bir nevi hayata döndüğü, değiştikleri bir film. Çok karanlık ve soluk bir dünyada geçen, izlenmesi zor bir hikaye olsa da vardığı nokta önemli. Sinema dili Yeni Türkiye Sineması’nın bilindik stratejilerini fazla tekrarlasa da sonuçta dikkate değer bir ilk film.

Bunun dışındaki filmleri en fazla ‘ilginç denemeler’ olarak değerlendirmek doğru olur. Bina ya da ‘Uzak Ülke’ gibi filmler başta bir şeyler vadediyor gibi görünseler de son tahlilde birçok sorunla malul işler. Son olarak, izleyemediğim tek film olan Onur Ünlü’nün ‘Topal Şükran’ın Maceraları’nı ne yazık ki bu yazının dışında tutmak zorunda kaldığımı eklemem gerek.

(Birgün, 28.07.2020)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN