Post image
Fazıl Say’dan kelimeler senfonisi

İsmail KÜÇÜKKAYA

Fazıl Say’ın ilginç bir kitap projesi olarak önce sosyal medyada paylaştığı denemelerinden oluşan ‘Akılla Bir Konuşmam Oldu’, hayli öğretici ve yararlı bir çalışma. Samimi iç dökmeler, yerinde eleştiri ve özeleştiriler, makul çağrılar ve öneriler kitabın her sayfasında karşımıza çıkıyor.

Fotoğraf: Marco Borggreve

Fotoğraf: Marco Borggreve

Fazıl Say’ın sosyal medya paylaşımlarını ilgiyle takip ediyordum. Kültür ve sanat politikaları konusundaki görüşlerinden yararlanıyor ve sık sık sabah programlarında izleyenlere de aktarıyordum. Fazıl Say’ın bu mecralarda yayımladığı portrelerini ilgi çekici buluyordum. Hem içten yazıyordu, hem yalın hem de net. Bazen de sert…

‘Keşke bunlar kitap olsa’ diye içimden geçirir dururdum. Meğer Fazıl Say’ın düşüncesi de buymuş. Yok, yok öyle değil. Fazıl Say, belki de dünyada ilk kez bir proje yürütüyormuş: kitapta kullanmak üzere sosyal medyada deneme yazıları yazmak… Yani önce kafasında kitap fikri oluşturmuş. Yazıları önce sosyal medyada takipçilerinin huzuruna çıkarmış oldu. Böylece bir anlamda interaktif bir kitap projesi hayata geçiyor. Takipçi yorumlarını da okuyup, sağlıklı bir geri bildirim mekanizması kurmuş oluyor. ‘Akılla Bir Konuşmam Oldu’, yalnızca bu açıdan bile yenilikçi ve heyecan verici…

Bir edebiyatçı değilim… Kitap eleştirmeni değilim… Bir kitap okuruyum. İlgili bir müzik dinleyicisiyim. Bir haberciyim. Size takipçisi olduğum ve beğendiğim Fazıl Say’ı anlatmaya çalışayım. Yeni çıkan kitabı üzerinden bir Fazıl Say okuması yapmaya çalışacağım.
Fazıl Say, 5 yaşından beri beste yapan, yılda ortalama 120 konser veren dev bir sanatçı. Üstelik konserlerinin büyük çoğunluğunu yurtdışında gerçekleştiriyor. Bir dünya sanatçısından bahsediyoruz. Kitapta, çoğunlukla otel odalarında yalnız geçen bu zahmetli, yorucu ama ilgi çekici hayatın kimi detaylarını ve yer yer renkli anlarını da okuyoruz.
Samimi iç dökmeler, yerinde eleştiri ve özeleştiriler, makul çağrılar ve öneriler kitabın her sayfasında karşımıza çıkıyor. ‘Akılla Bir Konuşmam Oldu’ bu bakımdan da hayli öğretici ve yararlı bir çalışma.

Satırları arasında dikkatle gezinirken yeni bir Fazıl Say portresine de rastlıyorsunuz. Geçmişteki bazı tartışmalarından dersler çıkarmış, “Bugün olsa farklı konuşurdum, en azından farklı ifade ederdim, ne de olsa tartışabilmek de tecrübe işi” diyen olgun bir yaklaşım. Türkiye’yi de farklı renk ve kimlikleriyle bütünleştirme çabası da dikkatimi çekti.

Bu çalışma bizlere aynı zamanda sanatçımızın ailesini ve ekip arkadaşlarını tanıma imkânı sunuyor. Annesi, babası, kızı, sevdikleri ve beraber çalıştığı isimlerle ilgili bölümler kitaba sıcaklık kazandırmış.

Şahsen, bir piyano sanatçısı ve besteci olarak Fazıl Say’ın kayıt çalışmalarında ve konser sırasındaki hisleri, keyif ve zorlukları ve bu süreçlerdeki teknik detaylarla ilgili bölümleri okumak ayrıca hoşuma gitti.

Hiç sıkıcı olmayan bir üslup ve yalın bir dille yer yer müzik ve sanat felsefesi yapması da çalışmaya derinlik katıyor.

Fazıl Say, “Müziği, derdimizi anlatmak, kendimizi tüm gezegende anlaşılır şekilde ifade etmek için yaparız” derken pek çok bölümde de kültür politikaları konusunda somut öneriler getiriyor. Keşke bir kültür bakanı okusa da yararlansa. Keşke konservatuvar yöneticileri veya kurumlarımızın idarecileri dikkate alsa. Keşke…

Biliyorsunuz, o aynı zamanda ‘duruşu’ olan bir sanatçı. Kimliğini, savunduğu değerleri ve pozisyonunu net belirleyen ve bunu ifade eden bir entelektüel. Bunun için bedel de ödedi. ‘Akılla Bir Konuşmam Oldu’da eğitim, müfredat, Atatürk konularındaki görüşlerini de sakınmadan ifade ediyor. Özgür düşünen, sorgulayan bir birey kimliği… Bu özelliklere sahip bir toplum özlemindeki bir aydın kişiliği…

Zira o yalnızca bir müzik dehası değil, aynı zamanda sanatçının tarihi değiştirme ve barışı savunma gücüne inanan bir kültür insanı. Klasik müziği uzak diyarlara, köylere kadar taşıma çabası içindeki bir halk adamı… Nice projelerini hep gıptayla izledik. Yeni ‘harika çocuklar’ çıksın istedik.

Bu kitabı okumak beni heyecanlandırdı. Onun konserleri gibi… Doğduğu toprakların ezgilerini evrensel müzikle aramızda bir köprü kurarak sonsuzluğa armağan etmesinden etkilenmemek mümkün değil. Mesela bir ‘Kara Toprak’… Mesela ‘Mezopotamya Senfonisi’… Mesela ‘Yürüyen Köşk’… Mesela ‘Nâzım Hikmet Oratoryosu’... Ölümsüz eserler. Kuşkusuz yaratıcısını sonsuzca yaşatacak. Biz dinleyiciler ve okuyucular da şu an ruhumuza aldığımız bu eserlerin yüz yıl sonra da yaşayacağını bilmenin eşsiz hazzını hissediyoruz.

Konserlerindeki duygum bu kitabı okurken yeniden canlanıyor:

Fazıl Say halkın önemli bir kesiminin estetik duygularını alenen yüceltmek, dünyanın en itibarlı konser salonlarında ülkesinin ezgilerini evrensel formlarda seslendirmek ve doğduğu toprakların ismini ve ruhunu en uzak coğrafyalarda bile yaşatmak gibi tarihi bir misyonu omuzlamış durumda. Ne kadar ödüllendirsek, ne kadar cesaretlendirsek az.

O, sükûnet içinde müziğini yapmak istiyor. Şu an bestelediği dördüncü senfonisinin adı ise: ‘UMUT’. Evet, umutluyuz. Değil mi ki; ‘Aynı gökyüzü altında yaşıyoruz’, ‘Yok öyle umutsuzluğa kapılmak’. Hepimiz kendi işimizi en iyi yaparak aşacağız bu zorlu günleri. Aşacak ve ortak iyiye ulaşacağız.

5a0dacf77af5070944532546AKILLA BİR KONUŞMAM OLDU 
Fazıl Say
Doğan Kitap, 2017
272 sayfa, 22 TL.

(Hürriyet kitap, 17.11.2017)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN