Post image
Erkeklerin dünyasında değişen bir şey yok

1

CANAN AYDIN (canan1aydin@gmail.com)

Gayet iyi tanıdığımız ama sinemada ilk kez karşılaştığımız Selim karakteriyle tanışmaya ne dersiniz? Engin Günaydın’ın senaryosunu yazdığı kendi hayatından da izler taşıyan ‘İçimdeki Ses’ 30 Ocak’ta sinema seyircisiyle buluştu. Komedi türüyle kentli bir erkeğin yaşadığı aşk, aile, iş üçgeninde içinden geçirdiği fırtınalı diyalogları dinliyorsunuz. Filmde erkeklik kavramının altı çizilmeden söylediği sözler de var. Engin Günaydın da bunu şu cümlelerle ifade ediyor: “Bizdeki klasik erkek tipine uygunsan erkeksin, değilsen geysin.”

– Film daha çok gişe sineması gibi lanse edildi. Bunun sinema seyircisine yansıması ne olur?

Bu filmi yazarken ben de gişe filmi diye basit, ucuz, kolaycılığa hiçbir zaman kaçmadım. Sinemasal açıdan iyi bir film olabilir hem de seyircisiyle buluşabilir diye düşündüm. Filmin gişe yapmasını elbette istiyorum. Ancak sinema film özelliklerinden, film normlarından da uzaklaşmasını hiç istemiyorum. Hem güzel bir film olsun hem seyirci tarafından çok izlensin. Yurtdışında da bu böyle. Marlon Brando’nun ‘Baba’ filmi de çok güzel bir sinema filmidir aynı zamanda bir gişe filmidir. Hâlbuki ‘Avatar’ gişe filmidir. Biz de ise gişe filmi neredeyse ‘b’ sınıfı ‘c’ sınıfı olarak tanımlanır. Burada bir mantıksızlık var. Gişe filmleri algısı değişirse o zaman Türk Sineması yerine oturacak.

– Filmde Selim’in dünyasına baktığımızda sizin hayatınızdan da izler bulmak mümkün. Dini bütün bir anne karakterini yaratırken kimden feyz aldınız? Çevrenizde öyle kadınlar var mı?

O benim annem. Çok komik bir kadındır. Hatta daha da fazla ileri gidebilirdim. Ama çok dozunda ve yerli yerindeydi. Filmdeki annemin dışına çıkamam tabii.

– Selim aslında çok bildiğimiz ama bir o kadar da kabullenmediğimiz bir karakter…

Bizim toplumumuzda bizi ‘erkek’ olarak büyütüyorlar ve ‘sen avcısın’, ‘her türlü şeyi sen becerebilirsin’ diyorlar. Ama bazı insanlarda bu mod yoktur. Yani ben bir avcı değilim. Benim de korkularım var, endişelerim var. Bizdeki klasik erkek tipine uygunsan erkeksin değilsen ‘gey’sin. Halbuki bu çok yanlış bir tespit. Bu filmdeki Selim de İstanbul’da çok bildiğimiz ama sinemada gösterilmeyen bir karakter. O anlamda ‘Selim’ karakterini yeni de buluyorum Türk Sineması için.

– Selim iç sesiyle konuşurken babasına benzememek için nasıl çaba sarf ettiğini anlatıyor. Ama bir de bakıyoruz ki bir gün annemiz ya da babamız oluvermişiz… Engin Günaydın da bunu soruyor mu kendine?

Bu gerçekten benim içimde de sorduğum bir soru. Benim babam ortaokul mezunu ve ben üniversite mezunuyum. Dostoveski’ler, kitaplar şunlar bunlar… Her şeyi biliyorum. Ama dönüp dolaşıp yine babam gibi sinirlendiğim zaman gözümü belerterek bakabiliyorum. Bir de bakıyorum babam çıkmışım. O zaman soruyorum kendime “Dönüp dolaştım babam mı oldum?” diye. Bunu filmime de koymak istedim. Erkeklerin ve kadınların genelde yaşadığı sorun bu.

2 (1)– Filmdeki diyaloglar biraz daha kentli erkek eleştirisi sunuyor. Buna katılır mısınız?

Aslında erkekleri çok iyi tanımıyoruz. Yani biz onları hep bir yere kategorize ediyoruz. Bu böyledir diyoruz. Anlamaya çalışmıyoruz. Erkekler çok kendilerini tarif eden bir tayfa değil. Çünkü kendi sıkıntıları kendi eksiklikleriyle ilgili konuşulurlarsa çok alay ediliyorlar. Kızlar bakmıyor falan onun için hep hava yapıyorlar. Artistlik yapıyorlar.
Mesela İstanbul’da Galata’da, Nişantaşı’nda yaşayan insanların başka türlü bir hayat yaşadıkları falan sanılıyor. Yok öyle bir şey! Aslında aynı sıkıntıları Anadolu’daki insan da yaşıyor, şehirdeki insan da. Değişen bir şey yok onu yazmak istedim.

– Engin Günaydın ‘Selim’ rolünden sıyrılarak Selim’e baktığında aslında ne görüyor?

Bu benim çok düşündüğüm bir konudur. Mesela annemle beraber yaşamayı düşünürüm. Ama her seferinde vazgeçerim. Tüm ailemiz hep birlikte yılda iki kez yemek yeriz. Bazen düşünürüm. Bana yemek yapsın işte ben setten geleyim. Cuma günü sonrasında hep vazgeçerim.

– Selim için içinizdeki ses ne diyor?

Selim işte böyle hep gider o. İlişkisi olsa da tekrar bozulur. Onun hayatında bir istikrar olmaz.

– Fragmanda da yayınlanan ‘Ateş Böceği’ şarkısını seçmenizin özel bir nedeni var mı?

Aslında ‘Karlar Düşer’ şarkısını istemiştim. Çünkü bir kadın yolda yürürken böyle bir kadın herhalde kafasında onu dinliyordu diye düşünmüştüm. Ancak bir yabancı şarkıymış telif ilgili sorun yaşadık. Ben de ‘Ateş Böceği’ şarkısını seçtim.

***

Filmde Selim karakterinin annesini oynayan Füsun Demirel:

İlk kez dini bütün bir kadını oynuyorum

2 (2)

– İlk kez dini bütün bir anne olarak görüyoruz… Karakteriniz için neler söylersiniz?

Evet ilk kez ben de günümüze uydum! Benim için bu iyi bir şey galiba. (Gülüyor) Aslında hayatın içinden çok izler olduğunu düşünüyorum. Çok bizden hikâyeler vardı. Bire bir yaşamasak da komşumuzda, dostumuzda ailemizin bir tarafında bu hikâyeler yaşanıyor. Onun için hikâye samimi çok içten. Alabildiğine gerçeğe yakın değerler barındırıyor.

– Zorlandınız mı?

Zorlandım. Çünkü hakikaten bu dünya ve bu karakter tanıdık değil. Dolayısıyla öyle olabilmek için epey çabaladım ve Engin’in çok yardımını aldım. O da annesinden beslenerek bu karakteri yaratmış. Dolayısıyla hep Engin’le paslaştım.

– Annenin korumacı ve bir türlü çocuğunun büyüdüğünü kabul etmeme sanırım Türkiye’deki anne profilinin geniş bir kesimi kapsıyor…

Senaryoda bu zaten çizilmişti ancak kendimden de bir şeyler kattım. Bizim düşünce olarak duruş olarak çok da onayladığımız ilişki biçimi değil. Ben de bir anneyim 7 yaşında ikizlerim var. Daha küçük yaştan onlara güven duygusu aşılamaya çalışıyorum. Bu kadar korumacılık baskıyı ve otoriteyi getiriyor. Bizim hakikaten birey yetiştirmede en önemli sorunumuz özgüven ve bu çok önemli. O yüzden de hepimizin içinde bir ‘Selim’ var.

(Birgün, 28.01.2015)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN