Post image
‘Erkekler kendileriyle yüzleşmeli’


Gülben Ergen “Adapsız Kadınlar Hayâsız Erkekler” kitabının yazarı, televizyoncu Yelda Kırçuval’la bir araya geldi. Ergen, kadın-erkek ilişkilerinden sanal mutluluklara, adabımuaşeretten toplumun kadına biçtiği değere kadar her şeyi konuştu.

İletişimin insan yaşamındaki yoksunluğu ve önemi üzerine araştırmalar yapan genç bir yazar Yelda Kırçuval. Instagram’da yaşanan, gerçeklerden uzak, yüreği, hissi olmayan sanal ilişkileri anlattı bana. Geçtiğimiz haftalarda kendi adıma uzaklaştığım, hayatı sadece kendim için yaşamaya başladığım bugünlerde iyi geldi bana anlattıkları. O beni yöneteceğine ben hükmetmek istedim sosyal medyaya. Yelda Hanım da yazdığı kitapta günümüz çağında yaşanan ilişkilerin gerçekliğine bu açıdan bakıyor…

◊ Yelda Hanım, ne iş yapıyorsunuz?

Televizyoncuyum. 17 yıldır medya sektörünün içindeyim. 12 yıllık bir habercilik geçmişim var. TRT kökenliyim. Bir süre orada çalıştıktan sonra özel kanallarda programlar yaptım. Bir yandan da Mimar Sinan Güzel Sanatlar Lisesi’nde, Sinema ve Televizyon bölüm başkanıyım. Sinema-TV, yapım-yönetim ve diksiyon dersleri veriyorum. Son olarak da kitap yazdım…

◊ Kitabınızın adı “Adapsız Kadınlar Hayâsız Erkekler”. Ne demek adapsız be hayâsız? Neden yola çıktınız bu ismi koyarken?

Mesleğim gereği çok gözlem yapan bir insanım. Aslında adabımuaşaret üzerinden yola çıktım. Çünkü adabımuaşeret günümüzde yitirdiğimiz bir kavram. Siz istemeseniz de birileri sizi değiştirmeye ya da düzeltmeye çalışıyor. Ama o düzeltme sizi günden güne adapsızlığa itiyor.

◊ Adapsızlık biraz sert bir ifade değil mi?

Evet sert ama günümüz ilişkileri değerden yoksun olduğu için beraberinde bu sertlik kaçınılmaz oluyor.

◊ Adabımuaşeretin tanımını yapar mısınız?

Adabımuaşeret tamamen insanı diğer canlılardan ayıran, bedeniyle, ruhuyla farklı ve değerli kılan davranış modelidir. Ve evrenseldir de. Yani insanı insan yapan görgü kurallarıdır. Sadece yeme-içme, oturma-kalkma değil… Toplum içinde başkalarının özgürlüğüne saygı göstermeyi getiren bir statüdür. Bazen ruhumuz bunu istemese de davranışlarınızla bunu yansıtırsınız. Ruhunuzla çekişirsiniz. Aslında bu kitabın adını “Adapsız Muaşeret” yapmıştık. Sonra “Biraz sert mi oldu?” diye düşündük. Daha sonra kitabın içeriğini yansıtan bu isme karar verdik. Kitap için 137 kadının hikayesini dinledim. Ve 5 tanesine kitapta yer verdik. Aslında o 5 kadın tüm mağdur kadınların dili oldu.

◊ Haberciliğiniz burada devreye giriyor değil mi?

Evet. 10 senelik habercilik geçmişimde kadının değerinin yok sayıldığı, insan olmanın sığlaştırıldığı pek çok hikayenin içinde yer aldım. Aslında bütün gazetelerin 3. sayfa haberlerinin bir arşivi var. Ona ulaşmak benim için çok kolay oldu. Sonra bir psikolog, bir psikiyatr ve editörümle beraber tek tek hikayeleri dinledik. Ben sadece sebep-sonuç ilişkisi kurdum. Fakat o hikayelerin ruhsal ve nörolojik boyutunda işi uzmanlarına devrettim.

BEKLENTİ EN BÜYÜK HATA

◊ Her kesimden kadın var mıydı o görüşmelerde?

Evet. Özellikle buna dikkat ettim. Çocukluğum Doğu’da geçti. Oradaki gözlemlerim sonucunda kadınların aslında şehir gözetmeksizin aynı şeyleri yaşadığına tanık oldum. Bu yüzden de kadınlar arasında çok fazla ortak nokta tespit ettim.

◊ Nedir o tespitleriniz?

Değer eksikliği. Toplumun kadına biçtiği değerlerle kadınların kendilerine biçtiği değer ciddi bir çatışma halinde. Bu çatışma günümüze sahte mutluluklar olarak yansıyor. Mutluyum diyen kadınların büyük bir kısmı iç dünyalarında oldukça mutsuz.

◊ Kadınların kimlikleri gizlendi mi?

Gizlendi. O kadınlardan hayatları değişenler oldu. Kimisi eşinden ayrıldı, kimisi kariyerini değiştirdi. Kimisi de vazgeçmeyi öğrendi.

◊ Bu kadınlarda gördüğünüz en büyük hata sizce neydi?

Beklenti içine girmeleri. Hayattaki en büyük hata, beklenti. Çok bekleyen çok mutsuz olur.

◊ Ama bu içgüdümüzde var. Ben size “Ne güzelsiniz” diyorum, siz de bana “Ne kadar şıksınız” diyorsunuz. Böylece onaylanmış hissediyoruz kendimizi, ama öz değer başka…

Öz değer dışarıdan gelecek herhangi bir övgü ile oluşan bir durum değil aslında. Kişinin önce kendini sevmesi. Zaten önce kendini seven, güzel ve iyi olan hiçbir şeye kayıtsız kalmaz.

Erkekler kendileriyle yüzleşmeli

ERKEK ERKEĞİN KURDUDUR

◊ Kadınlarla konuşurken erkeklerle ilgili ne tür hikayeler dinlediniz?

Erkeklerin durumunu biraz törpüledik. Çünkü biraz kadın ağırlıklı bir kitap olmasını istedim. Erkekler, adapsızlık hikayelerinin içinde, hayâsızlık görevini üstlenen ana karakterler. Kendilerinde var olan eksikliği kadınları yok sayarak kapatmaya çalışıyorlar. Öyle ki günümüzde erkekler bir taraftan güçlü kadınlarla olmayı tercih ederlerken, öteki taraftan kadının gücünü yok etmek için çaba sarf ediyorlar.

◊ Evet… Asıl kıran, yerle bir eden ve değersiz hissettiren erkekler oluyor. Mesela konuştuğunuz kadınlar arasında anne olanlar var mıydı?

Vardı. Onlarda durum biraz daha ilginçti. Çünkü onlar anne oldukları için ekstra mücadele etmek zorundalar. Üzücü bir örnek vereyim. Bir anne sırf standartları bozulmasın diye çocuğunun eşi tarafından istismar edilmesine göz yumabiliyor. Ne acı…

◊ Bu hikaye de kitapta var mı?

Evet. Boşanmış bir kadın, daha sonra hayatına giren bir erkeğin kızına yaşattığı korkunç tacizlere uzun bir süre sessiz kalmış. Ve üstelik kızı da maalesef buna sessiz kalmak zorunda bırakılmış. Üzücü olan şu ki Türkiye’de böyle çok hikaye var…

◊ Erkeklerin kadınlara karşı tutumuyla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Çocuk daha anne karnındayken, annenin bütün duygu durumu çocuğa geçiyor. Çocuklarımız aslında bizlerin hayatı. Onların yaşamı biziz. Sizin kırılganlıklarınız, sizi inciten durumlar, mutluluğunuz, heyecanınız, eksikliğiniz, burukluğunuz… Peki olumsuz durumlar nasıl değiştirilir? İşte burada en önemli iş anneye düşüyor. Baba çok etkisiz eleman.

◊ Kabalığı, hoyratlığı “erkeklik” diye düşünüyorlar. Ülkemizde “erkeklik” diye bir şey var maalesef. Küfür etmek bile erkeklik sayılıyor. Bunu da değiştirmek istemiyorlar. Çünkü daha karizmatik hissediyorlar kendilerini.

Kendileriyle yüzleşmiyorlar. Oturup konuşan iki erkeğin, birbirlerini yeren, eleştiren, yetersizliklerini söyleyen ve çözümlemeye çalışan bir tavrının olduğunu söyleyebilir miyiz? Bunu yapan erkek yok. Aslında kadınlar için söylüyorlar, ama erkek erkeğin kurdudur.

IRMAK BİR YANLIŞA SÜRÜKLENDİ

◊ Mesela kitaptaki Irmak karakterinin hikayesini günümüz ilişkileri açısından nasıl değerlendirirsiniz?

Irmak, değersizlik korkusundan dolayı eksikleriyle yüzleşmediği için yanlışa sürükleniyor. O yanlışlarla hiçbir zaman kendini yüzleştirmiyor. Yüzleştirmediği için de özel hayatındaki kararlar onu tamamen adapsız bir dünyanın içine sokuyor. Savruluyor o dünyanın içinde. Bir gün gerçekle yüzleşene kadar… O gerçekle yüzleştiğinde ise iş işten geçmiş oluyor ve Irmak kendi bedeninden vazgeçiyor.

iLTiFAT EDERKEN HAKARET EDEN HAKARET EDERKEN DE iLTiFAT EDEN BiR TOPLUMUZ

◊ İlk kitabınız 17. baskısını yapmış. İkinci bir kitap hazırlığınız var mı?

İkinci kitabım birkaç ay sonra çıkacak. Bu kez bir roman olacak. Aslında bir kaçış romanı.

◊ Sizce ilk kitabınız neden bu kadar ilgi gördü?

Bence insanlar kendilerinden bir parça buldu. Kimisi adapsızlıklarıyla yüzleşti. Kimisi geçmişin olumsuz izlerini iyileştirebileceğini gördü. Kimi erkekler de ilişkilerinde karşı tarafı değersizleştirdikçe aslında kendilerini hiçleştirdiklerini anladı. Ama eminim hâlâ anlamayanlar vardır…

◊ Okuyucuya ne vaat ediyorsunuz?

Kendileriyle yüzleşmelerini… Özellikle kendi değerinin farkında olmayan kadınlar bu kitabı okumalı. Kadın ne istediğini bilirse kendisine zarar verecek her türlü nahoş durumdan uzak kalacaktır.

◊ Kitabın daha çok kadınların adapsızlığı üzerine kurulduğu algısı var. Bu konuya ne diyorsunuz?

Aslında kitap tam da bunun tersini anlatıyor. Çünkü kadınları adapsızlaştıran ve adapsızlaşmaya iten hayâsız erkekler. Peki erkekler hangi koşulda kadınları değersiz hissettirir? Kadını çok sevdiğini söylüyor. 1-2 yıl sonra evleniyor. Fakat evlendikten sonra davranış modeli tamamen değişiyor. Çünkü o istediği kadını elde etmiş olmanın rahatlığını yaşıyor. Onun için de çabalamayı gerektirecek bir şey kalmıyor. Toplum içinde iki erkek modeli var. Biri, toplum içinde kendine ya da partnerine olabildiğince iyi ve kibar davranıyor. Ama evin içinde tam aksi bir tutum sergiliyor. Diğeri ise evde çok iyi davranıp toplum içinde yok sayan erkek modeli. Çünkü orada başka arayışlara giriyor. Çünkü orada “Ben evliyim ama her şey bitmiş değil. Ben tek bir kadınla hayatımı sürdürmüyorum. Beni mutlu edecek, bana bakacak, benden etkilenecek o kadar çok kadın var ki” düşüncesi hakim oluyor. O yüzden eşini yok sayıyor. Çünkü erk devreye giriyor.

NEDEN İLETİŞEMEDİĞİMİZİN DERDİNDEYİM

◊ Toplum olarak önce erkekleri eğitmemiz gerektiğini düşünüyor musunuz?

Evet. Ama erkekleri eğitecek kişiler yine kadınlar. Bu yüzden “insanın” eğitilmesi gerekiyor.

◊ Peki bunun olması için eğitim sisteminin mi değişmesi lazım?

Erkek genelde hizmet gören, kadın da genelde hizmet veren. Kadın ile erkeğin eşit haklara sahip olduğu noktada bu geleneğin kırılacağını düşünüyorum.

Aile yapısının içindeki bu davranış modelini değiştirmek gerek.

◊ Kendinizi ilişki uzmanı olarak görüyor musunuz?

Görmüyorum. Ben sadece iyi bir gözlemciyim ve iletişim uzmanıyım. Bunun üzerine master yaptım. Aslında neden iletişemediğimizin derdindeyim. İletişimde ciddi sıkıntımız var.

Biz iltifat ederken hakaret eden, hakaret ederken de iltifat eden bir toplumuz. Bunu farkında olmadan yapıyoruz. Kelimelerin anlamını bilmiyoruz. O yüzden iletişimle kafayı bozmuş biriyim. Derdim iletişim. Her şey iletişimle ortaya çıkıyor. İletişim hayatın temelini oluşturuyor. İletişimde ne kadar iyiyiz derseniz; Türkiye için söylüyorum, genel anlamda iletişim sorunumuz var.

Bu ailede başlayıp daha sonra hayatın her alanında devam ediyor.

INSTAGRAM GÖSTERMELİK BİR DÜNYA

◊ Hem bir eğitmen hem de yazar olarak, yeni neslin ilişkiye bakışını nasıl gözlemliyorsunuz?

Yeni neslin ilişkilerinin büyük bir kısmı sanal. Tamamen duygudan yoksun. Temelinde para, marka olan, belli başlı yaşam öykülerini örnek aldıkları bir yaşamdan bahsediyorum. Sosyal medyada gördükleri her şeyi kendileriyle bağdaştırıp ilişki yaşıyorlar.

◊ Bir örnek verebilir misiniz?

Özellikle Instagram’da hemen hemen herkes çok mutlu, zengin, stil sahibi, herkesin dünya görüşü var ve herkes her yerde… Yeni nesil de gördüğü şeyi yaşamak istiyor. Yaşayamasa bile bunu yaşıyormuş gibi paylaşımlar yapıp çelişkiler içine düşüyor. Bir de ilişkilerini çok hızlı tüketiyorlar. Bence bu çok tehlikeli bir durum. Toplum olarak ileride bunun daha da olumsuz yansımalarını maalesef göreceğiz.

HÜZNÜ VE ACIYI SEYREDEN BiR TOPLUM HALiNE GELDiK

◊ Son dönemde maalesef çok acı olaylar yaşadık. Bu olayları nasıl yorumluyorsunuz?

Hüznü ve acıyı seyreden bir toplum haline geldik. Maalesef çok üzücü olaylar yaşıyoruz. Bazı haberlere kahroluyoruz. Özellikle çocuklara, kadınlara ve hayvanlara uygulanan şiddet olayları bizi insanlığımızı sorgular hale getirdi. Mevcut yasaların indirimsiz uygulanması gerekiyor ki caydırıcı olsun. Aksi halde bunun önüne geçemeyiz.

(Hürriyet Kelebek, 11.07.2018)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN