Post image
Erkek düşmanı değilim

Tolga MERİÇ

Son romanı ‘Kelepçe’de ellerinde kelepçeyle girdikleri dört duvar arasında yaşayan kadınların parmaklıklar ardındaki hayatını anlatıyor Canan Tan. Kahramanları, Yeter, Mimoza, Gonca, Beyza, Sultan, Zeyno, Merve‘nin hikayeleriyle ‘suç işleyen’ kadınların zorlu hayatlarını anlatan Canan Tan’la romanı ‘Kelepçe’ üzerine konuştuk.

kele

■ Parmaklıklar ardındaki kadınları anlatmak fikri nasıl çıktı ortaya?

Yaşadığımız coğrafyada, her kesimden kadın ve erkek öykülerine yer vermiştim kitaplarımda. Dört duvar arasındaki kadınların, neler yaşadıkları, hangi nedenlerle oraya düştükleri; umutları, umutsuzlukları; geldikleri noktadan sonrası için beklentileri hep aklımın bir köşesindeydi. ‘Kelepçe’, yaklaşık üç yıldır yüreğimde ve beynimde yaşattığım, yeterli olgunluğa eriştikten sonra yazılmayı bekleyen bir fikirdi.. “Artık yazmalıyım!” dedim ve yazdım.

Süreç nasıldı peki? Bazı hikâyeler o kadar acı ki, sizi bile tesiri altına almış gibi görünüyor.

İtiraf etmeliyim ki, biraz da benim yazma tarzımdan kaynaklanan, zorlu bir çalışmaydı. Olayların dışında kalarak yazmak, üstten anlatmak bana göre değil. Ne yazarsam yazayım, kahramanlarımla özdcşleşcrek, olanı biteni okurlarımla bire bir paylaşmalıyım diye düşünüyorum. Bu sayede inandırıcı olur metinler. Sizin de belirttiğiniz gibi bazı öykülerde gözyaşı döktüğüm, bazı yerlerde de ağız dolusu güldüğüm oldu. Yazma süreci içinde, farklı kişilik ve kimliklerle kitabın içinde kayboluyorum. Ancak son noktayı koyduğumda kendi kişiliğime dönebiliyorum. Patolojik bir dönem anlayacağınız…

Canan-tan_806_1383655846

MASA BAŞI YAZARI OLMADIM

Bu roman için, tutuklu kadınlarla bir araya gelmişsiniz…

Roman ve öykülerimde, gezip görmediğim mekânları asla yazmam. Daha doğrusu yazamam. ‘Masa başı yazarı’ değilim ben. Çalışmaya başlamadan önce uzun bir ön hazırlık devresi geçiririm: Nasıl konuya mekân olacak şehirler, kasabalar ya da ülkeler gezilip görülürse cezaevinde geçen bir romanı yazarken de, orayı görmeden ve oradaki kadınlarla yüz yüze gelmeden, sağlıklı bir çalışma yapamazdım. Ancak, hemen belirtmeliyim ki görüştüğüm kadınlardan hiçbirinin hikâyesini kitabıma almadım. Birkaç tanesi gerçek yaşamdan alınma, diğerleri kurgu. Daha gerçekçi bir anlatım olması için yalnızca cezaevi şartlarını gözlemledim ben. Koğuşları gezdim, koğuşlardaki odaları… Çeşitli etkinliklerin yapıldığı atölyeleri ve kurs salonlarını. Orada bir günün sabahtan akşama nasıl yaşandığını araştırdım. Sabah, öğlen, akşam yemeklerinin listelerini aldım. Her bir ayrıntı, değerli verilere dönüştü bu sayede.

Çok hassas bir yerde duruyorsunuz romanda. Kadını ya da kadınlığı kutsamamaya en başında karar verdiğiniz söylenebilir mi?

Asla ‘erkek düşmanı’ bir yazar olmadığımı öncelikle vurgulamalıyım. En az kadınlar kadar erkek okurum da var benim. ‘Issız Erkekler Korosu’ adlı kitabım da sanal bir erkekler pansiyonunda geçer. Kadınlar tarafından incitilmiş, horlanmış, hatta şiddet görmüş erkeklerin öyküleriydi o. Cinsiyet ayrımı, kadının ya da erkeğin kutsanması asla söz konusu olamaz. Ancak, yadsınamaz bazı gerçekleri de göz ardı edemeyiz: Bilimsel verilere göre ülkemizdeki cinayetlerin yüzde 95’i de erkekler tarafından işleniyor. Bir yılda 300’dcn fazla kadınımızın erkekler tarafından katledildiği göz önüne alındığında, kadın olsun, erkek olsun aklı başında her insanın kadından yana tavır alması, doğal değil mi?

kelepçe-canan-tan-kapak

KADININ KADINA ŞİDDETİ

Romanınızdaki kadın mahkûmların geçmişlerine baktığımızda, aile içi şiddete dair önemli dikkatlerde bulunuyorsunuz…

Eğri oturup doğru konuşursak, kadına şiddette başka kadınların da paylarının büyük olduğunu söyleyebiliriz. Türkiycnin birçok kentinde, evin gelini yalnız kocasından değil, diğer aile fertlerinden, en çok da kaynanadan fiziksel ve ruhsal şiddet görebiliyor. Söz hakkı yok, değeri sıfır. Ancak çocuğu olduğunda, hele o çocuk erkekse, statü kazanıyor kadın. Gelecekte de kendi çektiklerinin acısını gelininden çıkarıyor. Ve oğlunun gelinine uyguladığı şiddet karşısında sessiz kalmak bir yana, destek bile verebiliyor. Kadın kadının kurdu değil, dostu olmalı ki düğüm tam anlamıyla çözülemese de, biraz olsun gevşeyebilsin…

SUÇ İŞLEYEN KADININ ARKASINDA DA ERKEK VAR

Romanda cinayetten uyuşturucu ticaretine, trafik kazasından rüşve ve gasp gibi geniş bir yelpazede ‘suçlu kadınların’ öykülerini anlatıyorsunuz. Fakat bu suçların büyük kısmında erkeğin ya da erkek egemen düzenin parmağını görüyoruz.

■ “Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır” diye beylik bir laf vardır ya… Suç işleyen her kadının arkasında da, genellikle bir erkek var maalesef. Sinek bile öldüremeyen bir kadını, ağır tahrikle katile çevirebiliyorlar. Yanı sıra uyuşturucu ve dolandırıcılık konularında patron konumunda olan erkekler, yakınlarındaki kadınları suçlarına ortak ediyor. Örneğin uyuşturucu satışında, telefon konuşmalarını kadına yaptırıyor. Sonra da ihbar ediyor. Ancak erkeklerden bağımsız suçlar da var tabii. ‘Kelepçe’deki, annesine ötenazi uygulayan hemşire İlknur ve gece nöbetindeki eczaneye soygun amacıyla girip ağabeyiyle beraber eczacıyı öldüren Sevil gibi…

(Hürriyet Kitap, 14.4.2016)

 

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN