Post image
DORA : FREUD’A KAFA TUTAN KIZ

Aslı Tohumcu

On sekiz yaşındaki Ida Bauer, Sigmund Freud‘un dükkânından içeri girdiğinde takvim 1900’ü gösterir. Ida, bir aile dostlarının tacizini paylaştığı ailesi kendisine inanmadığı için hissettiği utanç yüzünden belki de, konuşamamaktadır Freud’un kapısı çalındığında. Freud’un histeri tanısı koyduğu, notlarında Dora adını verdiği ve intihar ettiği belirtilen Ida’nın, Freud’u itici bulduğu ve 3 aydan kısa bir süre içinde seanslara son verdiği söylenir.

Freud, 5 yıl sonra yayımladığı “Dora Vakası” adlı makalesinde, kadınların tecavüz ve taciz travmalarını bir tür sahte anı vakası, hayal ürünü olarak değerlendirir. Neyse ki 2000’lerde, David Sachs adında bir başka beyefendi çıkar ve (çok havalı bir şekilde), Freud’un Dora’nın bilinçaltını ortaya çıkarmaktansa, Dora’nın bilinçaltında ne olduğuna dair kendi bilinçaltındakileri ortaya çıkardığını iddia eder. Dora’nın terapiden ayrılmasının nedeni, belki de Freud’un onu kabul etmeye zorladığı hikâyedir.

Freud ve Dora Vakası edebiyatın hayal gücünü hayli tetiklemiş bir unsur. Tetikleyici olmasına tetikleyici elbette, ancak edebiyat tarihi, Lidia Yuknavitch‘in Dora: Freud’a Kafa Tutan Kızı gibisini zor görür dersek belki haksızlık etmiş olacağız bazı romanlara ama, Yuknavitch’in popüler kültürü bile sollayan bu şaşırtıcı, çatlak romanına başka nasıl iltifat etmeli bilemiyor insan. Ne de olsa Ida/Dora yerine Freud’u analiz etmeye kalkışmak ve bunu yaparken ortaya (kabaca bir özetle) kalbe, duygusal ve tensel sevgiye, nefrete, anlaşılmaya dair bir kara komedi çıkarmak kolay iş değil.

Günümüz gençliği şakaya gelmez

Yuknavitch’in Ida’sı, Bay K. tarafından taciz edilen bir genç kız. Bayan K. ile mercimeği fırına veren babası, elbette kızının doğru söylediğini düşünmek yerine, parayı bastırıp Seattle’m en pahalı terapistini tutuyor. Ancak evdeki hesap çarşıya uymuyor ve Jack Kerouac okuyan, sanat filmleri çeken, kan görmekten korkmayan Ida’mız, bu yaşlı ve çakal terapisti zekâsıyla bir güzel tokatlıyor.

Ne de olsa Ida günümüz gençliğinin iddialı bir örneği, Dora adını bile kendi almış, modifiye ettiği Kâşif Dora çantasını (“Çizgi film karakteri ufaklığın gözleri artık çengelli iğneden. Ağzını kırmızı sabit kalemle şişme bebek ağzı gibi yaptım. Tek eline de küçük bir tabanca çizdim, Cidden çok tatlı oldu. Üzerinden sarkan o gerizekâlı mavi maymun yok mu, onu da ölüm simgesi bir iskelet yapmak zorunda kaldım.”) yanından asla ayırmayan bir kız. Koskoca Freud’a Siggy ya da Herr Doktor diye hitap etmekten, ne hissettiği sorulduğunda, Freud’a yaşlı penisini işaret etmekten çekinmeyen bir kız. Ses kayıt cihazından ve reçeteli ilaçlarından vazgeçmeyi aklından bile geçirmiyor, Yatak odasının duvarlarına mor kalemlerle alıcısı Francis Bacon olan mektuplar yazıyor. Black Flag, Elliott Smith ve Velvet Underground dinliyor. Avantgart sinemaya dair tutkulu düşünceleri var.

Lidia Yukavitch’in Ida’yı böyle yaratması tesadüfi olmasa gerek, ne dersiniz? Ida’yı sarmaladığı nitelikler aslında bir roman kahramanı olarak genç bir kızı betimlemekten öte, anlaşılmanın, dinlenmenin önemini, yaşadığımız kültürün kadınlar açısından baskıcı yanlarım ve sıradan kadına yaşatılan zalim maskaralıkları betimliyor da diyebiliriz.

Bazılarının mide kaldırıcı (Freud’un çayına karıştırılan Viagra’yı lıkır lıkır içmesinden sonra yaşananları kestediyorum. Ben oralarda çok güldüm ama gözlerim de faltaşı gibi açılmadı değil hani) ya da uçuk bulacakları (hadi ama, yaşadığımız hayatı ve ülkeyi hangi uçukluk gölgede bırakabilir?) roman, yine bazılarının seksist bulduğu Freud’dan alınan sıkı bir intikamın fantezisi aynı zamanda.

Romanın sonunda Freud’u bekleyen akıbet, Yuknavitch’in sadece iyi bir romancı olduğunu değil, çok pis intikam alabildiğini de ispatlıyor. (Hatta romanın bir yerde, bu intikam için yazıldığı bile söylenebilir belki, ki bence hiçbir sakıncası yok. Sonuçta kadınlar adına alınmış bir intikam ne de olsa.)

Yuknavitch’in zihnimize ektikleri

Aslında yazarın, romanın daha başlarında, Ida aracılığıyla zihnimize ektiği Freud algısı da çok acınası, çok zavallı. Bu yüzden intikamın roman boyunca istikrarlı bir şekilde sürdüğünü söyleyebiliriz. (Ama romanda istikrar iyidir, değil mi?) Ida’nın, Freud’a fallik bir kabus yaşatmakla kalmaması (sürprizi bozmamak için anlatmıyorum, oysa nasıl da kaşınıyorum anlatmak için), o kâbusu filme alıp, başta seanslarmınki olmak üzere, bir dolu ses ve müzik kaydıyla soslandırarak, ortaya medya devlerinin bile peşine düşeceği, Freud’un kariyerini tepetaklak edebilecek bir film çıkarması gibi örneğin.

Daha basit ve sade bir örnek isteyenler için Freud’un odasının Ida’nın gözünden tasvirinin de altı , çizilebilir. Hayli uzun bu tasvirin en ~ çarpıcı ve matrak yerinden alıntı yapayım: “Peki başyapıt? Bir divan. Evet, doğru duydunuz. Sigster’in devasa bir divanı var. Kaçık hastalar için tek seçenek olan uzayıp giden bir şey-zımparalanmış İtalyan derisinden. İlk yorumum, ‘Dostum, bu divan ne iş? Buna oturmam mı gerekiyor şimdi?’ olmuştu. Refleksolojiyle ilgili saçmasapan bir şeyler anlatmaya girişmişti-uzanma pozisyonundayken bilinçaltının daha kolay ortaya çıktığına dair deli saçması bir teori. ‘Kızların etek altını görmek de daha kolay oluyor, değil mi?‘ demiştim.”

Kimileri için Ida çekici, sevilebilir bir karakter olmayacak, “sorunlu” bir genç kız olmaktan öteye geçmeyecek belki. Ida’nın bunu takacağını sanmam ya, yine de belirtmekte fayda var: Ida aslında bir “tutunamayan” olarak kadının modern bir portresi, bir radikal modern sanat âşığı olarak, kendi başına modern sanata bir güzelleme aynı zamanda.

Ida’nın duvarına yazmayı düşündüğü Siggy’ye özel not her şeyi açıklıyor (ve özetliyor) sanki: “Hey, beyin sikici! Bir daha bir kadınla çalıştığın- ‘ da, ona hangi şehir olduğunu sor. Ya da okyanus. Ona kadınların yazdığı şiir kitapları ver. Sylvia Plath, Anne Sexton, H.D., Adrienne Rich, Mary Oliver, Emily Dickinson gibi. Onun kendini çizmesine, resmini yapmasına ya da şarkısını söylemesine izin ver sen. Ağzını. Açmadan. Önce.” (Yoksa işte bu hikâyedeki gibi madara ederler, sefil ederler adamı.)

İşte böyle, bir süre çenemizi kapayıp Dora: Freud’a Kafa Tutan Kız’ı okumakta burada saymakla bitmeyecek keyifler var. Cidden. Elbette ki, Freud bir yana, üzerimizde emeği geçmiş terapistlerin de hakkını yemeden. Cidden.

DORA : FREUD’A KAFA TUTAN KIZ

Lidia Yuknavitch

Çeviren: Kıvanç Güney

April Yayıncılık 2014,262 sayfa, 22 TL.

(radikalkltap.com. 28 Mart 2014)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN