Post image
Çukurova’nın Sesi

 

Okan TOYGAR

“Çukurova’da bahar harikadır. Gök masmavi, kırmızı topraklar yemyeşildir! Çukurova’nın bereketi toprağına dört kilo çiğit at, seksen kilo kütlü, yani tohumlu pamuk versin!” (Bereketli Topraklar Üzerinde)

Yapıtlarını eşsizliğin, sömürünün ve ayrımcılığın olmadığı bir dünya özlemiyle kaleme alan Türk Edebiyatının temel taşlarından Orhan Kemal Bereketli Topraklar Üzerinde isimli başyapıtında böyle tarif ediyor Çukurova’nın bereketli topraklarına baharın gelişini.

Bu yazı için yazarın kitaplarını karıştırırken bu roman geçti elime ilkin. Yıllar önce sahaftan almış olduğum 1972 baskısı kitabı koklamak için açtığımda içinden Cumhuriyet Gazetesi’nden kesilerek saklanmış, sararmış bir köşe yazısı çıktı. Yazıyı okumaya başladım. Türk edebiyatının büyük romancısının aramızdan ayrılmasından üç gün sonra 5 Haziran 1970 tarihli “Pencere”. Yani, “Her insan yaşamı boyunca kendi heykelini yontar” diyen aydınlanma bilgesi İlhan Selçuk’un köşesi. “Orhan Kemal’in ardından düşünürken…” isimli köşe yazısına onun künyesiyle başlamış.

“Orhan Kemal’in künyesinde adı Mehmet Raşit Öğütçü diye yazılı.

Doğum: 15 Eylül 1914, Doğum yeri: Ceyhan, Tahsili: Orta, Geçirdiği hastalıklar: Sürüsüne bereket, Medeni hali: Evli, dört çocuk, Sabıkası: Fikir suçundan 4 yıl, Eserleri: 34 adet, Yaşamı: Açlık, sefalet, baskı, zulüm, polis, adliye üzerine. Ve sonu: Ölüm…”

 

 

Çukurova’nın Yöresel Zenginliği

Orhan Kemal’in doğum yeri Ceyhan. Ben de Adana’da doğup Tarsus’ta büyüdüm. Kendimi Orhan Kemal’in eserlerine, bu eserlerdeki olaylara kişilere çok yakın hissetmemin nedeni benim de bu bereketli topraklarda doğup büyümüş olmam mı bilmiyorum. Eserlerinde Çukurova’ya özgü yöresel ağızlar, kebap tarifleri, içmeye dair diyaloglar ve küfürler, okurları, romanların içine mıhlıyor adeta. İşte bir örnek: 1934 yılının Çukurova’sında toprak mülkiyeti üzerine yaşanan kavga ve insanların para, mal ve mülk için neler yapabileceğinin anlatıldığı Kanlı Topraklar’dan.

“Aslen, yerlilerin fellah, yani çiftçi dedikleri Arap uşağı Tahsin’in İzmirliliği, askerliğini orada yapmış olmaktandı. Yoksa kan be kan Adanalı, soy be soy Arap’tı ama iyice Türkleşmişti. Son derece kibar, zarif, keyif ehli biriydi. Adana’da olduğunca, Adana beyti kebabının ustası. Çünkü bu kebabın gerçekten ustaları Arabuşaklılarıydı.

Tezgahın başına geçmiş, şiş kebaplarına kuvvetli ateşe sıralayıvermişti. Dükkana iştah açıcı sıcak bir sıcak bir et kokusu yayılıverdi. Derken Tahsin’in kocaman bıçağının takırtısı.  Domates salatası için soğan doğruyordu.

Çok geçmeden zeytinyağlı domates salatası, buzda şişesi terlemiş 49’luk rakı, kızarmış domatesi bol, taze nane, maydanozlu beyti kebap, kırılmış buz içinde salkımları yatırılmış iri taneli Antep üzümü gelince, Topal Nuri coştu.”

 

 

Trajedilerin İçindeki Dahi İnsanlar

Orhan Kemal’in, Çukurova’nın günümüzde de kısmen devam eden etno-kültürel zenginliğini anlattığı bu satırların altını “edebiyat mutluluktur” deyip çizmez misiniz?

Kanlı Topraklar’ın olumsuz karakteri Topal Nuri’nin etrafındaki herkesi kullanarak zengin olma çabasını bir anlık unutup, kebabın yanında içki coşkusuna bir anlık imrenmez misiniz?

 1945-50 yıllarında, Ceyhan ve Adana’da yaşayan insanların hayat mücadelelerinin gerçekçi bir yaklaşımla dile getirildiği ve ekonomik koşulların aile bağlarını nasıl etkileyebileceğinin anlatıldığı Eskici ve Oğulları’ndan:

“Çömeldiği yerden doğruldu, gitti duvardan gaz lambasını, buzlara gömülü rakı şişesinin bulunduğu kovayı aldı, deminki çiğköfte sıkımının ağzında yitmeyen tadıyla, yalanarak mutfaktan çıktı.”

  …

“Kaynana hamarat hamarat sıkımladığı çiğköfteleri bakır kaba diziyordu. Büyük oğul kovadan rakı şişesini aldı. Soğuktan terlemişti. Şişenin dibine yumruğunu vura vura tıpayı çıkardı. Önce babasınınkini, sonra da kendi kadehini doldurdu.”

Görüldüğü gibi her iki romanda da tüm olumsuzlukların, trajedilerin arasında dahi insanlar yaşamaktan sevinç duyabilmektedirler. Yoksulluğun perişan ettiği aile bir sofrada neşeyle buluşabilmektedir. Orhan Kemal’in pek çok eserinde görürüz bunu. Her öyküsünde aydınlık bir yan, küçük de olsa bir umut ışığı, en olumsuz kişilerinde dahi iyi bir yön vardır.

Kimi eleştirilere karşın Orhan Kemal’in eserlerinde şive ve küfürlerde hiçbir aşırılık yoktur. Tam tersine Çukurovalının kızgınlığını ifade etme biçimini en doğal haliyle aktarmıştır. Orhan Kemal’in bu yalın anlatım biçimi ile okuyucusuna dokunması ve her okuyucunun onun eserlerinde kendi yaşamından bir kesit bulması onun çok okunan ve sevilen bir yazar olmasını sağlamıştır.

İşçilerin, köylülerin, ezilenlerin ve Çukurovalı emekçilerin sorunlarını yazan bu namuslu halk yazarını 49. ölüm yıldönümünde saygıyla anıyoruz.

(Cumhuriyet Kitap, 30.05.2019)

 

 

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN