Post image
Çocuklara çığlık değil kahkaha attırabilmek

bulents

BÜLENT ŞIK (bulentilgaz@gmail.com)

Ailede, okulda, işyerlerinde, sokakta… Her yerde en çok çocuklar acı çekiyor.

Son günlerde artan çocuk istismarı vakaları nedeniyle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam basın toplantısı düzenleyerek anne ve babaların çocuklarına çığlık atmayı öğretmesi gerektiğini söyledi. Yabancılar ile karşılaşan çocuklar “gerektiğinde” bağırarak yardım istemeli dedi. Yani temel mesele çocukların ne yapacağını bilemiyor olmasıydı ona göre.

Dünya Sağlık Örgütü, çocuk istismarını “bir yetişkin veya devlet tarafından bilerek veya bilmeyerek yapılan ve çocuğun sağlığını, fiziksel ve psiko-sosyal gelişimini olumsuz yönde etkileyen davranışlar” olarak tanımlamakta. Bu tanıma göre çocuk istismarını sadece sapkın bireyler yapmıyor; devlet de işin bir parçası ve bu konuda devletimizin sicilinin epeyce kirli olduğu söylenebilir.

ENSEST

Tacize uğrayan ve öldürülen çocuklar ile ilgili haberler medyada yer bulabiliyor. Peki ya ensest? O kadar büyük bir sorun ki toplumumuzda. Her on çocuktan birinin ensest kurbanı olabileceği dile getiriliyor konunun uzmanları tarafından. Gizlendiği ve üzeri kolayca örtülebildiği için olayın gerçek boyutları hakkında net fikirlerimiz yok. Ama bir hastanenin psikiyatri servisinde görev yapan hekimler ile konuşmak bile olayın vahametini anlamak için yeterli olabilir.

YASALAR

Hükümet çocuk tacizi ve istismarını önlemek için bu konu ile ilgili cezaların artırılacağını dile getirdi. Yasaların varlığı toplumsal düzeni tesis etmek için yeterli görülüyor. Ama adalet yasaların varlığından çok nasıl uygulandığı ile ilgili. En çok da sağduyu ve vicdan ile ilgili. Yasalar suçu önlemek şöyle dursun; suça teşvik edici bile olabiliyor. Hatırlayanlar bilir, birkaç yıl önce 10 yaşındaki kızına tecavüz eden bir baba ‘kızının ruh sağlığı bozulmadığı için’ ceza indirimi almıştı.

cocuk2

4+4+4

4+4+4 eğitim sisteminin bir sonucu olarak çocuk işçilik yaşı fiilen 13 yaşa kadar düştü. Geçen yıl 59 çocuk öldü iş kazalarında (!). Bu konuyla ilgili devlet kurumlarından hiçbir ses seda yok. Aslında çocuk ve işçi sözcüklerinin yan yana gelmesi bile bir garabet zaten.

İŞTEN KOVULAN ANNELER

Anne sütü yaşamın ilk yıllarında çocuk sağlığı açısından çok önemli. Kadın çalışan sayısı 150’den fazla olan işyerlerinde işverenin kreş açma zorunluluğu var. Yasa var yani. Anneler ve babalar çocuklarına yakın olabilsinler diye. Uygulamada ise durum şu: Eğer iş yerindeki kadın çalışan sayısı 150’den fazla ise kadınlar işten çıkarılarak sayılarının 150’nin altına düşmesi sağlanıyor. Bu uygulama en çok da turizm sektöründe yapılıyor.

YARI UYKULU EĞİTİM

Eğitim konusunda yetkili yetkisiz herkes işlerin iyi gittiğinden her fırsatta söz eder. Devlet erkânı hiçbir konuda işlerin kötü gittiğinden söz etmez zaten. Peki, manzara ne?

2013-2014 eğitim öğretim yılında, öğrencilerden bir bölümünün sabah, bir bölümünün de öğleden sonra derse girdiği ikili eğitim yapan okulların oranı ilkokullarda yüzde 23, ortaokullarda yüzde 29, liselerde ise yüzde 12’ye düştüğü büyük bir müjde ile açıklandı. İşler iyi gidiyor yani. Ama gerçekte durum ne? Bunu anlamak için yüzdeleri değil çıplak sayısal rakamları dikkate almak gerekli.

Altı yaşında eğitime başlayan 1 milyon 600 bin çocuktan 400 bini sabahın köründe saat 7.20’de derse başlayacak.

İlkokul ve ortaokul seviyesinde6 milyon öğrenci; lisede ise 1 milyon 100 bin öğrenci ikili eğitim sistemi uygulanan bir okula gidiyor. Giyinmek, kahvaltı yapmak (yapıldığını varsayarsak), yürüyerek, toplu taşıma araçlarıyla veya eğer parasını ödeyebiliyorsanız servisle en az 20 ile 60 dakikalık bir zaman diliminde yol almak zorundasınız. Bunun için kaçta uyanmak gerekiyor hesabı size bırakıyorum; ama 6’ya 20 kala uyanan çocuklar olduğunu biliyorum. Ülkemizde çoğu kentte güneş daha doğmamış oluyor o saatte.

ÇIĞLIĞI DUYMAYANLAR

Çocuklara çığlık atmayı öğretmek gerek öyle mi?
Yeterince dikkat edilirse görülür; çocuklar çok kolay çığlık atıyor zaten. Bütün mesele büyüklerde; sessiz sedasız yoluna devam edenler, göremeyenler, görmezden gelenler ve işbirlikçilerde… Hayatımızın her alanına sızan, ama hayatı var etme konusunda olması gereken hiçbir yerde olmayan devlette.

(Birgün gazetesi, 9 Mayıs 2014)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN