Post image
Bunca şair 35’i işaret ediyorsa durup bir dinlemek lazım

24931_151_11

İpek Ceylan ÜNALAN

İlk romanı “35 Çok Güzel Gelsene”de kocası tarafından terkedilen bir kadının kendini bulma yolculuğunu anlatan Pınar Çelikel, “Bir boşanma hikâyesini eğlenceli hale nasıl getiririm diye düşünerek başladım. Öyle ya boşandıktan sonra da hayat eğlenceli devam edebilir” diyor.

Sizi yazdığınız yazılar, yaptığınız haberlerle tanıdık. Şimdi ise “35 Çok Güzel Gelsene” ile yazarlığa adım attınız. Nasıl verdiniz bu kararı, sizi kitap yazmaya yönlendiren ne oldu?

Aslında pek niyetim yoktu. “Benim de kitabım olmayıversin” diyordum. Belki de yazıyı çok ciddiye alan ve içine balıklama atlama haddini kendinde bulmayan bir gelenekten geldiğim için. Bir türlü istediğim sade tadı yakalayamadım uzun yazılarda. Bir de çok sabırsızım. Alışmışım bir haberi yazıp bitirmeye, hemen vedalaşmaya. Devamlılığı olan, aylar alan bir yazma biçimi cidden çok disiplin istiyor. Geçen yıl, dergiye ara verdiğim dönemde zaten var olan bir hikâyemi genişletip roman yazmaya karar verdim. Kahramanlar hazırdı. Detaylandırmak gerekiyordu. Yazma nedenim ise çok basitti aslında, büyük anlamlar yüklemeye gerek yok: İnsanlara, benzer hayatlar, benzer olaylar yaşadığımızı hatırlatmak. Sonuçta nefes aldığımız sürece her şeyin çaresi var. Zamanımız varken tadını çıkarmak lazım.

Kitapta iki çocuk sahibi Peri’nin 10 yıllık hayat arkadaşı Ahmet’ten boşanma sürecinde yaşadığı duygu değişimlerini okuyoruz. Peri’nin hikâyesi nasıl düştü aklınıza?

Peri’nin hikâyesini 3-5 yıl önce bir öykü olarak yazmıştım. Bunalım dolu bir hikâyeydi. Yıllar sonra yeniden okuyunca çok sıkıcı buldum o halini. Bir boşanma hikâyesini eğlenceli hale nasıl getiririm diye düşünerek başladım. Öyle ya boşandıktan sonra da hayat eğlenceli devam edebilirdi; film bitmiyordu ki! Kitabı okuyanlar arasından üç-beş kişi bile, “Bir tek ben böyle hissetmiyormuşum,” deyip hayata karşı umutlanırsa çok mutlu olurum.

Peri aynı zamanda “şehirli kadını” temsil ediyor. Eğitimli, kariyer sahibi, sosyal çevresi ve hayatı olan güçlü kadını. Ancak yine de konu erkekler/ özel hayat olduğu zaman iki ayağı birbirine dolanıyor. Neden kuramıyor dengeyi?

Uzun zaman erkekler konusunda güvenli bir limandaydı Peri. Evliydi. Unutmuştu nasıl flört edilir, nasıl sevgili olunur. O pencere kapalıydı hayatında. Sonra birden beklemediği bir anda kendini bekâr bulunca neye uğradığını şaşırıyor. Üstelik ilişkilerin son 10 yılda geldiği nokta hiç de onun hatırladığı gibi değil. Tabii bir de istememe hissiyle mücadele etme durumu var. Kendine yaptığı haksızlıklar var. Kendine güveni yerle bir. Her kadın gibi önce bunu toplaması lazım bir ilişkiye başlamadan önce.

Ayrılığı kabullenemiyoruz

Peri bir türlü anlam veremiyor her şeyini bilen/bildiği adamın hayatından çıkmak istemesine. Siz nasıl bakıyorsunuz erkeğin kadının hayatından gitmek istemesine?

Ben de dâhil hepimiz ilişkilere başlarken, yaşarken çok çok iyiyiz ama ayrılık zamanı gelince bir türlü kabullenemiyoruz. İtiraf edelim kötüyüz bu konuda. Hayat bir yolsa o yolda pek çok insanla karşılaşıyoruz. Bir süre birlikte yürüyoruz, çok şey öğreniyoruz. Seviyoruz, eğleniyoruz. Ama o insanın yolu farklı bir yöne gidecekse ille de elinden tutup benimle gel diyemeyiz. Bunu kabul etmek gerek. Israrcı olmamak gerek. Çok zor çünkü bu noktada devreye egolarımız giriyor. “Nasıl beni istemez?” derken ne kadar mükemmel olduğumuzdan eminiz. İşte, Peri bu gidişle her şeyi kontrol edemeyeceğini, hayatı akışına bırakmak gerektiğini öğreniyor.

“35 Çok Güzel Gelsene” aynı zamanda bir kadının kendini bulma hikâyesi. Düşe kalka, deneye yanıla… Yolun yarısı denilen 35’te de yeni ve çok güzel bir hayatın kurulabileceğini gösteriyor kitabınız bir bakıma…

Evet. Yaş almak, anı biriktirmek hayatın en eğlenceli yanı. 20 yaşında okuduğunuz bir kitabı 40’ta okuduğunuz zaman size bambaşka şeyler söylemesi gibi. Sadece 35’te değil bence her yaşta, karar verip pek çok şey değiştirilebilir hayatta. Yeter ki isteyin.

Size “35 yaş” ilhamını veren ne oldu?

14062017150154976387035 aslında sadece temsili bir rakam. Herkesin bir ikinci, üçüncü ya da dördünce şansa inanması gerektiğini anlattım. Denemekten, mutlu olmayı istemekten korkmamalı kimse. İnanmazsak olmaz. 40’a yaklaştıkça, “Ben kimim?”, “Hayattaki amacım ne?” sorularını daha sık sormaya başlıyoruz. Ondan öncesi, “Hangi üniversiteye gidersem hayatım kurtulur? Bu iş bana para kazandırır mı? Nerede oturacağım? Kimle evleneceğim?” şeklinde oluyor. Yıllarla birlikte kendini aramaya başlıyorsun. Gerçi yanılgıya da düşmemek lazım. Bazı yaşanmışlıklar insanı çok daha çabuk olgunlaştırabiliyor. Ama bunca şair, düşünür 35’i işaret ediyorsa da bir durup dinlemek lazım.

(Vatan Kitap, Haziran 2017)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN