Post image
‘Borsada kazanıp devrim çağrısı yapan bir adam: Engels’

İşçi Partisi eski milletvekili, dünyaca ünlü Victoria&Albert Müzesi’nin yöneticisi, İngiliz tarihçi Tristram Hunt’ın kaleme aldığı Friedrich Engels biyografisi ‘Fraklı Komünist’ Türkçede. Hunt ile Engels’in Marksist hareketteki önemini, siyasi duruşunu, Marx ile ilişkileri ve çelişkileri üzerine konuştuk.

Bu kitabı neden yazdınız, neden Engels’i ele aldınız?

Doktoramı Victoria dönemi İngiltere’sinde kentsel gurur üzerine, 19’uncu yüzyıl ortası Victoria dönemi kentleri üzerine yaptım. Birmingham, Glasgow, Liverpool ve elbette Manchester… 19’uncu yüzyıl ortasının Manchester’ını çalışırsanız, karşınıza derhal Friedrich Engels ve ‘İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu’ adlı eseri çıkar. Kitabı okudum ve bu büyüleyici metinden çok etkilendim. Sonra yazarını da merak etmeye başladım. Kimdi bu adam, nasıl biriydi… Marx ve Engels diye biliyoruz, ama Engels hakkında yeterince bilgi sahibi değiliz aslında. Bu pamuk tüccarı, nasıl olmuş da aynı zamanda bir komünist olabilmişti, Marx ile nasıl bir ilişkileri vardı? Böyle böyle Engels hakkında bir merak uyandı ve beni biyografisini yazmaya götüren süreç başlamış oldu.

Sizin de irdelediğiniz üzere, Engels çelişkilerin insanı. Gündüz ‘frak giyen pamuk tüccarı’, gece komünist; böyle ikili bir hayatı var. Fakat kendisi bu durumda bir çelişki görmemiş gibi: Kitaptan bir alıntıyla söylemek gerekirse, şöyle diyor Engels: “Bir insan aynı zamanda hem borsacı hem de sosyalist olabilir ve bundan ötürü borsacı sınıfına mensup insanları küçümseyip onlardan nefret edebilir.” Biraz açabilir misiniz bu yaklaşımını, siz nasıl değerlendiriyorsunuz Engels’in çelişkilerini?

Engels, komünist ve sosyalist çevrelerde işinin, siyasi açıdan aleyhine kullanılacağının kesinlikle farkındaydı ve zaten tam da bu yüzden düzenli olarak siyasi muhaliflerinin saldırısına maruz kalıyordu. Ama düşündüğü birkaç şey vardı: Her şeyden önce, kapitalizmin doğasını anlamak için kapitalist sistemin içinde yer almak faydalıydı. Nitekim Marx’ın ‘Kapital’deki kapitalizm anlayışının büyük bölümü Engels’in Manchester pamuk endüstrisine dair deneyimleri üzerine bina edilmiştir. İkinci olarak, eğer bu kapitalist rejimin altında yaşıyorsanız, çoğunluğun iyiliği adına gelecekteki sosyalist devrim için, buna katlanmanız gerekir. Ne yapıyordu Engels? Para kazanıyordu, eserlerini üretebilmesi için Marx’a kaynak sağlıyordu. Bir tür işgal altında yaşamak gibi. Kapitalist sistem altındayken, bir yandan onu devirmeye çalışıp bir yandan da yaptığın işe devam etmek zorundasın. Bu şekilde gerekçelendiriyordu.

İngiliz tarihçi Tristram Hunt ile Işın Eliçin konuştu.

 

Siz nasıl buluyorsunuz bu gerekçelendirmeyi?

Engels’in bu yaklaşımında derin çelişkiler olduğunu düşünüyorum. Vaaz ettikleri siyasete uygun yaşayanlar da var. Ama Engels açısından bakarsak şunu da unutmamalıyız; 1848’de gerici harekete karşı ön cephede savaşmıştı ve 1850-51 yıllarında Londra’da Marx’la çok zor bir dönem geçirdiler. Bence işte tam da o zaman fark etti ki eğer Marx bu büyük eseri yazacaksa, Engels’in de pamuk endüstrisindeki işine geri dönerek, kendisini feda etmesi gerekiyor.

Borsada yatırım yapmak da buna dahil mi?

Büyük bir yatırımcıydı. Dünyanın en yoksul ülkelerinin varlıklarını ellerinden alan en büyük sömürge şirketlerinin hisselerine sahipti. Ama aynı zamanda sömürgecilere karşı ayaklanılsın da istiyordu. Bir yandan borsadan para kazanıp, bir yandan devrim çağrısı yapan bir adam. Sanırım, o bunu şöyle açıklardı: Kapitalizm altında yaşıyorsanız, bundan azami faydalanmanız ve bütün emek ve kaynaklarınızı sistemi alaşağı etmek için kullanmanız gerekir.

MARX EGOİSTTİ AMA ENGELS’İ ÇOK SEVİYORDU

Kitapta Engels’in Marx’a olan sevgi ve saygısı önemli bir yer tutuyor. Marx’a destek olabilmek çok büyük kişisel ve siyasi fedakârlıklar yapmış. Üstelik de Marx’ın bırakın ödüllendirmeyi, çoğu zaman heves kırıcı davranmasına rağmen. Örneğin ‘Kapital’i Engels’e ithaf etmiyor. Engels’in bu koşulsuz fedakârlığını nasıl açıklıyorsunuz?

Marx korkunç derecede egoist, benmerkezci, solipsist biriydi, ama Engels’i seviyordu. Çok derin, çok yakın, inişli çıkışlı bir ilişkileri vardı. Engels ise Marx’ı hem bir dost hem de dünya çapında tarihi bir şahsiyet olarak görüyordu. Dolayısıyla kusur ve zaaflarına katlanıyordu. Çünkü Marx, Engels için çoğunluğun iyiliğine, sosyalist devrime giden yolda bir aracıydı. Bu nedenle de Marx’a karşı daima çok vericiydi. Marx’ın ölümünden sonra da kızlarının en büyük destekçisi oldu. Daha büyük bir iyilik için kendini feda ve derin bir inanç…

Engels mütevazı biri. Marx’ın yanında kendisini ‘ikinci keman’ olarak görüyor. Ama sizin kitabınız, Engels’in ikinci kemandan fazlası, bağımsız bir düşünür olduğunu gösteriyor. Bir kuramcı olarak öneminden bahseder misiniz?

Bu kitabın bir amacı da Engels’i Marx’ın kanonundan ve gölgesinden öteye taşımaktı. Bence Marx’ın düşüncelerini en ilginç yönlere taşıyan Engels’tir. Şaşırtıcı, ama feminist sosyalizm Engels ile başlar. ‘Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni’ndeki anlayış, cinsiyetçiliğin kapitalizmden bağımsız anlaşılamayacağı, kapitalizmin yıkılışıyla cinsiyetçiliğin de son bulacağı yaklaşımı bütün bir kuşak feminist akademisyene inanılmaz feraset kazandırmıştır. Engels büyük bir Marksizm, büyük bir kentleşme kuramcısıdır. Oysa David Harvey’de Friedrich Engels’in çalışmalarından hiç bahis yok. Engels kentsel bağlamda mekânsal çatışmanın sınıfsal bir çatışma olduğunu kavramıştır. Müthiş bir imparatorluk ve kapitalizm kuramcısıdır. 20’nci yüzyıl Marksist düşüncesi için son derece verimli pek çok alan açtı.

MARX VE ENGELS BUGÜN KENDİLERİNİ İSTANBUL’DA KONUMLANDIRABİLİRDİ

Marx ve ailesinin ‘general’ diye hitap ettiği Engels aynı zamanda bir eylem insanıydı. Barikat ve cephe deneyimi Engels’in düşüncelerine nasıl etki etmiş?

1848’de, barikatlarda geçirdiği zamandan önce de kanı deli akan, devleti şiddet kullanarak devirmek isteyen bir devrimciydi. Fakat, 19’uncu yüzyılın ikinci yarısında, Almanya’da SPD’nin (Sosyal Demokrat Parti), Avusturya’da komünist partinin şansları açıldıkça, sosyalizme barışçı yoldan, parlamento aracılığıyla erişme ihtimali Engels’e daha cazip gelmeye başladı. Kanımca barikatlarda geçirdiği dönem ertesinde, zamanla şiddet yoluyla devrim düşüncesinde yumuşadı. 1848’in sosyalist devrim konusundaki fikirleri açısından belirleyici olduğunu sanmıyorum. Oradaki deneyimi, daha ziyade ona, orta sınıflara güvenilmeyeceğini, çünkü her durumda işçi sınıfını satacaklarını öğretti. Dolayısıyla önce orta sınıfların devrimi, ondan sonra proletarya devrimi değil de doğrudan proletarya devriminde ısrarcıydı.

Engels bugün hâlâ güncel mi ve neden?

Akademide feminizm, kentleşme, sömürgecilik gibi Marksist düşüncenin incelenmesi gereken birçok ilginç alan var. Kapitalizmin doğasını sorgulamak açısından bir kaynak olarak soruyorsanız, evet; rant, değer, metalaşma ve özellikle finans kapitalin doğasına dair zihin açıcı noktalar var. Siyasi aktiviteleri için düşünürsek, Marx ve Engels bugün olsa, nerede konumlandırırlardı kendilerini? Lagos, Nairobi, Mumbai ya da İstanbul… Kapitalizmin en gelişmiş biçimlerinin daha az gelişmiş toplumlarla kafa kafaya geldiği, dolayısıyla gerilimin yüksek olduğu ve kapitalist üretim tarzında değişim yaşanan yerleri seçerlerdi herhalde.

Özel mülkiyetin ve mirasın kaldırılması… Bu tür fikirler yeniden gündeme geliyor aslında?

Özel mülk ile özel eşyayı ayırmak lazım. iPhone’nuz yine sizin olacak, ama özel mülk sahipliği, kira sistemi sosyalizmde değişecek. Mirasla edinilen servet konusundaki güncel tartışma açısından, evet Marx ve Engels’in bu konudaki fikirleri, özel mülk sahipliğinin tamamen yasaklanmaması koşuluyla, hâlâ aktif.

Siz Marksist misiniz?

Hayır, hayır değilim. Pek çok içgörü kazandırdılar, ama öyle bir inanç sıçramasını ben yapamam.

Tristram Hunt

İnanç sıçraması mı lazım Marksist olmak için?

Lazım. Çünkü insanlık zorunluluk krallığından özgürlük krallığına geçiyor. Marksist vizyona göre, proletarya devrimi sırasında tüm toplum bir anda bir araya geliyor ve ortak insanlığımızı hatırlıyoruz. Rekabeti bırakıyoruz, işbirlikçi oluyoruz. Korkarım bir tarihçi olarak böyle bir intikal anına kuşkuyla yaklaşıyorum.

İşçi Partisi’nden milletvekiliydiniz, hatta partinin gelecekteki liderliği için adınız da geçmişti. Derken birden Victoria&Albert Müzesi’ni yönetmek için hepsinden vazgeçtiniz. Niye bıraktınız siyaseti? Jeremy Corbyn’in liderliğindeki İşçi Partisi’yle mi ilgili yoksa daha genel, günümüzdeki siyaset yapma tarzı ile mi ilgili? Siyasete geçici olarak mı ara verdiniz, bu gidişin dönüşü olmayacak mı?

V&A’nın müdürü olmak bence dünyanın en güzel işi ve bu işi yapma fırsatını yakaladım. Politikaya girmeden önce tarihçiydim; 19. yüzyıl kent yaşamı ve kültürü uzmanlık alanım. Milletvekili olmak yerine burada olmanın en güzel yanı, insanların sanat ve tasarım anlayışını değiştirecek yaratıcı ve ilginç işler yapma şansınızın olması. Bu müzede küreselleşme, çokkültürlülük, kimlik, Avrupa gibi siyasetin de gündeminde olan konularda, geçmişe ait objeleri yorumlayarak, onlarla etkileşime girerek yaratıcı bir şekilde ilgilenme fırsatı buluyorum.

FRAKLI KOMÜNİST
FRIEDRICH ENGELS’İN
DEVRİMCİ HAYATI
Tristram Hunt
Çevirmen: Işıl Eliçin, Mehmet Ratip
İletişim Yayınları, 2018
390 sayfa, 36 TL.

(Hürriyet kitapsanat, 04.05.2018)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN