Post image
Bir katil zanlısının anatomisi: Üst düzey cani

 

Fulya SOYBAŞ

Türkiye, henüz hayatının baharında, çevresi tarafından ‘lükse düşkün ve nazik biri’ olarak tanınan 48 yaşındaki mühendis, emlak şirketi sahibi, evli ve çocuk babası Mustafa Murat Ayhan tarafından vahşice katledilen Azra Gülendam Haytaoğlu cinayetini konuşuyor. Katil zanlısı, genç kızı boğarak öldürdüğünü, sonra da banyoda 5 parçaya ayırarak cesetten kurtulmaya çalıştığını itiraf etti. Peki, nasıl bir insan gözünü bile kırpmadan böylesine canice bir cinayet işleyebilir? Cem Garipoğlu, Cemal Metin Avcı ve şimdi de Mustafa Murat Ayhan… Canilerin ortak bir portresi olabilir mi? Sordum.

STATÜSÜNÜ KORUMAK İÇİN GENÇ KIZI KATLEDEN BİR SAPIK

 

 

Adli Tıp Uzmanı, Prof. Dr. Nevzat Alkan gerçekçi bir analiz için önce durumun fotoğrafını çekerek, vahşi cinayeti kendi penceresinden şöyle yorumluyor:

“Katil zanlısı 48 yaşında, boşanmış, nazik, parası var, iyi giyimli, iyi eğitimli bir mühendis. Genç kıza bir abi gibi yaklaşıyor, ki ifadesinde iş teklif ettiğini söylüyor. Anlayacağınız maktulle güven ilişkisi kuruyor. Azra ise hem çalışıyor, hem okuyor. Belli ki ihtiyacı var! Ailesinden ayrı, ablası ile yaşıyor. Üstüne bir de koronavirüse yakalanıyor, ablası ile tartışmış, kalacak yeri yok! Yardım için daha yeni tanıştığı ve sosyal statüsü, görünüşü sebebiyle ‘iyi’ bir insan olduğunu düşündüğü katil zanlısını arıyor, oysa nereden bilecek adam cani bir sapık! Yardım bahanesi ile götürdüğü evinde genç kıza ya cinsel saldırıda bulunuyor ya da teşebbüs ediyor, tüm bu detaylar adli tıp incelemesinde ortaya çıkar, kızdan beklemediği bir direnç gelince de kızın boğazına yapışıp, öldürüyor. Bu adam sapık! Bu adam cani! Onun dışında, ‘Yok, kızın adını vücuduna yazmış’ falan… Kulaktan kulağa yayılan diğer her şey bana göre hikâye! Romantikleştirme çabası.

SİCİL KAYGISI

“Bu adam bir seri katil falan olsa bu yaşına kadar mutlaka bir ‘uyarı’ verirdi! Araştırdığım kadarı ile sicili temiz. O an kuvvetle muhtemel, ‘Bu kız gider beni şikâyet eder, statüm yerle bir olur, işim bozulur… Öldüreyim, ortadan da kaldırayım’ gibi düşünerek genç kızı yok etmek amacı ile canice ve soğukkanlı hislerle bu cinayeti işledi. Katil zanlısının portresi Münevver Karabulut cinayetini işleyen Cem Garipoğlu’ndan mesela çok uzak! Garipoğlu da son derece aklı başında, munis, iyi huylu bir delikanlıya benziyordu. İlk bakışta katil zanlısı ile benzer özellikler gösterdiğini söylemek mümkün ancak Garipoğlu’nda dışa vurulmamış anti-sosyal kişilik özellikleri sözkonusuydu. Kendi iç dünyasında devam ettirdiği yoğunlaşmış agresyonu, çıkmaz yolda olduğunu anlayınca ortaya çıkardı. Ve orada bir ilişki vardı. Burada bir ilişki yok. Tamamen sapık bir adamın çaresiz bir genç kızdan faydalanmaya çalışması ve sonrasında, hele de Azra, ‘Şikâyet edeceğim, rezil edeceğim seni’ dediyse, parçalayarak yok etme çabası var. Bu kişinin patolojik düzeyde bir manyaklığı olsaydı bugüne kadar mutlaka ipuçlarını verirdi. Sapıkça, cinsel dürtülerle bir hamle yaptı… Kız direndi… ‘Cinsel saldırı şikâyeti olur da kepaze olurum’ diye de öldürüp, ortadan kaldırdı. Burada sıkıntı genç kızın böyle muhtaç bir durumda kalması!”

İDAM TARTIŞMASI

Prof. Dr. Nevzat Alkan konuşmamız sırasında çokça tartışılan bir konunun da fitilini ateşliyor. İdam! Prof. Dr. Alkan, “Bir sağlıkçı olarak hem istismara yol açacağını düşündüğümden hem de ‘Etkili ceza ver, idama gerek yok!’ bakış açısına sahip olduğum için idama kesinlikle karşıydım. Bugüne kadar… Ama şimdi bu katil zanlısının da diğerleri gibi ağırlaştırılmış müebbet alıp, 10-15 sene sonra çıkacağını biliyorum. Böyle bir sistemde, kadın cinayetleri ve çocuğa cinsel istismar davalarında, idam konusu ciddiyetle tartışılmalı!” diyor.

EĞİTİMLİ KİŞİLERİN BU TARZ CİNAYETLERE EĞİLİMİ FAZLA

 

Adli Tıp Uzmanı, Prof. Dr. Halis Dokgöz ise çok çarpıcı bir tespitini dile getirerek giriyor söze: “Saldırgan profillerine baktığımız zaman eğitimli kişilerin bu tarz cinayetlere eğilimleri daha fazla.” Peki neden? “Kariyerlerini, mevcut statülerini kaybetmeme dürtüsü var da ondan” diyor, şöyle anlatıyor:

“Normalde kişilik bozukluğu olan, anti sosyal kişiliklere sahip olanlar sessiz, kenarda duran, toplumun pek de dikkatini çekmeyen kişilerdir, ama bu kişi, mesleği ile alakalı bir STK’da yönetim kuruluna kadar seçilmiş. Pek de öyle kenarda biri değil yani. Elbette arka planda kişinin herhangi bir psikiyatrik hastalığı olup, olmadığına bakılmalı. Gerçi cezai indirim için ‘olduğu’ iddia edilecektir, ama benim tecrübeme göre genellikle bu tip vakalarda ağır kişilik bozuklukları, psikopati daha ön plana çıkmakta. İlla bir psikiyatrik hastalığı olması gerekmiyor. Hele de kişi eğitimli ise sosyo-kültürel ve maddi statüsünü kaybetmeme güdüsü ile bir anda bu tür bir patlamaya girebilir.”

ORTAK PORTRE OLAMAZ

“Bu tür canilerin ortak bir portresi olamaz. İzledikleri bir filmden bile etkilenmiş olabilirler. ABD’de yapılan bazı araştırmalar ‘Hormon ya da mineraldeki eksiklikten kaynaklı olabilir’ diyor, ama bizim araştırmalarımıza göre bu durumun sosyal, kültürel ve hatta dinsel birçok kodu var. Toplumda ‘Çok efendi bir insandı. İşini iyi yapardı. Evine düşkündü, sessizdi’ gibi ‘Nasıl yaptı bunu inanamadık’ gibi algılarımız var. Biz de diyoruz ki eğitimli-eğitimsiz, sosyal ya da maddi statüsü yüksek-düşük fark etmez. Herkeste potansiyel vardır. Mustafa Murat Ayhan özelinde ‘Çizginin üzerinde bir hayat’. Ancak normal hayat akışı devam ederken bir anda bir uyaranla patlamış! Bu patlama toplumun hiç beklemediği kişilerden de gelebilir. O nedenle ortak portre çizmeye çalışmanın anlamı yoktur!”

(Hürriyet, 05.08.2021)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN