Post image
‘Beni neden vurdun Beşir?’

kitap-foto1

ŞAFAK İNCE

Beşir Akbulut tarafından makamında vurulan dönemin İZFAŞ Genel Müdürü Dilara Sürgü, yaşadıklarını ilk kez “İmza:Ben” isimli kitapta anlattı.

154 kadın yazar öyle bir kitap kaleme aldı ki insanoğlunun bütün duyguları, aşkı, nefreti, özlemi satırlar arasında tarihe geçti. Kitap adeta “hayatın” kendisi oldu. Kimi nefret ettiğine, kimi çocuğuna, kimi kendini silahla vurana, kimi kanserine, kimi hapistesi babasına kimi Allah’a yazdı. Her biri mektubunda geçmişiyle, geleceğiyle, sevdikleriyle, sevmedikleriyle hesaplaştı. Ama hepsi aslında görmeyenlerin dünyasında “ışık” olmak için kaleme sarıldı. 154 kadının en saklı hayallerini yazdığı “İmza: Ben” isimli kitap piyasaya çıkışının haftası dolmadan “yok” sattı. Kadınlar yine yapacaklarını yaptı ve kendilerinden önce yine bir başkasını düşünerek kitabın gelirine el sürmedi. Destek Yayınları’ndan piyasaya çıkmasının 5. gününde ikinci baskıya giren kitabın tüm geliri, Türkiye Görme Özürlüler Kitaplığı’na (TÜRGÖK) bağışlandı.

İzmir’de yakın dönemin en önemli siyasi suikast girişiminin üzerindeki sır perdesi 10 yıl sonra aralandı. 2004 yılında Beşir Akbulut adlı kişi tarafından makamında 2 kurşunla vurulan dönemin İZFAŞ Genel Müdürü Dilara Sürgü, yaşadıklarını ilk kez “İmza:Ben” isimli kitapta anlattı. Sürgü, “Beni neden vurdun Beşir” başlıklı yazısında, karanlık işler çeviren bazı çevrelerin ayağına bastığı için böyle bir saldırıya uğradığını açıkladı. Suikast girişimiyle ilgili ilk kez konuşan Sürgü, kafasına silah dayandığı o anı “Ölüme bu kadar yaklaşınca artık hiçbir şeyden korkmaz oluyorsun, çünkü sonu biliyorsun” sözleriyle dile getirdi.

21 yıl önce henüz 19 yaşında üniversite öğrencisiyken fuarda yarı zamanlı çalışmaya başladığında kendisini vuran Beşir Akbulut’un da fuar katılımcılarına çay servisi yaparak geçimini sağladığını aktaran Sürgü, yıllar sonra kendisinin genel müdür olduğunu, Beşir Akbulut’un da Nejat Uygur’un adını taşıyan tiyatronun içerisinde bir kafetarya işletmeye başladığını belirtti.

‘Cesaret edip yaptık’

Bir süre sonra Kültürpark projesinin uygulama kararı alındığını bunun Kültürpark’ın halka geri verilmesi anlamı taşıdığını belirten Sürgü, mektubunda “Bu, çok zamandır kimsenin uygulamaya cesaret edemediği, elini taşın altına sokmaktan çekindiği bir projeydi. Çünkü dillendirilmese de biz İzmirliler hepimiz biliriz ki fuarın karanlık tarafları da vardı; hap satıcıları, bağımlılar, suç potansiyeline sahip birçok kişiyi gece karanlığında saklardı Kültürpark” diye yazdı.

‘Hayatını kurtardı’

Bu karanlık yönleri aydınlatacak projenin rahmetli İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Piriştina tarafından uygulamaya konduğunu, yargının da bu yönde karar verdiğini hatırlatan Sürgü, bu kapsamda fuar içinde bazı işletmeler hakkında yıkım kararları verildiğini belirtti. O dönemde Beşir Akbulut’un yerinin de yıkıldığını anlatan Sürgü, Beşir Akbulut’ın “Lozan Kapısı’nda gevrek arabası yok bana burayı verseniz hayatım kurtulur” demesi üzerine dönemin Konak Belediye Başkanı Erdal İzgi’nin devreye girmesiyle kendisine Lozan’da gevrek arabası izni verildiğini belirtti.

‘Ayaklarına bastık’

Bu kez Beşir Akbulut’un parası olmadığından aralarında topladıkları parayla gevrek arabası aldıklarını hatta tüm çalışma arkadaşlarından da gevrekleri sabah ondan almaları ricasında bulunduğunu belirten Sürgü, “Aradan zaman geçti, seni doldurdular, doldurdular, doldurdular… Çünkü yıllarca Kültürpark alanını halkın yerini neredeyse bedelsiz kullanan birçok menfaat düşkünü ve karanlık işler çeviren bazı çevrelerin ayağına basmıştık. Elbette yılların tecrübesi ile fuara emek vermiş düzgün işletmeler de vardı. Ben fuarda küçücük çocuklara şeker diye 1 TL’ye hap satanları gördüm, içim acıdı, yandı” diye yazdı.

‘Öldürmeye geldin’

Dilara Sürgü, mektubunda makamında uğradığı silahlı saldırıyı şöyle anlattı:

“Sen de dolduruşa geldin, sıcak bir haziran günü cebine silahı ve kurşunları koydular, geldin beni vurdun. Sen beni öldürmeye geldin, yirmi metrekare odanın içerisinde hiç düşünmeden kurşunları boşalttın. Kafama ateş ettin olmadı, kalçamdan, elimden ama en önemlisi iyiliğimden vurdun beni. Sonra ne oldu, ben aylarca tedavi gördüm, acı çektim. Bana iki el ateş ettikten sonra beni yere düşürüp kafama silahı dayadığındaki yüz ifadeni ve gözlerindeki anlamsız, boş bakışı hiçbir zaman unutamam.

Ya Alev yetişmeseydi, sana müdahale etmeseydi, sen beni öldürecektin, ne olacaktı sonra?… Sevgili kardeşim Alev’i de vurdun, o benim hayatımı kurtardı.”

Babası öldürdü

Kasten adam öldürmeden önce tutuklu, kısa süre sonra tutuksuz yargılanan Beşir Akbulut’un karar duruşmasından hemen önce babası tarafından vurularak öldürüldüğünü belirten Sürgü, kendini vuran adamın ölüm haberini aldığında hissetiklerini ise şöyle kaleme aldı:

“Baban vurmuştu seni. Hem de kafandan beş kurşunla. Ne hissettin o an ben biliyorum, ‘sona geldim’ diyorsun; ölümü hissediyorsun, ne oldu biliyor musun? Ben ölüme bu kadar yaklaşıp bu kadar hissettim ya, artık hiçbir şeyden korkmaz oluyorsun çünkü sonu biliyorsun.”

‘İlahi adalet yerini buldu’

Beşir Akbulut’un ölümünden sonra yaşananları da yazan Sürgü, olaya neden olanların da “ilahi adeletle” karşılaştığını belirtti. Sürgü mektubuna şöyle devam etti.

“Hikayenin devamında ne var; seni bu işe tetikçi diye tutanların en başındaki adam iflas etmiş, en son geçen sene gördüğümde o karanlık adam, bir kafede kasiyerlik yapıyordu, sakın yanlış anlaşılmasın, ben ahlaklı ve alın teri ile kazanılan her emeğe saygı duyarım. Ama kendisi tamamen batmış. İşte aslında ilahi adalet bu dedim içimden…”

‘İyilikten vazgeçmem’

Beşir Akbulut’un kendisini neden vurduğunu yine de anlayamadığını, ancak bunca yaşadığına karşı “iyilikten” asla vaçgeçmeyeceğini söyleyen Sürgü, “Bana kötülük edenlerden bir tanesinin hikayesini paylaştım. Peki, ama iyi insanların başına niye kötü şeyler gelir? İşte iyilikten vazgeçmeden bu sorunun cevabının peşindeyim… Bu sorunun peşinden koşalım, ama lütfen iyilikten hiç vazgeçmeyelim” dedi.
(Yeni Asır, 10.04.2014)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN