Post image
Basın özgürlüğü mü dediniz?

fikret-ilkiz_259133

Fikret İlkiz 

Basın özgürlüğü kavramından vazgeçmeliyiz. Basın özgürlüğü kavramı işlevini tamamlamış ve çağımızda bir başka gerçeğe evrilmiştir. Artık asıl olan halkın bilgi edinme hakkıdır. Çünkü bu hak herkesin ifade özgürlüğünü sağlar. Halkın gerçekleri öğrenme hakkı nedeniyle önemlidir, vazgeçilmezdir ve hayata geçirilmesinin zamanıdır. İfade özgürlüğü ise tüm hak ve özgürlüklerin omurgasıdır.

Kamuoyunun bekçisi, halkın gözü kulağı olan gazeteciler; herkesin ifade özgürlüğünün sağlanmasından sorumludurlar. Halkın gerçekleri öğrenmesini sağlamak görevleridir ve bu görev onların seçimidir. Bu sorumluluk bilinci ile hareket ederler ve basın özgürlüğü onlar için hak haline gelir, özgürlükleri hukukla korunur.

Başkalarının haklarını ihlal etmiş olsalar, hükümetleri kızdırsalar, siyasal iktidarı elinde tutan güçleri sarsıcı haberler bile yapsalar, ağır eleştirseler ve hatta o güçlerin kanunla korunan haklarını ihlal etseler bile; olayların niteliğine ve yapılan haberin içeriğine göre kamu yararı ve halkın gerçekleri öğrenme hakkı daha üstün değerdir. Bu yüzden gazeteciler yargılanmamalı ve korunmalıdır. Yargı bu nedenle gazetecilerin haberlerini, yazılarını, yorumlarını, eleştirilerini “hukuka uygun” olarak kabul eder ve diğer güçlerin haklarına karşılık daha üstün değer olarak görür. Ülkeyi yönetenler ve politik figürler hakkındaki haberler bakımından gazetecilerin haklarına daha üstün değer tanınmasının nedeni basın özgürlüğünün sonucudur. Gazeteci oldukları için haklarını kullanırlar ve ceza verilmez.

Gazeteciler ise herhangi bir gücün veya sahibinin sesi değildirler, olmamalıdırlar. Aksi takdirde halkın gerçekleri öğrenme hakkını yerine getiren gazeteciler kendi meslek ilkeleri ve doğru davranış kurallarını ihlal etmiş sayılırlar. Giderek basın özgürlüğü hakkını gerçekleri eğip bükmek amacıyla kullanan medya ortaya çıkar. Artık basın özgürlüğü gizlenen gerçeklere ve hizmet edilen güçlerin çıkarlarına hizmet aracına dönüşür. Böyle bir durum önce kamuoyunda yaygın biçimde hissedilir. Artık basın özgürlüğünü savunamazsınız ve üstün değer kabul edilemez. Sonrasında hukuka uygunluğunu yitirir.

Bu nedenle ifade özgürlüğü hakkı ve basın özgürlüğü ayrıcalık değildir. Aksine gazeteciler ve kendini kitle iletişim araçlarıyla ifade eden herkes için halkın haber alma hak ve özgürlüğü adına kazanılmış bir yetkidir. Bu hak ve yetki sorumluluk bilinci içinde kullanılmalıdır. Böylece demokrasi ve çoğulculuk güçlenir. Aksine davranışlar demokrasiye ve çoğulculuğa aykırı düşecektir.

Buna karşılık basın özgürlüğünün verdiği sorumluluğu, gücü, yetkiyi ve basının gücünü kendi çıkarları için kullanmak isteyen güçlerin emrine verilmesi halinde “güçlerin medyası” bu hak ve özgürlüğü kendisi için kullanır. Sahibinin sesi olmak basının işi değildir. Basını; sahibinin gücüne dönüştürenlerde kendilerini memleketin sahibi ve yöneticisi sanabilirler. Kendilerine karşı olanları “düşman” görmeye başlarlar. Gazetecileri, kendi meslektaşlarını “suçlu” ilan etmekten çekinmezler. Artık onlar düzenin kapolarıdır.

Düşman ceza hukukunun mimarlarına dönüşürler. Böyle bir hukuk düzeni için haber üretmeye, gerçekleri çarpıtmaya ve eğip bükmeye başlarlar. Ekranlarda, gazete sayfalarında, eleştiri yazılarında mahkemeler kurarlar, kendi görüşlerine muhalif olanları yargılarlar. Hizmet ettikleri kendi doğrularının karşısında olanlar, hükümete, siyasal iktidara ve hizmet ettikleri güce karşı koyan suçlular olarak görülür.

Böyle bir durum kamuoyunda tartışmalar açmak, halkın bu tartışmalara katılmasını sağlamak ve gördükleri yanlışları, yolsuzlukları, olup biten her şeyi kamuoyuna aktarmak suretiyle daha demokratik bir düzen yaratılmasını sağlamak, çoğulculuğu temin etmek görevlerini üstlendiği için basın özgürlüğünü hakkını hak etmiş gazetecilerin yanılgısı değildir tek başına. Aksine sonuçları bakımından halkın aldatılmasıdır ve topluma çok pahalıya mal olur. Acılar yaşanır, kinler çoğalır, düşmanlıklar artar. Kimsenin temel hak ve özgürlükleri hoyratça kullanma hakkı yoktur ama sonuç olarak faşizm düzene hakim olur.

Herkesin ifade özgürlüğü hakkı olduğu inancınızdan ödün vermiyorsanız eğer; temel insan hak ve özgürlüklerinden vazgeçmiyorsunuz demektir… Ne dün yaptıklarınızın hesabını veremeyecek kadar kötü olmanız ne de yarın başınıza geleceklerin hesabını yaparak bu gün haktan yana gözükmeniz bekleniyor… Sadece halkın gerçekleri öğrenme hakkı adına; bugün ve yarın gerçekleri eğip bükmeyin, şimdilik yeterlidir. Keşke dün eğip büktüğünüz gerçekler karşısında bile eğilip bükülmeyen gazeteciler gibi olabilseydiniz…

Neden gazeteciler meslektaşları gazetecileri koruma alışkanlıklarını yitirdi?

Kimler bu topluma layık gördükleri düşman ceza hukuku sistemini getirmek için “düzene uygun görmedikleri” muhalif olan herkesi sırf yaşayışı, sadece düşünceleri, sırf siyasal yapısı, kültürü, inancı veya inançsızlığı, sadece politik fikirleri yüzünden baştan suçlu görerek yazılan iddianamelerle torba kanunların keyfiliğine terk edilmiş torba davaların içine atıverdi?

Dün gazetecileri suçlu sayarak, yargılamaları başlamadan önce gazete sayfalarında, ekranlarda mahkemeler kurarak onları peşinen mahkûm eden zihniyetin bugün savunmalarında ileri sürdükleri gibi sadece devletin basın özgürlüğünü ihlal etmesi midir olup bitenler?

Yoksa düzene uygun kafalar yaratmak isteyen gazetecilerin sevapları veya günahlarıyla mı açıklanmalıdır basın özgürlüğü?

Gazeteciler neden kendi meslektaşlarının gözünü oyarak ve onların üstüne basarak gazetecilik yapmayı seçti? Bu memlekette gazeteciler için her zaman iddianame yazacak çok sayıda savcılar olduğu halde; neden gazeteciler kendi meslektaşları için ayrıca ve savcılarla yarışırcasına iddianameler yazmayı gazetecilik saydılar? Ve neden daha iddianameleri bile yazılmadan, yargılamaları dahi başlamadan cezaevinde bulunan gazeteciler için çok daha ağır ve onların gelmiş geçmiş siyasal düşüncelerinin de suçlandığı daha vahim iddianame yazmayı gazetecilik faaliyeti sayanlar çoğaldı? Ve onun yerine yargının işleyişindeki haksızlıklara karşı çıkılan, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığının sağlanması için halkın haberdar edildiği, adaletin yok edilmesine göz yumulmayan, bağımsızlık ve tarafsızlıktan vazgeçilmemesi için yapılan haberler acaba neden azaldı?

Yargının böylece işlemesi, bağımsızlık ve tarafsızlık yerine bağımlılık ve tarafgirlik hakkındaki haberler kimlerin işine yaradı? Halkın gerçekleri öğrenmemesi için yargıdaki adaletsizlikler saklanarak insanların suçlanmalarındaki gizli gerçekler bu gün artık haber değil midir?

“Bir Çok Ses Tek bir Dünya”  var. Yüzleşme vaktidir.

Basın dördüncü kuvvet olarak tanımlanmaktadır, çünkü halkın olup bitenler hakkında tam ve doğru biçimde bilgilendirilmesi hükümetler, kurumlar, örgütler ve her düzeydeki yetkililerin halka karşı ve halk tarafından denetlenmesini sağlayan bir araçtır.

Otoritelerin ya da güçlü grupların hoşuna gitmeyen gazeteciler rahatsız edilmekte ve sindirilmektedir. Korku havası da üstü örtülü bir biçimde oto sansüre yol açmaktadır. Bu eğilimlerin hiç biri kabul edilemez ve bunlara karşı çıkılmalıdır. Gerçeğin pek çok algılanma biçimi bulunabilir. Bununla birlikte, karmaşık ve çoğulcu dünyamızda insanların gereksinimi olan daha bütünsel ve tam bir gerçeğe ulaşabilmek için farklı olma hakkı da dâhil olmak üzere araştırma ve anlatım hakkı gereklidir.

Halkı ilgilendiren olguların etkili bir biçimde izlenmesi ve açıklanması, bir gazetecinin mesleki yeteneklerini gösteren ölçütlerdir. Gazetecinin araştırmacı rolü tüm yetkililerin eylemlerini soruşturup incelemek ve iktidarın kötüye kullanıldığı, yetersiz kaldığı, yolsuzluk ya da başka sapmaların bulunduğu durumlarda bunları açıklamaktır. Bürokratik kötü idare ve yolsuzlukla ilgili konuları araştırıp, yayımlamak konusunda gazetecinin gücünün, sahtekârlık ve bilgisizliğin bulunduğu her yerde, bunların tüm sistemi bozmasına, bundan doğacak haksızlıklara engel olunmasında en etkili yollardan biri olarak, özel bir önemi bulunmaktadır.

Artık geçmişte yargıda, adalette, soruşturmalarda, telefon dinlemelerinde olup bitenlerden haberdar olmanın, geçmişte saklı kalan “gazeteci” sırlarının haber olarak yayınlanmasının vaktidir. Bu gün basın özgürlüğü ile yüzleşmenin ve asıl halkın gerçekleri öğrenme hakkının sağlanmasının tam zamanıdır.

 22 Aralık 2014

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN