Post image
Barış Silahsızlanmayla Başlar
Ülkenin çok kırılgan olan toplumsal barışı adım adım yıkılıyor. Başta AKP iktidarı olmak üzere barış için çözüm üretemeyen siyaset kurumu bu içler acısı durumun ve son kayıpların ana sorumlusudur. 

Ancak durum, kimin ya da kimlerin sorumlu olduğunu arama noktasını da hızla aşıyor; çok daha yıkıcı bir noktaya doğru gidiyor.

Kamu düzenini, sokağa çıkma yasağı ve askerle sağlayan bir hükümet var ve böyle giderse, bu gidişten birilerini sorumlu tutma olanağı ya hiç kalmayacak ya da tamamıyla anlamsızlaşacaktır. 

***

Ülke içi gelişmelere geçmeden önce dış etkenlere bakalım.

AKP iktidarı Türkiye dış politikasını Ortadoğu’da egemenlik kuracağı bir çizgiye taşımaya ve bunu tümüyle ABD desteğiyle başarmaya uğraşıyor. ABD de Ortadoğu’daki petrol ve silah pazarı odaklı çıkarlarının korunmasında AKP’nin taşeronluğundan yararlanmak istiyor. Ancak sonuçta Ortadoğu, çok sayıda tarafı olan sürekli savaşların yaşandığı bir bölge olmaktan kurtulamadığı gibi Türkiye’yi dehızla karanlık girdabına çekiyor.

Arap Baharı sırasındaki girişimleri çok büyük bir başarısızlıkla sonuçlanan AKP Türkiyesi, bu yenilgisini örtmek için giriştiği Suriye yönetimini değiştirme çabasında da başarısız oldu. Ülkenin en uzun sınırı kevgire döndü; maliyeti ve sorunlarıyla iki milyona yakın insan buraya göç etti. Suriye’de çuvallayan hükümetin Kürt sorununa çözüm bularak bir iç başarıya imza atmak isteği de bugüne dek başarısız oldu.

AKP’nin bu iki başarısızlığı birlikte, alev topuna dönüşen ülkeyi yönetilemezduruma getirecek biçimde yakıyor.

***
Ülke siyasetinin tamamına yakınını sağcı, giderek İslamcı fırtınanın içine atan AKP iktidarının başarılı olduğu tek konu var: Ülke giderek siyasal İslamın sayıları her gün artan değişik cemaatlerinin ve onlara bağlı derneklerin oyun alanınadönüşüyor.

Bunun çok somut örneği geçen hafta IŞİD’in Kobani’ye saldırıları sırasında yaşandı. Yurdun pek çok yerleşim birimi savaş alanına çevrildi. O kadar ki bir günde yalnızcaDiyarbakır’da on kişi öldürüldü. Sonra ne oldu dersiniz? İslamcı cemaatlerin her biri kendi cenazelerinin güvenliğini yine kendi ağır silahlarıyla sağladı; cenazeler Kalaşnikofların gölgesinde kaldırıldı.

Bu sırada birileri araya girdi; olaylar bıçakla kesilir gibi kesildi. İyi ki de kesildi. Ancak, Diyarbakır’da 8/9 Ekim’de yaşananların kanıtladığı bir gerçek var: İç barışın sağlanması için siyasi iktidarın artık cemaatlerle anlaşması gerekiyor. Bunun anlamı açıktır: Bölge ve giderek ülke, adım adım iktidarda cemaatlere söz geçirecek siyasal İslam olmadan yönetilemez duruma geliyor; “cemaatler cumhuriyeti” oluşuyor!

***

Son zamanlarda çıkarılan yasalarla iyice güçlendirilen Milli İstihbarat Teşkilatı’nınsivillerin elinde bulunan silahlarla ilgili bilgi toplamadığı düşünülemez. Devlet, sivil kesimlerde kimlerin silahlı olduğunu biliyor; bilmek zorundadır. Bilmiyorsa bu eksiklik sorgulanmalıdır.

Öyle anlaşılıyor ki sivillerin silahlanmış olduğu bir Türkiye yaratılmış bulunuyor. Silahlanmış olan bu toplumu, siyasetin kurşun gibi dili sabah akşam bombalıyor.

Ülkede barışa giden yola sivillerin silahsızlandırılmasıyla çıkılmalıdır.

Bunun için öncelikle toplumun barışseverleri ayağa kalkmalı; çok güçlü bir silahsızlanma çağrısı yapmalı ve başta hükümet olmak üzere siyasettensilahsızlanma girişiminde bulunması istenmelidir.
Toplumsal silahsızlandırma çağrısı ek olarak, AKP başta olmak üzere Siyasal İslamcıların, İslamın özünde barışçı olduğunu kanıtlamalarına olanak verecekbir kutsal sınav olacaktır. Siyasal İslamcılar barış istiyorlarsa bunu kanıtlamalarının tam sırasıdır. Evet, barış istiyorlarsa!

(Cumhuriyet, 13.10,2014)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN