Post image
Akademisyenler ve Uçan Kuşlar

fikret-ilkiz_259133

Fikret İlkiz

1128 Akademisyen “barış” dedi, bir bildiriye imza attı, birinci dereceden politika yapan kim varsa çok kızdılar, hala kızgınlıkları sürüyor. Ne kadar etkiliymişler meğerse bilim insanları!

Çok kızgınlar korosu; akademisyenleri azarladılar, sürekli aşağıladılar ve nefretlerini dile getirmek için birbirleriyle yarıştılar. İstisnaları var tabi ve hem de akademisyenlerden…

İmzalarını geri çekmeleri için sürekli baskı yaptılar ve imzalarınızı geri çekin diye sürekli azarlayarak, kızarak ve baskılayarak konuştular. İmzalarınızı geri çekin deyip duruyorlar!

Hiç kimse için “izin verilen düşünce alanı” yaratamayın, çünkü izinli “düşünce alanı” olmaz. Bu şekilde görüş edinme veya açıklama hakkı için özgür bir ortam yaratamazsınız. Düşünce ve kanaat özgürlüğünün sınırlarını kendi çizgilerinizle çizerek; çizgilerin dışına çıkanları “vatan haini” olarak damgalama hakkınız yoktur. Çizdiğiniz çizgiler içinde kalanları “muteber” ve sizin gibi düşünmeyenleri “düşman” ilan ederseniz kendi ifade özgürlüğünüzün üstünü çizmiş olursunuz. Özgürlüklerinizi çizmeyin! Düşman ceza hukuku, hukuk değildir.

Çizdiğiniz çizgilerle sınırlandırdığınız ve izin verdiğiniz düşünce alanları içinde sadece düzene uygun kafalar yaratırsınız… Bilim insanları özgürdür, çizgileriniz ile çizmek istediğiniz alanlara hapsederek onların düşünce ve kanaatlerini sınırlayamazsınız! Denemeyin bile. Onlar kahraman değiller ve olmak istemiyorlar! Onlar bilim insanları ve bu ülkenin akademisyenleri. Bir dirhem saygı, bir dirhem insaf, bir dirhem adalet ve birazcık özgürlük…

Endişelenmeyin. Korkulacak bir ifade özgürlüğü istemiyorlar, kullanılacak ifade özgürlüğü için imzaladılar. Özgürlükler ve haklar kullanılmak için vardır, cezalandırmak için değil!

Akademisyenleri bildiriyi imzalayanlar ve imzalarını geri çekenler diye bölmeyin! Böyle bir sınıflandırma çabanız tek kelimeyle ayıptır!

1128 Akademisyen, imzalarını geri çeken meslektaşlarını koruyacak ve yargılamayacak kadar insan yaşamının endişelerini ve kendi iç dünyalarında yaşanan sıkıntılarını anlayacak kadar insani değerleri bilirler ve korurlar… Kimseyi ötelemez ve kötülemezler, yaptıklarınızı yapmazlar. Karışmayın ve onları böyle bir bildiriye imza attıkları için özgürlüklerini sınamayın ve kınamayın.

Özgürlüğü ve kuşları sevenleri vardır içlerinde… Örneğin Rosa Luxemburg kuşları çok seviyor, kuşların özgürlüğüne hayran! Rosa kim mi? Rosa Luxemburg, (1871 –1919), Yahudi bir ailenin çocuğu. Polonya doğumlu Alman Marksist politika teorisyeni, filozof ve devrimci. Onun hayat hikâyesini kısaca böyle…

Rosa Luxemburg  1889‘da Zürih Üniversitesi‘nde felsefe, tarih, politika, hukuk, ekonomi ve matematik öğrenimi gördü. “Polonya’nın Endrüstriel Gelişmesi” konulu teziyle doktorasını tamamladı. Akademisyen yani! Pek çok kızgınlar korosuna uygun değil!

Evlendi, Berlin‘e taşındı. SPD’nin (Almanya Sosyal Demokrat Partisi) aktif bir üyesi oldu. Doçent olarak SPD’nin eğitim merkezlerinde Ekonomi ve Marksizm dersleri verdi. Görüşlerinden dolayı sürekli hapishaneye girdi, mektuplar, kitaplar yazı.

1904’de Majestelerine hakaretten üç ay hapis istemiyle Zwickau’da yargılandı, hapse girdi. 1906’da Jena’daki konuşmasında “şiddete teşvikten” iki ay hapis cezası aldı ve Berlin Kadınlar Hapishanesinde kaldı. “Uluslararası Durum ve Savaşa Karşı Birlikte Hareket” konusuyla toplanan Sosyalistler Kurultay’ına katıldı ve Ekim 1913’da savaş tehlikesine karşı uyarı yaptığı gerekçesiyle Frankfurt’ta bir yıl hapis cezasına çarptırıldı. 1914’de Freiburg’da askerlere yapılan eziyetlerle ilgili konuşma yaptı ve orduya hakaretten yargılanmaya başladı. “Vorwarst” gazetesinde “Askerlere eziyetin tanıkları ortaya çıkın” çağrıları yapılınca eziyete tanık olmuş binlerce asker Savcılığa başvurdu. Bu nedenle Roza’nın yargılandığı dava başka güne ertelendi ama mahkeme bir daha hiç yapılmadı. Bu arada Frankfurt’taki davasının cezası kesinleşti. 28 Şubat 1915’te bir yıllık cezasını çekmek üzere tutuklandı ve 18 Şubat 1916’da hapisten çıktı.

Karl Liebknecht ile beraber Internationale grubunu kurdu. Franz Mehring ile birlikte çıkardıkları “Die İnternationale” yasaklandı ve “Vatana İhaneti Denemek” suçundan dolayı hakkında soruşturma açıldı. “Savaşın Amaçları ve Savaş Bütçesinin Onaylanması” hakkındaki konuşması yüzünden 10 Temmuz’da Genelkurmay emri ile gözaltına alındı ve altı hafta hapis cezası verildi ve karar kesinleşti. 8 Kasım 1918’de hapisten çıktı. Hapishaneden dışarıya düzenli bir biçimde “Spartakus Mektupları”nı yazdı. 29-30 Aralık 1918’de Karl Liebknecht ile birlikte Alman Komünist Parti’sini kurdu15 Ocak 1919 akşamı ikisi de tutuklandı. Eden otelinde dövüldüler, kurşunlandılar. Rosa’nın ölüsünü Landrewer kanalına attılar. 13 Haziran 1919’da Karl Liebknecht’in yanına Friedrichsgelde gömütlüğüne gömüldü.

Bu bilgelerin yer aldığı “Hapishane Mektupları” kitabını çevirenler “Rosa Luxemburg için Gömüt Yazıtı” yazan B.Brecht’in dizelerine de yer vermişler: “Burada yatıyor gömülü / Rosa Luxemburg/ Polanyalı bir Yahudi / Öncü savaşçısı / Alman İşçisinin / Buyruğuyla Alman ezenlerin / Öldürüldü. Ezilenler / Gömün bölünmüşlüğünüzü”

Rosa, hapishaneden yazdığı “Kasım ortası 1917” tarihli bir mektubunun bir yerinde “insan yaşamı” ve “kuşlar” üzerine şunları yazmış…

“İnsan toplumda yaşananları sanki özel yaşamında yaşanıyormuş gibi algılamalı, soğukkanlı, hoşgörülü ve ılık bir gülümsemeyle. Savaştan sonra ya da savaşın bitiminde, buna sıkıca inanıyorum ki, sonuçta her şey doğrudan yana dönecek, ama görünen o ki, biz önce insanca en azgın acılar taşıyan bir dönemden geçmek zorundayız. (…) bunun yanında, son sözcüklerim bende başka bir düşünceyi uyardı, bir gerçeği, bunu sizinle paylaşmak istiyorum, çünkü bu gerçek bana öyle şiirsel, öyle dokunaklı görünür ki. Son günlerde kuş göçü üstüne bilimsel bir yapıt okudum, bu günümüze dek oldukça gizemli bir görünümündedir, bu göç sırasında çeşitli türlerin ki bu türler başka zaman birbirleriyle ölümüne savaşırlar ve birbirlerini yerler, barış içinde yan yana deniz aşırı güneye, bu büyük yolculuğu nasıl yaptıkları gözlendi; büyük kuş sürüleri kış için Mısır’a geliyorlar, yükseklerde bulutlar gibi göğü karatıp, sesler çıkarırlar ve bu kuş sürülerinin arasında yırtıcı kuşlar, atmacalar, kartallar, doğanlar, baykuşlar, ötücü kuşlardan tarla kuşu, tepeli çalı kuşları, bülbüller gibi binlercesi hiçbir korku taşımadan, başka zaman kendilerine tuzak kuran, yırtıcı kuşların arasında bir arada uçarlar. Yolculukta geçici de olsa sessizce ateşkesi başardıkları görülüyor ve türlerine, bölgesel özelliklerine göre ayrımlanmak için bitkinlikten yarı ölmüş olarak Nil’in toprağına düşerler. Evet, dahası bu yolculukta “Büyük gölün üstünden” geçilirken büyük kuşlar, daha küçük kuşları sırtlarında taşıdıkları gözlenmiştir. Turna sürülerinin sırtlarında göç eden minicik kuşların coşkulu ötüşleriyle geçip gittikleri görünmüştür! Büyüleyici değil mi?” (Rosa Luxemburg, Hapishane Mektupları. Boyut Yayınevi. Çeviri Anna-Murat Çelikel. Ekim 1986)  

Sonuçta her şey doğrudan yana dönecek…

Kuş sürülerinin arasında yırtıcı kuşlar, atmacalar, kartallar, doğanlar, baykuşlar, tarla kuşları, tepeli çalı kuşları, bülbüller gibi binlercesi hiçbir korku taşımadan, başka zaman kendilerine tuzak kuran, yırtıcı kuşların arasında bir arada uçanlar…

Büyük gölün üstünden geçilirken daha küçük kuşları sırtlarında taşıyan büyük kuşlar, turna sürülerinin sırtlarında göç eden minicik kuşlar…

Ezilenler, gömün bölünmüşlüğünüzü…

25 Ocak 2016

YORUMLAR(1)

SİZ DE YORUM YAZIN