Post image
2018’in çok ödül kazanmış, en ilginç ve özgün filmlerinden “Sınır” gösterime giriyor

Sungu ÇAPAN

Geçen yıl Cannes Film Festivali’nde Belirli Bir Bakış bölümünün en iyi filmi ödülüne layık görülmüş olan İsveç-Danimarka yapımı “Grans-Sınır”ı, baştan söyleyeyim yeni haftanın kaçırılmayacak filmi.

“Shelley” ile çıkış yapmış, İran asıllı İsveçli sinemacı Ali Abbasi’nin “Gir Kanıma” romanıyla tanınan İsveçli yazar John Ajvide Lindqvist’in bir hikâyesinden uyarladığı filmin kahramanları, koku alma duyusu çok gelişkin, olağanüstü sezgilere sahip, ürkütücü çirkinlikteki bir kadın sınır polisi olan Tina’yla (Eva Melander) ona su damlası kadar benzeyen, ağaçlardan topladığı böcekleri, tırtılları, kurtçukları yiyen bir “tuhaf yabancı” Vore (Eero Milonoff) çifti. İş bitiminde ormandaki evine dönüşünde çıplak ayakla yürüyüşler yapan, çırılçıplak göle giren, çevredeki tilki, geyik, ceylan gibi hayvanlarla dost ve süper koku alma duyusunun yanı sıra avlanma içgüdüsüyle güçlü sezgilere de sahip Tina, yasadışı maddeleri gümrükten geçirmek isteyenleri anında farkedip amirlerine yakalatıyor sınırda, böylece düzen tarafından ona verilmiş görevi yerine getiriyor, ama trol olduğundan habersiz.

Sınırda bombayı andıran bir böcek kuluçka düzeneğiyle yakaladığı Vore’dan bazı sırları öğrenmesiyle kendi çirkin varlığını sorgulamaya başlayarak bakımevindeki babası bildiği yaşlının (Jörgen Thorsson) kızı olmadığını fark ediyor Tina. Sonrasında evini paylaştığı köpek bakıcısı Roland’ı (Sten Ljuggren) kapı dışarı edip aynı türden olduğunu keşfederek gönlünü ve evini açtığı, üstelik garip bir cinsel arzu da duyduğu erkek trol Vore’la “uyanışını” sürdürüyor. Aslında insanlarca özbenliği unutturulup kimliksizleştirilmiş bir azınlık bireyi olduğunu keşfediyor, göründüğünden çok daha akıllı Vore’un anlattıklarının ardından. Dışarıya karşı yekvücut bir cephe oluşturan, kirli, pis ve vahşi canavarımsı çiftimizin hikâyesi giderek sapkınlık durumunu aşan, insanlarca “özümsenmeye” karşı koyan, dokunaklı bir trol çeşitlemesine dönüşüyor.

Ali Abbasi’nin senaryosunu yazar Lindqvist ve Isabella Eklöf’le birlikte yazarak yönettiği “Sınır”, İskandinav mitolojisindeki malum trol kavramını ele alıp fantastikle günümüz gerçeklerini harmanlayıp kaynaştırarak seyirciyi baştan sona kuzey kültürüne özgü doğaüstü öğelerle ve polisiye motiflerle bezenmiş, gizemli bir “kara film” atmosferine sokarak koltuğuna mıhlayan, konusu kadar çarpıcı görselliği (kamera Nadim Carlsen), Christoffer Berg- Martin Dirkov imzalı müzikleriyle, en önemlisi özel efekt ve makyaj tasarımlarıyla da iz bırakan, görülesi, yaman bir çağdaş peri masalı çeşitlemesi.

Gizemli bir “kara film”den doğaüstü bir aşk filmine kadar uzanan filmin odağındaki Tina-Vore çiftini günümüzün en önemli sorunsalına (göçmenlik) ilişkin bir metafora da dönüştürerek hem Ortadoğu’dan en çok göçmen alan kuzey ülkesi denebilecek İsveç’in modern bir “portre”sini çizmenin, hem de sürükleyici bir merak duygusuyla kaynaştırılmış, gizemli ve sürükleyici bir polisiye serüvenine dönüştürülmüş, fantastik bir çağdaş peri masalı anlatmanın üstesinden gelmiş yönetmen Ali Abbasi.

Üstelik kadın cazibesinden pek nasibini almamış Tina’ya bir penis, dangıl dungul, güçlü bir erkek bedenindeki Vore’ye de bir vajina ekleyerek filme sansasyonel bir katkı da yapmış.

İskandinav mitolojisinde, dağlarda, mağaralarda küçük gruplar halinde, insanlardan uzakta yaşayan, devasa cüsseli, uzun kollu, yarım akıllı ve çirkin hatta ürkütücü, bazen büyülü güçlere de sahip, vahşi, masalsı yaratıklar olarak tasvir edilen troller romantik dönemden günümüze kadar kuzey ülkelerinin sanatında, edebiyatında, müziğinde, folklöründe sıkça ele alınıp işlenegelmiştir bilindiği gibi.

İşte sinemaseverlere 108 dakikalık, merak gıdıklayıcı, ilginç ve sürükleyici bir seyir sunan “Sınır” da bu trol uzantısının sinemadaki özgün ve özel, yeni bir örneği sayılabilir.

(Cumhuriyet, 24.05.2019)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN