Post image
’15 Temmuz’dan sonra ipin ucu kaçtı’

sadik-2

Sadık GÜLEÇ

sgulec@gazeteduvar.com.tr

Umut Vakfı’nın Yönetim Kurulu üyesi psikiyatrist doktor Ayhan Akçan, Türkiye’de son yıllarda bireysel silahlanmanın arttığını vurguluyor. “Darbe girişiminden sonra ipin ucu kaçtı” diyen Akçan, vatandaşlardaki silahların sadece yüzde 12’sinin kayıtlı olduğuna dikkat çekti.

Silahlanıyoruz… Silahlanma, özellikle ruhsatsız silahlanma Türkiye’nin önemli sorunuydu. Fakat 15 Temmuz darbe girişiminden sonra toplumda silahlanmanın arttığına ilişkin iddialar yaygınlaşmaya başladı. Darbe girişiminin durdurulmasında vatandaşların sokağa çıkması önemli rol oynayınca, AK Parti’ye yakın bazı isimler sivillerin silahlandırılması konusunu gündeme getirdi. Sosyal medyada bazı politikacılar bu yönde çağrılar yaptı.

İnternetten pompalı silah satışlarında patlama yaşandığına ilişkin gözlemler var. Merdiven altı diye tabir edilen atölyelerde imal edilen pompalı tüfekler çok ucuz fiyatlarla sipariş edilebiliyor.

Durumu, silahlanma karşıtı en önemli sivil toplum kuruluşu olan Umut Vakfı’nın yönetim kurulu üyesi silahlanma konusunda yaptığı araştırmalar ile tanınan psikiyatrist doktor Ayhan Akçan ile konuştuk… Akçan, 15 Temmuz sonrası ruhsatlı ve ruhsatsız silah edinimlerinde büyük bir patlama olduğunu aktarıyor.

‘ANA UNSUR GÜVEN MESELESİ’

Siz ‘silah bağımlılığı’ kavramını ortaya atmıştınız. Bu yönde yaptığınız çalışmalar var. Bir insan neden silaha ihtiyaç duyar?

Dünyanın neresine giderseniz gidin insanın kendini koruma güdüsünün olduğunu görürsünüz. Silah alanlara sorduğunuz zaman ’emniyet’ diyor, ‘kendimi koruyacağım’ diyor. Fakat burada bu işi kimler yapmalı sorusu ortaya çıkıyor. Dünyadaki uygulamalara baktığınız zaman, tabi üçüncü dünya ülkelerini kast etmiyoruz… Oralarda hukuk diye bir şey olmadığı için herkes kendini korumakla mükellef. Afganistan, Irak gibi ülkelerde devlet otoritesi olmadığı için daha çok aşiret ilişkileri ya da dar gruplar bunu sağlıyor. Ama gelişmiş ülkelerde bunun devletin bir hizmeti olduğunu görüyoruz. Kolluk kuvvetleri dediğimiz gruba bırakılmış. Burada da ana unsur güven meselesidir. Asker ya da polis ne kadar vatandaşın can güvenliğini korur. Orada da sorgulamalar var.

‘YASADIŞI SİLAH ALMANIN CİDDİ MÜEYYİDESİ YOK’

Yani insanlar, devletin güvenlik güçlerinin kendisini ne kadar koruyacağını sorguluyor?

Biz daha önce İstanbul ve İzmir’de böyle bir araştırma yapmıştık. Sokaktaki vatandaş can ve mal güvenliğini koruma konusunda devlete polise ve askere ne kadar güveniyor? Bu tabi darbeden çok önce yapılmış bir çalışmaydı. O zamanlar bu yüzde 36 civarında çıkmıştı. Mesela Almanya için bu oran yüzde 55 gibi. Diğer batı ülkelerinde ise yüzde 75 civarlarında. Ama hiç bir zaman hiçbir ülkede yüzde yüz olmuyor. Buna dayanarak da uygulamalar var. Nedir? Ruhsatlı silah alma hakkı tanımlanıyor. Bizim ülkemiz bu konuda gevşek uygulamanın olduğu ülkeler kategorisinde. Yani kayıt altına alayım problemi çözeyim mantığı var. Tabi kanun dışı silah aldığınız zamanda çok fazla cezai müeyyidesi de yok. Eskiden kabahatler kanunundaydı. Yeni ceza kanununda üç aydan duruma göre en fazla bir yıla kadar cezası var.

‘ŞEHİRDE YAŞAYANLAR KENTLİLEŞMEDİĞİ İÇİN…’

Son politik gelişmelerin vatandaşların silahlara yönelinmesinde bir etkisi var mı? Bu konuda gözlemleriniz var mı? Özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra silahlanmanın arttığına ilişkin iddialar var. Son dönemde siyasi iradeden silahlanmayı teşvik edici bir yaklaşım görüyoruz. Bunun gerekçesi olarak darbeye karşı vatandaşın kendini koruması gösteriliyor. Bu mantık fazla tartışılmadı. Bir takım etnik mezhepsel gruplar, psikolojik olarak kendini daha mı güvensiz hissediyor?

Korkuyor tabi. İşin özü bu. Adam trafikte korkuyor, evde korkuyor. En ilkel metot olarak silah ediniyor. İşin ilginç yanı silahla işlenen suçlarda da artış var. Yaralamalarda cinayetlerde artış gözüküyor. Yani alacak-verecek tartışmalarında, kıskançlık krizlerinde, trafikteki tartışmalarda silah kullanımı çok arttı. Bu, şehirde de çok bariz şekilde görülmeye başlandı. Üzerine gidilmiyor.
Şehirde yaşayan kentlileşemediği için kırsal kesimden getirdiği geleneği buraya taşıyor. Yani at, avrat, silah…

Polis aslında uzun vadede sivil halktaki silahlanmanın devletin güvenliği için bir tehdit olduğunun farkında. Fakat polis de bu konuda çok karar verici değil. Yani TBMM’nin bu konuda devreye girmesi gerekiyor. Bir ara polis düğün timleri oluşturdu. Yani açık alanda bu silahlar kullanılmasın maganda kurşunu ile çoluk çocuk ölmesin diye düğünlere müdahalesi oldu. Açık havada düğün, nişan ya da kına yapılırken izin alınıyordu. O sırada poliste bu etkinliklere katıldı. Hatta yanlarında hediye falan da götürdüler. Hem düğüne eşlik ettiler. Kırıkkale önemli bir örnekti. Ankara’nın bazı ilçelerinde yoğun yapıldı. Bunlar önemliydi. Düğünlerdeki ölümler ve yaralanmalar azalmıştı. Fakat bu darbe girişiminden sonra ipin ucu kaçtı.

‘BIRAK VATANDAŞ KENDİNİ KORUSUN’

Darbe girişiminin buna nasıl bir etkisi oldu?

Biz vakıf olarak yirmi yıldır bu işle uğraşıyoruz. En azından silahsızlanma kavramını belirli bir yere getirdik. Yani yüzde 40 civarında silaha karşı. Ama yüzde altmış civarında o kırsal kesimden gelen alışkanlıkla silahlanma taraftarı. Ama bu darbe girişimi ile birlikte tekrar silahlanma eğilimi başladı. Bence şimdi silah karşıtı grup yüzde otuzlara düşmüştür. Yani yüzde yetmiş silahlanmanın iyi bir şey olduğunu düşünüyor. Tabi sonuçta ne oluyor. Silahla ilgili suçlar artıyor. Mesela ergenlerde intiharlarda ikinci oran silahla intihar olmaya başladı. En ufak tartışmada silah kullanılıyor. Eski istatistikler tekrar ortaya çıkmaya başladı. Biz vakıf olarak şöyle bir itirazla karşılaşmaya başladık. Memlekette ciddi bir asayiş problemi var. Bırak vatandaş kendini korusun. Bizim söylediğimiz bilimsel gerçekler havada kalıyor. Çok fazla medya bile artık yer vermiyor.

‘SİVİL HALKTAKİ SİLAHLANMA BARIŞI BOZAR’

15 Temmuz’dan sonra silahlanmanın arttığına ilişkin veriler var mı?

seref-malkocBiz tabi çeşitli kaynaklardan bunu gözlemlemeye çalışıyoruz. Yani Emniyet Genel Müdürlüğü’nün verilerine bakıyoruz. Çeşitli suçlardan Adli Tıp’a gelen olayların verilerine bakıyoruz. Hatta gazetelerin üçüncü sayfa haberlerini izliyoruz. Ayrıca akademisyenlerin yaptığı çalışmaları izliyoruz. Yani bu rakamları rastgele söylemiyoruz. Bunun neticesinde resmi makamlar da bizi dikkate alıyorlar. Fakat mantığımızı değiştiremiyoruz. Sivil halktaki silahlanmanın barışı bozacağını anlamamız lazım. Uzlaşma kültürünü öne çıkarmamız lazım. Kolluk kuvvetlerinin güvenirliliğini arttırmamız lazım. Bir geriye dönüş yaşanıyor. Ben size söyleyeyim. Hemen darbeden sonra Şeref Malkoç’un “darbelere karşı milletimizin ruhsatlı silah almasının önü açılacak” diye bir tweet’i var. Yani Cumhurbaşkanlığından bu çıkıyorsa gerisini düşünün. Alttaki memur ne yapacak. Şu anda vatandaşın ruhsatlı silahı olsun diye bir hakim görüş var. Ama bunu şu anda değiştiremiyoruz.

Peki ABD’de olduğu gibi ciddi bir silah lobisi var mı?

Türkiye’de ciddi bir silah lobisi yok. Devletin kendisi daha çok silah satıyor. Şöyle söyleyeyim. ABD’de silah bir hak olarak verilmiş. Ama ABD’nin ihracatının yüzde altmışı neredeyse silah. Dünya silah ticareti 1.5 trilyon dolar olarak tahmin ediliyor. Bunun 8 yüz milyar doları ABD’ye ait.

Türkiye’de en azından uzun namlulu otomatik silahlara ilişkin bir yasak var..

Tabi ABD’de uzun namlulu silah dahi edinebiliyorsunuz. Türkiye’de en azından bunlara izin verilmiyor. İyi ki de verilmiyor. Mesela her darbeden sonra Türkiye’de silahlar toplanır. Yani darbeler sivil halkın silahlanmasına izin vermez. 1960 darbesinden sonra sivil halktaki silahlar kayıtlı ya da kayıtsız toplanmıştır. 1980 darbesinden sonrada böyle oldu. Fakat 15 Temmuz darbe girişiminden sonra tam tersi bir yaklaşım oldu. Geçmiş darbelerde halkın elindeki silahın bir asayiş problemi yarattığı düşünüldü. 80 darbesinden önceki durumu biliyoruz. En azından güvenlik açısından bunun önüne geçmek gerekiyordu. Fakat bu darbe girişiminde problem askerden kaynaklandığı düşünüldüğü için tam tersi bir yaklaşım geldi. Halk silahlansın halk darbe yapanlara karşı çıksın diye düşünüldü. Tabi bu yaklaşım son derece yanlış. Bu uzun vadede çok büyük problem yaratır.

‘SİLAHLI ÖZEL GÜVENLİK CİDDİ PROBLEM’

Halkın silahlanması darbelere karşı caydırıcı olmaz mı?

Sivil halkın silahlanması bir darbeyi engelleyemez. Yani ileride halk kendi arasında bu silahı kullanırsa ne olacak? Herkes kendi yasasını koyarsa ne olacak. Rusya’da olduğu gibi…
Mesela özel silahlı güvenlikte çok ciddi problemdir. Bizim ülkemizde şu anda problem değil. Neden? Bizde özel güvenlik şirketi sahipleri daha çok polis ve asker emeklisidir. İşi biliyorlar. Abuk sabuk silahlanmaya girmiyor. Bir firmanın güvenliğini sağlayıp buranın cirosunun yüzde yirmisi benim demiyor. Bunlar başka ülkelerde yaşandı. Yani siz bir vatandaş grubunu silahlandırırsanız o yaşadığı bölgeyi yönetir, yasayı o koyar. Silahı elinde bulunduranın her türlü işi yapma hakkı var. Bütün dünyada bu böyle. En azından bizde böyle bir durum yok.
Bizde şu anda silaha dayalı etnik mezhepsel ayrılıklar yok. Geçmişten gelen bir özelliğimiz bu. Fakat bunu kaşırlarsa yani böyle bir temele dayalı silahlanma olursa bir çatışma çıkabilir. Bu dünyada böyle yaşandı. Onun için çok ciddi bir durum var. Fakat bu konu tartışılmıyor. Devlet kendisine karşı bir tehditle karşılaştı. Buna çare arıyor. Fakat bu ortaya çıkan durum çare değil. Şu anda darbenin etkisi çok sıcak olduğu için bizim gibi sivil toplum kuruluşları dinlenmiyor. Fakat bilimsel olarak baktığınızda çok ciddi problem olabileceğini görüyorsunuz. Devleti yüz parçaya bölersiniz.

SİLAHLA ÖLÜMLER 20 KAT ARTTI

Silahla yaralama ve öldürmelerde Türkiye’nin durumu nedir?

Biz dördüncü sıradayız. Türkiye’deki cinayetlerin yüzde altmışında silah kullanılıyor. Türkiye’de silah edinmenin kolaylaştırılması, 1989 yılında Özal’ın çıkardığı bir kanunla oldu. O zamanla bu günü karşılaştırdığımızda silahla ölümler yirmi kat artmış durumda. Mesela kadının erkeğin silahını kullanarak eşini vurması yüzde otuz beş civarında. Yani hapishanelerde adam öldürme suçundan cezaevinde olan kadınların üçte biri erkeğin silahı ile onu vurmuş. Yaygınlık çok fazla. 1990 yılında silahla intihar oranı dokuzuncu sırada iken bugün ikinci sıraya yükselmiş durumda. Bu da bize silahın yaygınlaştığını gösteriyor.
Yasalarda silahın satılması konusunda reklam yasağı var. Ama internet ortamında reklam yapılıyor. Bunu denetleyecek bir alt yapı yok.

Peki silahın ruhsatlı ya da yasadışı olmasının cinayetlerde bir etkisi var mı?

Yani bir yaralama ya da öldürme olduğunda silahın ruhsatlı ya da ruhsatsız olması çok belirleyici değil. O anda ulaşılabilir olması belirliyor. Bizim ülkemizde de bu oran yüzde doksanın üzerinde. Yani insanlar çok kolaylıkla silah bulabiliyor. Zaten silahla işlenen suçlarda ulaşabilir olmak çok belirleyici bir olay. Bir ülkenin asker ve polisindeki silah oranı ile sivillerdeki silah oranı birin üzerindeyse zaten ciddi problem var demektir. Bizim ülkemizde bu oran altı yedi civarında. Amerika’da bu oran 15 civarında. Bizim ülkemizde asker ve polisteki silah iki milyon ise halkta 12-13 milyon silah var. Ne kadarı kayıtlı derseniz yüzde 12 civarında. Yüzde 88’i kayıtsız. Bu oran beş yıl önce yani bu kadar terör olayı olmadan önce yüzde 22 civarındaydı. Yani yüzde yirmi iki ruhsatlı yüzde 78 si ruhsatsızdı. Bu oran tersine çevrilmeye başlandı. Maalesef şu anda hep ruhsatsıza dönmeye başladı. Bunu nerden biliyoruz? Çünkü işlenen suçlarda silahın ruhsatlı ya da ruhsatsız olması belirleyici değil. O anda elinde bulunması önemli. Adli tıp istatistiklerinden ya da işlenen suçlarda akli müeyyidesi var mı yok mu diye alınan raporlarda ya da çekirdek mermisinin incelendiği otopsi raporlarından bu ortaya çıkıyor. Çoğunluğu ruhsatsız silahlarla işleniyor.

Silah kanun tasarısı ile ilgili İç İşleri Bakanlığında oluşturulan komisyonda yer alıyoruz. Orada da ilgili kurumlar yani hem polis hem diğer kurumların aktardığı bu… 2011 yılındaki toplantıda yüzde 12 civarında silahla yaralama ve öldürmelerin ruhsatlı silahla, geri kalanın ruhsatsız silahla gerçekleştiği aktarılmıştı.

‘ÜÇ YÜZ LİRAYA POMPALI SATILIYOR’

Peki, pompalı tüfek gibi alınması, ulaşılması kolay silahların yaygınlaşmasının bir etkisi var mı?

Elbette en önemli konu o. Geçmişte bu tartışma kuru sıkı silahlar ile ilgili yapılmıştı. Kuru sıkı silahların taşınmasının edinilmesi yasaklandığı için devre dışı kaldı. Orada kuru sıkı silahların kolaylıkla normal silaha dönüştürülmesi hadisesi vardı. Bu oran 10’a 1 civarındaydı. Yani on kuru sıkıdan biri silaha çevriliyordu. Kanunla cezai müeyyide getirilince yerini pompalı aldı. Yani av teskeresi ile alabiliyorsunuz. Normal av tüfeği olarak algılanıyor. Edinmesi çok kolay.
Bunlar ciddi silahlar. Eski kanunda tanımlanmış değil. Yeni kanunda tanımı kadük kalmış. Yakalandığında cezai müeyyidesi yok. Sadece av tezkeresi gibi aldığın yere ibraz etmen yeterli.

İnternette satışları kolay yapılıyor. Burada bir denetim yok mu. Üç yüz liraya pompalı satıldığını gördüm ?

Av tüfeği olarak algılanıyor. Av tüfeği olarak algılanmasında şöyle bir problem var. Türkiye’de ruhsat alırken bir gerekçe söylemen lazım. Genellikle yabani hayvandan tarım arazisini koruma diye alınıyor. Oysa öyle değil. Şehirde de alıyor. Alınması hem kolay hem ucuz hem de tabanca gibi işlev görüyor. Tabi merdiven altı üretimde çok fazla. Bu silahlar kalitesiz olduğu için kullanılırken de kazalara yol açıyorlar. Yasal boşluklar var. Kargo şirketi kapınıza kadar getiriyor.

(Gazete Duvar, 18.11.2016)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN